Türkiye’de sıkıntının Merkez Bankası’nın politika faizini 19’dan 14’e düşürmesiyle hızlandığını ifade eden Bilge Yılmaz, “Yanlış yönetimin bedelini millet ödüyor. Artık öyle bir yerdeyiz ki sadece doğru para politikasına dönmekle halletmek de çok zor. Çok daha büyük problemlerimiz var” diye konuştu.

“Bir ülkenin bakanı yüzde 10’luk enflasyonla sokağa çıkamıyor, ben ise yüksek enflasyona rağmen çıkabiliyorum” diyen ve TÜİK Temmuz’da yıllık enflasyonu yaklaşık yüzde 80 olarak açıklamışken sokağa çıkan Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati belki de bunu Türk halkının aşırı sabırlı oluşuna ve hükümetlere tepkisini anlatmak için seçimleri beklemesine borçlu. Cuma günü SÖZCÜ’nün birinci sayfasında bu haberin tam altında “Bir sokak röportajında hükümetin ekonomi politikasını savunan bir vatandaşa bir gurbetçi vatandaşın cebinden çıkardığı 50 Euro’yu göstererek ‘Ben bunun için 1 saat, sen ise 1 hafta çalışıyorsun’ dediği haber bulunuyordu. Türkiye ile Avrupa ülkeleri arasındaki refah farkını göstermek için daha güzel bir örnek olabilir mi? Kamuoyu araştırmalarında halkın yüzde 70’e yakını Türkiye’nin en büyük sorunu nedir sorusuna “ekonomi” cevabını veriyor. Peki, enflasyon yaz aylarında “turizm ve gıda bolluğu nedeniyle daha iyi çıkar” denmesine rağmen, Maliye Bakanı da “yaz aylarından başlayarak enflasyon düşecek” demesine rağmen enflasyon, hayat pahalılığı her ay arttığına göre yaz bittiğinde ne olacak? Ve halk, parasının enflasyon karşısında erimemesi için ne yapmalı? Bunları ve merak ettiğimiz birçok konuyu İyi Parti Ekonomi Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Sayın Bilge Yılmaz’la konuştum.

Prof. Dr. Bilge Yılmaz, Boğaziçi Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği ve Fizik bölümlerini bitirdikten sonra ABD’nin en prestijli üniversitelerinden Princeton’ın İktisat bölümünde yüksek lisans ve doktora, yine aynı düzeyde bir üniversite olan Stanford’da Finans doçentliği yapmıştır. 2013’ten beri dünyanın en iyi 3 ekonomi okulundan biri olan Wharton School’da Finans Profesörü olarak ders veren Bilge Yılmaz aynı zamanda İYİ Parti Genel Başkan Yardımcılığı görevini sürdürmektedir.


MOODY’S’İN GÖSTERDİĞİ NEDENLERİ ÇOK ÖNCE SÖYLEDİK! 

Sayın Yılmaz, önde gelen uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarından biri olan Moody’s Türkiye’nin kredi notunu B2’den B3’e düşürdü. Bu düşüşe; artan cari açık, düşük rezervler, artan enflasyona karşı alınan “geleneksel olmayan tedbirler” gibi nedenler gösterildi. Kredi notunun düşürülmesinin ne gibi zararları olur?

Bu notların düşürülmesi Türkiye’nin riskli olduğunu gösteriyor ama Türkiye’yi yakından takip eden insanlar için bu yeni bir bilgi değil, zaten notların düşürülmesi bekleniyordu, çünkü yakından takip ediyorsanız Türkiye’de ekonominin iyi gitmediğini ve yanlış yönetildiğini görüyordunuz. Moody’s’in açıklamalarını okuduğunuzda diyor ki “Cari açık artmaktadır”, bunu biz söylüyoruz zaten, bu yanlış politikalar yüzünden cari açığın artacağını Ocak ayında söylüyorduk. Ne diyorlar “Enflasyonla mücadelede Ortodoks metotlar uygulanmıyor”, onu da söylüyoruz. Demek istediğim şu; Moody’s’in notu düşürmesi bilinen şeylerin bir bağımsız şirket tarafından da tescillenmesinden ibaret. Eğer siz Türkiye’yi yakından takip etmiyorsanız Moody’s’in, Standart Poors’un ya da Finch’in raporlarından Türkiye’yi tanımaya çalışıyorsanız bu sizin için çok değerli bir bilgi, Türkiye ekonomisinin kötüye gittiğini öğreniyorsunuz ama yakından takip eden insanlar için zaten burada yeni bir bilgi yok. Moody’s’de çalışan, genelde bizim öğrencimiz olan birinin yazdığı bir değerlendirme. Tabii ki bu, piyasada Türkiye’nin borcunu alıp satan insanların kullanacağı bir şey. Türkiye dışardan borç almışsa o borç da piyasada alınıp satılıyor veya Türkiye’de bir şirkete yeniden biri borç vermeyi düşünüyorsa o sırada bunlara bakılıyor, yani o sırada bir etken ama zaten bu işi ciddi yapan insanlar Moody’s’in derecelendirmesine bakarken Türkiye’nin diğer faktörlerine de bakıyorlar. Bunları bir araya topladığınız zaman, bu derecelendirme kuruluşlarında çalışan memurlar da bunları topluyorlar ve diyorlar ki “Türkiye doğru yolda gitmiyor, biz onun notunu biraz daha kıralım”, sonuçta bu notun kırılması, bizim bildiğimiz kötü yapılan şeylerin bir neticesi. Bir ülkenin kredi notuna ve oluşan risk faktörüne baktığınız zaman kredi notu düşerken risk artar, burada da Türkiye için riskin arttığını gösteriyor.

Yani Moddy’s’in kredi notunu düşürmesi, sizlerin bu kadar zamandır yaptığınız uyarıları doğruluyor.

Tabii, zaten bizim dediklerimizi doğrulayan o kadar çok şey var ki. Aynen bunun demek istiyorum, Moody’s’in yaptığı açıklama yeni bir bilgi değil, çünkü enflasyonun arttığını artık herkes sokakta yaşıyor ve görüyor, bankalarda döviz, likidite problemi var, şirketler borç alamıyor, bankalar borç vermek istemiyor, ekonomide ciddi bir “ani duruş riski” var, bunların hepsini biz haftalardır, aylardır, bazılarını yıllardır söylüyoruz.

Yanlış modeller, kötü sonuçlar doğuruyor


Cari açık 2021 yılının ilk yarısında 13.3 milyar dolarken, 2022 yılının ilk yarısında 32 milyar doları aşmış ve tarihteki en yüksek seviyeye ulaşmış. Nasıl oluyor da ithalat-ihracat arasındaki fark bu kadar açılıyor ve aynı süre içinde bir öncekinin 2 katından fazla bir açık veriliyor?

Birçok faktör var ama burada en önemli faktör kötü yönetilmek ve doğru planlanmaması. İnsanlar bunlara mazeretler bulabilir ama biraz geri gidersek Aralık ayında ne dediler “Biz Türk Lirası’nın değerini düşürerek Türkiye’nin rekabet gücünü arttıracağız, Türkiye’nin ihracatı artacak, cari açığı azalacak”, tam tersi oldu. Niye, çünkü o yanlış bir modeldi, yanlış modeller kötü sonuçlar doğuruyor. Burada başka faktörler de var, bunlardan biri; enerji fiyatları yükseldi, biz de çok enerji ithal eden bir ülke olduğumuz için cari açığımızı olumsuz etkiledi, doğrudur ama tek başına bu neden değil. O nedenin içinde bile başka hatalar var, Türkiye’nin yanlış enerji politikaları yüzünden Türkiye şu anda dünyada artan enerji fiyatlarından daha fazla etkileniyor. Aslında bunların hepsi yanlış politikaların birer sonucu. Yani, hükümetin ekonomi kurmayları sürekli “ihracat rekorları kırıyoruz” diye övünüyor ama söylemedikleri şey aynı anda büyük ithalat rekorları da kırıyorduk, işte onun sonucu da bu oluyor. Yani yüksek bir turizm gelirine rağmen Türkiye ithalatı ve ihracatı arasındaki farkı kapatamıyor.

Her şeyi başka ülkelerden ithal edeceğimize kendimiz üretip ihraç edebilseydik cari açığımız olmayacaktı.

O zaman cari fazla verecektik, çünkü Türkiye turizmden de net kazandığı için ithalatı-ihracatı kafa kafaya gitse esasında cari fazla verir. Cari açık vermesi neden; şu anda rekor derece ticaret açığı veriyoruz, ticaret açığı da ihracatınızın ithalatınızı karşılamaması demek, yani ithalatınız o kadar büyük ki ihracattan sonra bir açığınız kalıyor, Türkiye’nin yaşadığı durum bu.

TARIMDA YANLIŞ POLİTİKALARIN BEDELİ GİDEREK AĞIRLAŞIYOR!

Peki, patates için bile Venezuela’ya gidip patates ekeceğiz diyen hükümet, bu cari açığı kapatmak için neden üretime geçmiyor, Türkiye’de ekecek arazi mi yok?

Bakın, tarımda çok ciddi problemler var, yanlış politikalar uygulanıyor, o yanlış politikalardan bir an önce dönülmesi lazım, bu esasında bizim üzerinde çalıştığımız bir konu. Niğde’de, Nevşehir’de, Aksaray’da üzerinde çok konuştuk, bizim çiftçilerimizle, Ziraat Odası’yla tartıştık, oradaki problemleri gözlemledik, bunların çözülmesi lazım. Türkiye’de ciddi bir tarım politikası eksikliği var, Türkiye’de büyük bir alanda sulu tarım yapılamıyor, arazilerin büyük kısmı ekilemiyor, Türkiye’de “girdi maliyetleri” tarımda kontrolsüz bir şekilde çok yükseldi ve bunlarda çok fazla dışa bağımlıyız, çiftçiler ödeyemiyorlar. Saysanız problem çok, burada önemli olan bilimsel, veriye dayalı yeni bir tarım politikasının uygulanmasıdır.

Neden son yıllara kadar tarımda böyle büyük sorunlar çıkmamıştı da şimdi bu kadar başarısız bir hale geldik?

Türkiye’de yıllardır yanlış tarım politikaları uygulanıyor ve bu yanlış politikaların bedelleri de gittikçe ağırlaşmaya başlıyor. Açıkçası hatalar hemen bir yılda çok kötü sonuçlar doğurmuyor ama 10 yıl, 15 yıl, 20 yıl olunca tabii gittikçe büyüyor. Birçok köyde okulları kapattılar ve genç ailelerin köyde yaşaması, çocukların okula gitmesi zorlaştı, köylere giderseniz şu anda tarımla uğraşan çiftçinin yaşı ortalama 55’tir, genç nesiller artık köyde kalmıyor. Bu, yakında tarımda bir şey üretecek insan kalmayacak demektir. Yani siz yeni nesillerinizi tarımla uğraşmamaya ikna ediyorsunuz, onları tarıma özendireceğinize tarımı bırakmaya teşvik ediyorsunuz, ilerde tarımda üretimimiz çok daha fazla azalacak çünkü kimse tarım yapmak istemiyor, üretmeyeceğiz. Türkiye’de bazı şeyler bilinçsiz, bilimden uzak yapılıyor. Hangi havzada, hangi ürünün ekilmesi gerektiğinde devlet çiftçiye yön vermiyor, doğru desteği zamanında vermiyor, çiftçilik bir kumara dönüştü çünkü hayatlarında çok büyük belirsizlikler var. Devletin yapması gereken; insanları çok üretmeye teşvik etmesi, bilgiyle donatması ve destek vermesidir. Çiftçinizi bilimsel olarak desteklemiyorsunuz, iyi yapanı da ödüllendirmiyorsunuz, bunlar ciddi düşünülmesi gereken problemler.

Türkiye’nin CDS denilen kredi risk primi (herhangi bir ülkenin hazinesine veya şirketine borç verirken o borcun geri ödenmemesi ihtimaline karşı alınan sigorta poliçesi) önce 900 puanın üstüne çıkıp sonra birden 700’lere düştü. 1000 üstüne çıkarsa “iflasa çok yakın demektir” yorumunu siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’nin CDS’inin 700’ü geçmesi çok ciddi problemdir, bunu etkileyen birçok faktör var; önce dünyada piyasalarda dalgalanmalar her zaman olur, finansal piyasalarda belirlenen fiyatlar –CDS onlardan biridir- oynar, önemli bir faktör dünyadaki risk iştahının değişmesi. Bu, Türkiye’den bağımsız. Türkiye’nin içinde de krizin biraz daha geç geleceği konusunda bazı insanlarda fikir oluşmuş olabilir, yurt dışından gelecek paralar olabilir, Merkez Bankası’nın rezervlerinin düşüşünün biraz daha yavaşlatılması olabilir, bunlar faktördür ama günlük hareketler üzerinden paniğe kapılmak da doğru değil.

İndirim yapılsa bile acısı yine halktan çıkıyor


Doğalgaz ve akaryakıt fiyatlarının artması, yeni zamların gelmesi hepimiz için çok ürkütücü, geçen kış zaten mevcut zamlarla büyük sıkıntı yaşanmıştı ama Bakan Nebati benzin, motorin için “22 TL’ye düştü, bu takdir edilmiyor” dedi, siz ne diyorsunuz?

Türkiye’de elektrik, doğalgaz, petrol ürünlerinin fiyatları çok arttı, bunun artmasının nedenlerinden biri fiyatların dolar üzerinden artması, ikinci faktör; yabancı para birimlerine göre Türk Lirası’nın hızla değerini yitirmesi. Ve tabii yaptığımız enerji sektöründeki hatalar. Şimdi petrol fiyatlarında kısa süreli bir düşme oldu ama hala çok yüksek seyrediyor, bunların kışın tekrar artmayacağının bir garantisi yok, bu konudaki birçok yatırımcı ve piyasayı takip eden uzman önümüzdeki aylarda tekrar petrol fiyatının artma olasılığının olduğunu düşünüyor. Doğalgazda kışın zor bir dönem olacak açıkçası, Türkiye’de devlet zarar ediyor, bazı fiyatları suspanse ediyorlar ama tabii onun acısı başka bir yerden çıkıyor.

Yani “Ben sanayiciye doğal gazı daha pahalı, meskenlere daha ucuza satacağım” deseniz bu kez sanayicinin üreteceği ürün pahalıya geleceği için yine tüketiciyi başka bir yerden vuruyor. Türkiye’de esas sorun şu; Türkiye hızla fakirleştiği, parası değersizleştiği için belirli derecelerde devlet vatandaşa dolar üzerinden indirim sağlasa bile o indirimin bedeli başka bir yerden ödendiği gibi Türkiye’de halk fakirleştiği için o indirime rağmen çok pahalı geliyor. Türkiye’de elektrik, doğalgaz ve diğer enerji fiyatları artmaya devam edecek uzun vadede, yani bu fiyat (akaryakıt) 30 çıktı, sonra 22’ye düştü ama daha da çıkabilir, yani bakarsanız 22 lira 30’a göre iyi gözükebilir ama yine çıkacaktır.

Sonuç itibarıyla Türkiye’de TL’nin aşırı değer kaybetmesinden ötürü fiyatları uluslararası piyasalarda belirlenen, dolar üzerinden alınıp satılan enerji fiyatları tabii ki Türk halkına çok pahalıya geliyor, çünkü Türk Lirası dolara karşı değer kaybediyor ve bu değer kaybı devam ettiği sürece bu da devam edecek. Onun dışında kış aylarında dolar üzerinden de bunların fiyatı artabilir, TL değer kaybettikçe o bize daha çok katmerlenerek gelecektir. Ama burada şöyle bir problem daha var; biz bu hızla tüketmeye devam edersek, cari açığımız bu hızla artarsa Türkiye’de “ödemeler dengesi bozukluğu” oluşabilir, çünkü Türkiye’nin elinde fazla dövizi kalmadı, çünkü “cari açık veriyoruz” demek “Türkiye’nin kazandığı dolar, harcadığı dolardan az” demektir ve elinizdeki dolar da gittikçe azaldıysa belli bir noktada bu hızla harcayamayabilirsiniz, çünkü elinizde bunları alacak dolarınız kalmaz, böyle bir risk de var. Onun için Türkiye şimdi yabancı ülkelerden para dileniyor; Suudi Arabistan’dan, BAE’den, Rusya’dan almaya çalışıyor, Türkiye’de ciddi bir döviz, likidite ve ödemeler dengesi problemi var.

Bu olursa döviz hesaplarına el koyma ya da döviz çekmeye sınırlama getirme gibi önlemler alınabilir deniyor, bu ne kadar zamanda olur?

Şimdi ikisi birbiriyle alakalı ama aynı şey değil, bunların konuşulması bile tehlikelidir ama bankalarımızda bir likidite problemi olduğu aşikar. Önümüzdeki kış zor, dünyada Türkiye gibi kriz yaşayan başka ülkeler var, böyle krize giren ülkelerde –Türkiye de girecektir demiyorum, onun altını çizelim ama girme ihtimali var- böyle ülkelerde neler olduğunu da herkes biliyor. Bunlar çok sır değil, bunlarda sizin bahsettiğiniz gibi yabancı para cinsi mevduatlarda bazı problemler oluşabiliyor.

Doların fiyatını sonsuza kadar tutamazsınız


Dolar karşısında birçok ülkenin parası fazla etkilenmezken TL değer kaybetmeye devam ediyor. Deneyimli bazı ekonomistler de “dolar depremine gidiyoruz” demeye devam ediyorlar. Doların yükseleceği endişesi bu kadar yaygınken zarar eden hiçbir kalemde değişiklik olmuyor, örneğin Kur Korumalı Mevduat zararları nasıl yüklenecek Türkiye’nin üzerine?

Şu an doların fiyatı piyasa koşullarında belirlenmiyor, piyasa koşullarında belirleniyorsa piyasada bir şey almak ve satmak isteyen arasında bir denge oluşur ve o fiyatta anlaşılır. Türkiye’de ise doların çok fazla satıcısı yok, satıcı büyük ölçüde Merkez Bankası, onun dışında ciddi bir dolar satıcısı yok ama devlet biraz baskıyla insanların üstünde baskı kurarak insanları ellerindeki doları satmaya zorluyor. Bunun bir kısmı kanunlarla yapılıyor, diyorlar ki “İhracatçı getirip yüzde 40’ını satmak zorunda” ya da diyelim ki bir şirketsiniz dolar topluyorsunuz, telefonla size “dolar alıyorsunuz, almayın” diyorlar. Çeşitli düzenlemeler yapılıyor; “dolar alırsanız size TL kredisi vermeyeceğiz” diyorlar. Yani değişik yollardan bir baskı var, doların fiyatını böyle tutarsınız ama sonsuza kadar tutamazsınız, biraz yay gibidir, yayı gerdikçe fırlar gider, yani kısacası eğer Türkiye bir noktada sermaye kontrolüne geçmezse bu şekilde doları tutmak mümkün değil.

Hatta yaz ayları Türkiye’ye nispeten turizm aylarında yabancı paranın çok geldiği aylardır, bunun sonbaharı, kışı var. Maalesef bunun dışında Türkiye’nin kısa vadeli borçlarının bir kısmının yenilenmeyeceğini düşünüyorum, o da bizim tekrar dolara olan ihtiyacımızı arttıracak, bu şartlar altında az bulunan bir şeyin fiyatı artar, Türkiye’de de dolar sıkıntısı olduğu için uzun vadede dolar fiyatının –tam teşekküllü olarak sermaye kontrolüne gidilmezse- artacağı aşikar.

Paranızın erimemesi için aşırı risk almayın!


Bu da enflasyonu arttıracak, peki halk parasının erimemesi için ne yapmalı?

Cevaplayayım, Kur Korumalı mevduatı sormuştunuz, orada maliyet gittikçe artıyor, günün sonunda Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi gelecek nesilleri borçlandırarak o farkı ödeyecek. Orada acıklı olan şey bu sayı 200 milyar lirayı geçebilir, böyle bir para karşılığında devletimiz bir çivi bile çakılmadan o borcu üzerine alacak, bu kötü bir şey. Türkiye’nin sonu değil ama tabii ki bir haksızlık, bir servet transferi. Ne zaman bitirileceği ve doların o sırada ne kadar artacağı önemli ama günün sonunda öyle sayılar göreceğiz. Yatırımcıya dönersek, insanların doğru tercihler yapması gerekecek, benim tavsiyem son derece muhafazakar olmaları, bunu yaparlarsa daha az zarar göreceklerdir. Türkiye şu an çok zor bir dönemden geçiyor ve geçecek, onun için yapılacak yatırımlarda aşırı risk almamakta fayda var diye düşünüyorum.

ÜLKE KÖTÜ YÖNETİLİYOR VE BUNUN BEDELLERİNİ DE VATANDAŞ ÖDÜYOR!

İnsanlar araba almasın, ev alamasın ama hayat o kadar pahalı hale geldi ki normalde 200 liraya aldığınız şeyi şimdi 800 liraya almak zorundasınız, gıda ürünlerinde bile böyle. Halk bu kış ne kadar dikkat etse de enflasyonun acımasızlığından kurtulamayacak.

Türkiye maalesef kötü yönetiliyor ve bunun bedellerini de vatandaş ödüyor. Ama halledilir, bu kış zor geçecek ama İnşallah doğru kararlar verilmeye başlayınca toparlanma da başlayacaktır. Söyleyecek fazla bir şey yok, kötü yönetilen ülkeler kötü sonuçlar alıyor. Arjantin potansiyel olarak çok zengin bir ülke olmasına rağmen yüz yıldır bir yere gidemiyor, önemli olan kötü yönetimi kronik hale getirmemek.


Bağımsız denetim olmadığı için disiplinsiz paralar harcanıyor


Kur Korumalı Mevduat’ın Hazine’ye, millete zararının dolar yükseldikçe artacağı belliyken neden hala durdurmuyorlar, neden yapıyorlar?

Bu neden çıkarılmıştı; yanlış para politikaları yüzünden dolar çok hızlı arttığı için başka çareleri kalmadığı için yapıldı, eğer doğru para politikalarına geçmeyecekseniz ve buradan çıkarsanız dolar fırlar, onun için yapıyorlar yani yanlış bir kararı başka bir yanlışla örtmeye çalışıyorlar ama o baştaki yanlışı düzeltmediği sürece KKM’nin bedeli gittikçe ağırlaşacak ve sonunda bu zaten isteseniz de, istemeseniz de bitecek. Bu biraz kaçınılmaz sonun ertelenerek bedelinin arttırılmasından başka bir şey değil ama bunu niye yaptıklarını bilmiyorum, ben olsam yapmazdım çünkü doğru para politikaları uygulansaydı Kur Korumalı Mevduata gerek yoktu. Bunların hepsi Merkez Bankası’nın politika faizinin 19’dan 14’e düşürülerek MB’nin para politikasının önemsizleştirilmesiyle oldu. Şimdi öyle bir yere geldik ki sadece doğru para politikasına dönmekle işi halletmek de çok zor, çok daha ciddi problemlerimiz var, çok daha dikkatli düşünüp tasarlamamız gerekecek. Merkez Bankası şu anda faiz arttırarak bir yere varamaz, o fırsatlar kaçtı artık.

Ne yaparak bir yere varabilirler?

Şu anda yapılacak şey; tamamen ekonomik kadroların değişmesi  ve ekonomi yönetiminden Tayyip Bey’in elini çekmesi lazım. Ancak bununla bir şey yapmak mümkün.

“Zam yapılıyor ama kamu harcamalarında hiçbir kısıtlamaya gidilmiyor” tepkisi var, siz de bunu önemli buluyor musunuz?

Bu çok büyük bir soru, saatlerce anlatılabilir, Türkiye şu an “Deveye sormuşlar boynun niye eğri…” noktasında, birçok şey iyi gitmiyor, maliyede de çok ciddi hatalar var. Türkiye’de disiplin kaybolmuş durumda, bütçe dışı ödemeler var, bağımsız denetim olmadığı için çok disiplinsiz şekilde paralar harcanıyor, Türkiye iç borç yönetimini tamamen yanlış bir sistem üzerine kurdu; TL değer yitirmeden önce biz TL cinsinden olan borcumuzun çoğunu dolar altın endeksli hale getirip ondan sonra TL’yi dolara karşı değersizleştirerek iç borcumuzu katladık, bu çok problemli bir alan. Tabii doğru kararlar verilebilir ama şu aşamada maliye disiplinini kaybettik, orası açık.

Son 6 ayda ciddi servet transferi yapıldı


Zenginler ve yoksullar arasındaki uçurumun arttığı da artık çok dile getiriliyor, bu neden oldu sizce?

Çok nedeni var, son yıllarda bakarsanız Türkiye bazı dönemlerde büyüyor, bazı dönemlerde büyümüyor ama düzenli olarak ücretlerin gayrisafi milli hasıladan aldığı oran azalıyor mu? Özellikle son 6 ayda ciddi servet transferleri yapıldı, bakın Merkez Bankası her gün yaklaşık 1.2 trilyon parayı bankalara yüzde 14 faizle veriyor, yüzde 14 faiz şu anki (80 olan) enflasyondan -66 faiz demek, dünyada böyle ucuz para hiçbir yerde yok, bu bir servet transferidir. Yani, bankaların MB’na o parayı almak için ödediği bedel enflasyonun çok altında, reel anlamda eksi faizle borçlanıyorlar, bu da srevet transferi demektir. Siz bana yüzde 14’le borç verin ama fiyatlar yüzde 80 artsın, benim tek yapacağım şey enflasyona karşı kendimi koruyacak yatırım yapmak olur ve ben acayip bir para kazanırım, size yüzde 14 ödersem 66’sı bana kalır. Türkiye’de şu an bu yapılıyor ama onun da sonuçları var; Türkiye’de şu an kazanan ve kaybedenleri büyük ölçüde devlet belirliyor ama gittiğimiz istikamette maalesef herkesin kaybedeceği günler çok uzak değil, ülke ciddi bir krize girdiğinde herkes kaybeder.

Yani zenginin kazandığı bir durum var, bunu anlatıyorsunuz değil mi?

Dolaylı olarak evet, bankacılık sistemi üzerinde öyle bir servet transferi yapılıyor, çünkü ne oluyor; enflasyon yüksek olduğu zaman siz ücretlileri enflasyonun altında bir artışa tabi tutarsanız dar gelirliler para kaybeder, o para da başka birilerine aktarılır. Onu bankacılık sisteminden de yaparsınız, başka sektörler üzerinden de yaparsınız ama Türkiye’de ciddi olarak bir servet ve gelir dağılımı bozukluğu oldu ve bu bilinçli olarak yapıldı.