Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücade­le Dairesi (KOM) kuruldu­ğunda başkanlığa “Kanun Metin” olarak bilinen Metin Aksoy atanmıştı. İllerle eşgüdümlü olarak operasyonlar yapılıyor, o dönemde uyuşturucu kadar silah kaçakçılığı da öne çıkıyordu.

İlk tanıdığım narkotikçi Ankara Emniyet Müdürlü­ğü Narkotik Şube Müdürü Atilla Aytek’ti. Tam bir operasyon polisiydi. Uyuş­turucuyla terörün bağlan­tısını uluslararası toplantı­larda dile getirdi. Nitekim PKK’nın uyuşturucu kaçak­çılığı kayıtlara girdi. Mesle­ğe yeni başladığı dönemde uyuşturucu alıcısı rolünü çok oynadı. Çok silahlı ça­tışmaya girdi. Vücudunda 14 mermi çekirdeği vardı. Side’de, hippi kılığına girip uyuşturucu almak isterken onun polis olduğu anlaşıl­dığında yediği dayağı ise hep anlatırdı.

SİZDE NEDEN AZ?

Kamil Tecirlioğlu’nun, Haluk Bahçekapılı’nın, Hanefi Avcı’nın dönemleri de uyuşturucu ve silah kaçakçılarıyla mücadelede geçti. O dönem KOM Dairesinde çalışanlar, “Baba”lara karşı yaptıkları operasyondan söz eder­ken, “Babaları babaanne yaptık” derdi. Uluslararası düzeyde önemli operas­yonlar yapıldı. “Kontrollü teslimat” uygulamasıyla, karşılıklı güven ortamıy­la uyuşturucunun çıkış noktasından, varış nok­tasına kadar izi sürüldü. Eş zamanlı operasyon­larla “Baron”lara ulaşıldı. Uyuşturucu yüklü gemiler denizde batırıldı.

Ülkemiz, uyuşturucunun geçiş noktasıydı. Uyuştu­rucu kullanımı da nüfusa göre yaygın değildi. Ame­rikalı bir uzman, resmi toplantıda dönemin KOM Daire Başkanı Kamil Te­cirlioğlu’na sordu, “Dün­yada yaygınlaşmasına rağmen, Türkiye’de niçin uyuşturucu kullanımı yok” dedi. Deneyimli Emniyetçi Tecirlioğlu, geleneksel aile yapısından söz etti, uyuşturucu kullanana iş ve kız verilmediğini, toplum­dan dışlandığını, tepkiyle karşılaştıklarını anlattı.

Uyuşturucuya başlama yaşı genelde 16-24 olarak kayıtlara geçmiş durumda. Zaman zaman “Uyuştu­rucuya başlama yaşı 10’a düştü” açıklamalarını du­yarız. Bu daha çok “Sokak çocuklarının” kullandığı bali ve benzerlerinin kayıt­lara “Uyuşturucu” olarak geçmesinden kaynakla­nıyor. O çocuklarımızı, bu beladan kurtarmak da devletimizin ödevidir.

ÖNCE GÜVEN

Uyuşturucu ticareti­ni daha çok belli aileler yapıyor. Örgütsel olarak uyuşturucu ticareti de yapıldığı ve bunun önemli gelir kaynaklarının başın­da geldiği, “Narko-terör” konulu toplantılarda hep dile getirilir.

Uyuşturucuyla mücade­lede geçmişte Türkiye hep örnek gösterilirdi. Karşılıklı güven ve dayanışmayla “Baron”lara ulaşılıyordu. Sadettin Tantan’ın İçişle­ri Bakanlığı döneminde İnterpol bile devreye sokulmadan, 7-8 ülkede eş zamanlı uyuşturucu ope­rasyonları başlatılıyordu. Bunlar hep geride kaldı. Güven kaybolunca, ilişki­ler azalınca karşılıklı bilgi akışı olmuyor. Uyuşturucu tacirleri ülkelerde dinle­meye alınıyor, bağlantılar belirlendikçe ilgili ülkeler bilgi değişimini yapıyor, kaçakçılara önemli darbe­ler indiriliyordu. Devletin polisini, iktidarın polisine çevirirseniz, polis ban­dosuyla iktidar partisinin şarkısını söyletirseniz o polise yabancının güveni de kaybolur, bilgi paylaşımı da durur.

BUNUNLA ÖVÜNÜLMEZ

Emniyet Narkotik Suç­larla Mücadele Dairesi bu yılın ilk 10 ayında 198 bin uyuşturucu operasyonunda 258 bin şüpheliyi yakala­dığını, bunlardan 22 binin tutuklandığını duyurdu. O zaman, emniyet önüne geleni gözaltına almış, hakkında işlem yapmış demektir.

Bir kahveye baskın yapıldı. Aynı masada oturanlardan örneğin birisi uyuşturucu kullandıysa, diğerlerine de aynı gözle bakılıyor ve dosyasına “Uyuşturucudan hakkında işlem yapıldı” kaydı giriyor. Bu gençler örneğin polis, jandarma, yargı mensubu gibi hakkında arşiv kaydı gerektiren bilgiler istendi­ğinde o kayıtlar karşısına çıkıyor. İşte, bu durum onların geleceğini etkiliyor.

AÇIKLANSIN DA ÖĞRENELİM

Bazı illerde, emniyet yetkilileri kendilerini üst makamlara başarılı göstermek için her rutin denetimi “Operasyon” diye kayıtlara geçiriyor. İşte o yüzden “Operas­yon sayısı” da “Gözaltına alınan şüpheli” sayısı da yüksek. Eğer, 258 bin kişi gözaltına alındıysa, neden sadece 22 bini tutuklan­dı? Daire Başkanı İbrahim Hakkı Seydioğulları bunu açıklasa da öğrensek. Gerçekten 258 bin kişiye işlem uygulandıysa, bu ülkede gençliğin bittiğini ortaya koyar.

Uyuşturucu üzerinden büyük dolaplar çevriliyor. Bu beladan kurtulmak isteyenler başka tuzaklara düşürülüyor, adeta sömü­rülüyor. Uyuşturucu parası bulabilmek için evinde sa­tacak bir şey kalmayınca, tehditle para alıyorlar. O yüzden bazı aileler, “Onla­rın cezaevine konulmasını” bile istiyor.

Polisi “İktidarın polisi” görünümünden kurtarmak gerekiyor. Nitekim “Devle­tin polisi” olmak isteyenler ortaya çıkan durumdan rahatsız. Emniyet Genel Müdürünün, Jandarma Genel Komutanının “Siya­setçi” ağzıyla açıklamalar yapması ise şaşkınlık ya­ratıyor, güven duygularını yok ediyor.