Bugün 9 Eylül 2022. Bugün; yüz yıl öncenin İzmirlileri kadar mutluyuz. Bugün; 9 Eylül 1922’de Konak Meydanı’nda İzmir Hükümet Konağı gönderine Türk Bayrağı’nı çeken Yüzbaşı Şerafettin, Teğmenler Ali Rıza (Akıncı) ve Hamdi (Yurteri), Diyarbakırlı Çavuş Mehmet Raşit (Nazlı) kadar, 5. Süvari Kolordusu Komutanı Fahrettin Altay kadar, Kadifekale’yi Türk Bayrağı’na kavuşturan Besim Bey (Kurter) kadar, şehre ilk giren Mehmetçikler kadar, onları bağrına basan İzmirliler kadar ve Zafer coşkusuyla yurdun her yerinde sokaklara dökülen Türk Ulusu kadar gururluyuz. Atatürkçü Düşünce Derneği’nin bildirisi öyle içten, öyle gerçekçi ki, bugün o açıklamadan bazı bölümleri aktaracağım.

8/9 Eylül 1922 gecesi, tam 39 ay tavan aralarında, sandık diplerinde gizleyerek düşmana kaptırmadıkları kırmızı perde ya da elbise kumaşlarını beyaz patiskalarla buluşturup sabaha kadar diktikleri Türk Bayrakları ile Mehmetçiği sevinç gözyaşları içinde karşılarken kenti gelincik tarlasına döndüren yiğit İzmir kızları kadar heyecanlıyız.

BAĞIMSIZLIK TOHUMU

15 Mayıs 1919’da Hasan Tahsin Bey ile toprağa düşen ve O’nun temiz kanıyla sulanan BAĞIMSIZLIK TOHUMU, İzmir’in dağlarında ve bütün yurtta 9 Eylül 1922 günü rengarenk çiçeklere dönüşmüştü. Türk Ulusu o kadar kıvançlıydı ki; içi içine, yüreği göğsüne, bedeni evine sığmıyor, başı göğe değiyordu. İstanbul’dan ve bütün dünyadan gazeteciler, politikacılar, hatta zafere inanmayanlar bile akın akın İzmir’e koşuyordu.

Belki sadece İngiliz emperyalisti, Türk Zaferi’nin kesinlik ve hızının yarattığı şoktan olsa gerek, uğradığı hezimetin farkında değildi, bilinen küstahlığını sürdürüyordu. Büyük Taarruz 5 günde kesin zaferle sonuçlanmış, İzmir kurtulmuş, vatanın bağrına dayanmış hançer sökülüp atılmış, savaş bitmiş, ulusal bağımsızlık kazanılmıştı. Ancak İngiliz donanması bir türlü İzmir Limanı’ndan ayrılmamakta, bu durum 10 Eylül’de İzmir’e giren Mustafa Kemal Paşa’yı düşündürmekteydi.

SON KEZ İHTAR EDİYORUM

12 Eylül 1922 günü İngiltere’nin Akdeniz Filosu Başkumandanı Sir Osmond de Beauvoir Brock, Gazi’yi ziyarete geldi ve kendi vatandaşları ile Hıristiyan azınlıkların durumlarının ne olacağını sordu. Mustafa Kemal, suç işlememiş tüm İngiliz ve azınlık vatandaşlarının İzmir’de kendisi kadar güvende olacaklarını, ancak suç işleyenlerin adaletin huzuruna çıkarılacağını, bunların memleketimizin iç işleri olduğunu, kimsenin bu işlere karışmasına müsaade etmeyeceğini söyledi.

Gazi, Türk Ordusu’nun asayişi sağlayacak ve limanı boşaltacak güçte olduğunu söyleyince, Amiral çaresizce son bir hamle yaparak, “Ne yani, İngiltere’ye savaş mı açıyorsunuz?” dedi. Paşa, “Savaş açmak mı? Siz yoksa Sevr Antlaşması’nın hala yürürlükte olduğunu mu sanıyorsunuz? Biz onu çoktan yırttık Bay Brock. Karşımda oturuşunuzu, sizi konuk saymama borçlusunuz! Bizim gözümüzde barış antlaşması yapmamış savaş halinde iki devletiz. Savaş hukuku yürürlüktedir. Gemilerinizi derhal kara sularımızdan çekmenizi size son kez ihtar ediyorum” sözleriyle görüşmeyi sonlandırdı.

OLAĞANÜSTÜ BAŞARILAR

Olay şehirde de duyulmuş, meraklı bir bekleyiş başlamıştı. Birkaç saat sonra emperyalistler kendi devletlerinin uyruğunda olanları gemilerine alıp, denizde çırpınan Yunan askerlerine aldırmaksızın sessizce limanı terk ediyorlardı. Salih Bozok o anı , “Verilen zaman bittiğinde büyük İngiliz donanmasının İzmir Limanı’ndan uzaklaşmasını seyrediyorduk. O ise bakmıyordu bile” sözleriyle açıklıyor.

Mustafa Kemal Atatürk’ün bu ödünsüz antiemperyalist ve tam bağımsızlıkçı tavrı iledir ki; İzmir’in kurtuluşundan hemen sonra Mondros Ateşkes Anlaşması tarihin çöp sepetine atan Mudanya Mütarekesi, ardından Osmanlı’ya imzalatılmış , Kuvayı Milliye’ce kadük edilmiş Sevr’i gömen Lozan Antlaşması imzalanmış, 1936 yılında olağanüstü bir diplomatik başarı eseri olarak bir araya getirilen 9 ülkeyle imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin kırmızı çizgileri oluşturulmuş, 1938-39’da da tek kurşun atılmadan Hatay’ın Anavatan’a katılması sağlanmıştı.

AKIL VE BİLİM YOLUNDA

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk Ulusu’na aşıladığı bağımsızlık aşkı, günümüzde İzmir’in dağlarında -ve vatanın dört bir yanında- hiç solmayacak milyonlarca çiçeğe dönüşmüştür. Milletimiz, “Yaşa Mustafa Kemal Paşa Yaşa” sözleriyle O’nun adını sadece mücevher taşa değil, Tarih Baba’nın silinmez hafızasına da altın harflerle kazımıştır.

Atatürkçü Düşünce Derneği olarak; Atatürk’ün akıl ve bilim yoluna dönmek, Kemalizm’in namus sesini bir Sis Çanı gibi yurdumuz semalarına asmak, Cumhuriyetin kuruluş felsefesini günümüz koşullarına uyarlayarak “Yeniden Atatürk Cumhuriyeti”ne ulaşmak kararlılığı ile güzel İzmir’imizin kurtuluşunun 100. yılını kutluyor, Atatürk ve Kuvay-ı Milliye kahramanlarımızı minnet ve şükranla yad ediyor, aziz şehit ve gazilerimizin manevi huzurlarında saygıyla eğiliyoruz.

Yaşasın Tam Bağımsız ve Gerçekten Demokratik Türkiye...