Altı siyasi partinin “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” açıklamasını Türk Hukuk Kurumu Başkanı eski parlamenter, Avukat Nail Gürman’la yan yana dinlemiş, hemen yanımızdaki bölümde oturan kadınların sloganlarını da alkışlamıştık.

İşgal yıllarında Yunanlılar tarafından kapatılan ve 2,5 yıl sonra 22 Ekim 1922’de Bursa Türk Ocağı’nın açılışında “Kadınların savaşını” Hamdullah Suphi Tanrıöver şöyle anlattı:

“Yüzlerce yıldır biriktirdiği sabrı ve yıkıp yeniden kurma becerisini önderinin dehasına katmayı başaran bir halk, görülmemiş bir deneyimin içinden geçerek tarihin yeni bir durağına gelmiştir. Bu durakta bir ülke yeniden yaratılacaktır. Özgürlük ve bağımsızlık savaşında saf tutanlar, kurulmakta olan yeni devletin cinslerinden birini görmezlikten gelemeyeceğinin işaretlerini vermektedir. Özgürlük ve bağımsızlık ülküsünün bilinçli neferleri olarak görev yapan kadınların durumuna her fırsatta değinmekte, kadın devriminin sosyal zeminini oluşturmaya çalışmaktadır.

ZAFERİN YARISI

Sizinle beraber Anadolu kadınını hatırlamak, O’nu minnetle, hürmetle yad etmek istiyorum... Anadolu kadını Türk’ün zaferinde yarı yarıya amil olmuştur. Anadolu kadını mücadeleyi zafere erdiren en büyük amildir... Memlekette kızıl yangınlar devam ederken Anadolu kadını sarsılmaz bir imanla zafer için savaştı. Eğer Anadolu kadınının ruhu bu kadar mukavim olmasaydı, asırlardan beri dağlarda yetişen meyve gibi bu zavallı analar şikayet hissinde üzüntüden iradelerini kaybetselerdi malul kalırdık.

Onlar hiçbir zaman evlatlarının mezarını köylerinde görmemişlerdir. Onları her taraftan istila tabyalarına, ordularına yolladılar. Onların ruhudur ki Anadolu zaferini temin etti.”

Ulusal kurtuluşun bağımsızlık ateşinin alevlerinde simgelenen ve yolumuzu aydınlatan analarımız, bacılarımız, kardeşlerimiz, kadınlarımız, Gazi Mustafa Kemal paşanın önderliğinde Cumhuriyet devriminin temel taşları oldu.

Nail Gürman da, bu önemli günde, “Ne yazık ki, bugün için onların emeklerine saygı duymayan bir anlayışı topluma yerleştirmeye çalışan siyasi felsefenin ayıbını gözlemekteyiz” görüşünde. Ama, “Bu düşünce, her zamanki gibi yok olmaya mahkumdur” dedi.

Anadolu’dan size bir yağ hikayesi


1974’de, Yozgat’ın Boğazlıyan ilçesine bağlı o dönem belde, günümüzde ilçe olan Çandır’da 3 bin köylü bir araya gelerek kooperatif kurdu. Hadi İlbaş’ın öncülüğünde ilk işleri de ayçiçek yağı fabrikası kurmak oldu. Entegre fabrikada günlük 100 ton yağ üretiliyor, 100 civarında da işçi çalıştırılıyordu. Ancak, bu hep böyle gitmedi. 1991 yılında üretim sermayesi yetersizliğinden fabrikada üretim durdu. Alacaklılar kapıya dayandı. Fabrikanın makineleri de ömrünü doldurduğu sonucuna varıldı ve hurda niyetine satıldı.

THY’de üst düzey görevlerde bulunan İdris Oğuzhan, görevi gereği bir çok ülkeyi dolaştı. Ama Boğazlıyan’ın Gövdecili köyünden hiç kopmadı. Mazot üretmeye, o güne kadar adı bile bilinmeyen yağlık, tıbbi aromatik bitkiler yetiştirmeye, ata tohumlarından tahıl üretip, taş değirmende un öğütmeye başladı. Yalnız köyünde değil, çevrede de organik ürünü o üretiyordu.

KUYRUKLU GÜNLER

1974 Kıbrıs Barış Harekatı’ndan sonra mazot, yağ, şeker, sigara kuyrukları başlamıştı. Gövdecili İdris Oğuzhan da mazot alabilmek için köyüne 45 km uzaklıkta olan Boğazlıyan ilçesine gidiyor, 4-5 gün akaryakıt istasyonu önünde, römork içinde yatıp 130 litre ancak mazot alabilmek için bekliyordu. O idris büyüdü, dünyayı tanıdı, emekli oldu, köyünde tarlalar aldı. Neler yaptığını şöyle anlattı:

“Bu ülkenin bir evladı olarak uhdem, 27 yaşımda mazot üretimini gerçekleştirmek oldu. Üstelik ülkenin yağ ithalatı o günlerde yüzde 70 iken, bugün yüzde 75 ihtiyacını ithalatla karşıladığı, tekellerin oluştuğu bir zamanda; aynı manzara ile karşılaşmak vız geliyor. Çünkü gerekli gördüğümde ürettiğim yağların atıklarından veya hardal, aspir, ayçiçeği yağından 1.500 litre mazot üretiyorum.”

YANDAŞA GİTTİ

2011 yılına geldiğimizde ayçiçeği üretimi havzamız yağ miktarının yüzde 25’ini karşılıyordu. Hükümet, başta Sudan olmak üzere Afrika ülkelerinde 50 ya da 100 yıllığına uçsuz-bucaksız tarla kiraladı. Bunlar, üretim yapmaları için “Yandaşlara” devlet tarafından kiraya verildi. Çoğu şirket, kiralanan yerde üs kurup ayçiçeği üretimi yapıyor. İşlenip ülkemize getirilen ayçiçeği yağı da ihtiyacın yüzde 40’ını karşılıyor.

Peki bu üretim nasıl artırıldı? Normalde 2 kilogram ayçiçeğinden 920 gram ayçiçeği yağı elde ediliyor. Ancak “Paçal” dedikleri yağ karması yapılıyor. Kullanılan ayçiçek yağı ile palm yağı karıştırılıyor. Tiksinti vermemesi için aromalı satışa sunuluyor. Yurtdışında üretilen ayçiçeği yağı geliri 5 marketin kasasına giriyorsa buna da şaşırmayalım.

Ayçiçek yağımız böyle de sanki zeytinyağımız çok mu saf? Aspir yağıyla zeytinyağını karıştırıp zeytinyağı olarak satıldığı da biliniyor. Aspirin litresi 4 lira, zeytinyağının litresi 7 lirayken, bu durumu gören İdris Bey “Sahtekarlığa ortak olmamak” için ürün vermeyi kesti.

Tabii ki işinin hakkını veren, katkısız ayçiçeği yağı da, zeytinyağı da üretenler var. Onları tenzih ediyorum.