“Abdülhamit döneminde Avrupa devletleri Osmanlı’ya bir şey kabul ettirmek için ordular da göndermiyorlardı. Birkaç savaş gemisinin Osmanlı sularında görülmesi yeterli oluyordu.”


AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen hafta “Abdülhamit’in bir karış toprak kaybetmediğini” söyledi. Fakat bu bilgi doğru değil. Abdülhamit, 33 yıllık saltanatında dış baskılara direnemedi, çok taviz verdi, kilometrelerce toprak kaybetti.

GERÇEK ABDÜLHAMİT?

Bir karış toprak kaybetmeyen Abdülhamit” tezi, “Ulu Önder Atatürk”e karşı “Ulu Hakan Abdülhamit” yaratmak isteyen Necip Fazıl’ların, Fesli Kadir’lerin uydurmasıdır.

Gerçek şu ki, II. Abdülhamit her şeyden önce zor bir dönemde ve çok kötü koşullarda padişah oldu. Öyle ki, 1876’da padişah olurken devlet iflas etmişti. Padişah olduktan iki yıl kadar sonra da 1877-1878 Osmanlı- Rus Savaşı patlak verdi. Ayrıca Abdülhamit tahta çıkarken öldürülen amcası Abdülaziz’i ve deliren ağabeyi V. Murat’ı hiç unutamıyor; öldürülme ve tahttan indirilme korkusu yaşıyordu. Bu korkuları zamanla hastalık boyutuna varacaktı.

Hasta Adamı Ayakta Tutmak


1876’da II. Abdülhamit padişah olduğunda Osmanlı, Rus tehdidi altındaydı. II. Abdülhamit, Rus tehdidine karşı İngiltere ve Fransa’nın desteğini almak istedi. Bu amaçla 1876’da Anayasayı (Kanuni Esasi) yürürlüğe koyup parlamentoyu açtı. Ancak 1853- 1856 Kırım Savaşı’nda Rusya’ya karşı Osmanlı’nın yanında yer alan İngiltere ve Fransa, 1877- 1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Osmanlı’nın yanında yer almadılar. Çünkü Osmanlı, artık borçlarını ödeyemiyordu. Batılı alacaklılar bu duruma tepkiliydi. Rus Çarı I. Nikola’nın ifadesiyle “hasta adam” Osmanlı’nın ölmesi an meselesiydi. Abdülhamit, “hasta adamı” yaşatmak için “denge politikası” uygulamaya karar verdi. İngiltere, Fransa, Rusya ve Almanya’yı birbiriyle dengelemeyi amaçlayan bu politikanın özü, bu ülkelere akıl almaz tavizler verilmesiydi. Örneğin, 93 Harbi sonrasında Rusya’ya karşı İngiltere’nin desteğini almak isteyen Abdülhamit, 1878’de Kıbrıs’ı İngiltere’ye vermişti. 1900’lerde İngiltere’ye karşı Almanya’nın desteğini almak isterken de Almanya’ya çok geniş demiryolu imtiyazları vermişti.

Abdülhamit’in “denge politikası” Batılı ülkelerin Osmanlı’dan ne istedilerse almalarını sağladığından, Batılı ülkeler “hasta adamın” bu hasta haliyle 30 yıl daha yaşamasına izin verdiler.

Abdülhamit’in denge politikası “hasta adamı” iyileştirip ayağa kaldırmadı, tam tersine hasta adamın hastalığının daha da ilerlemesine neden oldu.

93 Harbi ve Berlin Hezimeti


II. Abdülhamit, 31 Ağustos 1876’da ağabeyi V. Murat’ın yerine 34 yaşında padişah olduğunda Osmanlı, 2 Temmuz 1876’dan beri Sırbistan ve Karadağ prenslikleriyle savaş halindeydi. Osmanlı, 1876 Ekiminde Sırpları bozguna uğrattı. Bunun üzerine Rus Çarı, II. Abdülhamit’e bir ültimatom vererek Osmanlı’yı barışa zorladı. Abdülhamit barışa razı oldu. 11 Aralık 1878’de Batılı büyük devlet temsilcileri İstanbul Konferansı’nı topladılar. Konferansın sonuna doğru 23 Aralık 1876’da II. Abdülhamit, 101 pare top atışıyla Kanuni Esasi’yi ilan ederek Batılı devletleri memnun etmeye çalıştı. Ancak Abdülhamit’in son anda anayasayı ilan etmesi Batılı büyük devletleri atlatmak için düzenlenmiş bir oyun gibi göründü.

31 Mart 1877’de altı büyük devlet Rusya’nın öncülüğünde Londra’da bir protokol imzalayıp İstanbul Konferansı’ndaki isteklerini yenilediler. Özetle Rusya, Osmanlı’dan Rumeli’de ve özellikle Bulgaristan’da ıslahat yapmasını istiyordu. Osmanlı bu istekleri 12 Nisan 1877’de reddetti. Bunun üzerine Rusya, 24 Nisan 1877’de Osmanlı’ya savaş ilan etti. Böylece 93 Harbi başladı.

35 yaşındaki tecrübesiz padişah II. Abdülhamit 93 Harbi’ni çok kötü yönetti. Öncelikle 14 Şubat 1878’de meclisi süresiz kapattı. Tahta çıkışından (31 Ağustos 1876) Berlin Antlaşması’nın imzalanmasına (13 Temmuz 1878) kadar, iki yıldan az bir zamanda, 8 sadrazam değiştirdi. Böylece en gerekli zamanda (savaşın ortasında) devleti ortak akıldan ve siyasi istikrardan yoksun bıraktı. Hiçbir tecrübesi olmamasına karşın tüm kararları kendisi vermeye başladı. Savaşı saraydan yönetmeye kalktı. Daha savaşın birinci ayında kendini “gazi” ilan etti. Komutanlar da ciddi hatalar yaptılar. Sonuçta 93 Harbi, Osmanlı’nın hezimetiyle noktalandı. Osmanlı orduları Balkan ve Kafkas cephelerinde yenildi. Ruslar, doğuda Erzurum’a, batıda İstanbul’a kadar geldiler.



3 Mart 1878’de Osmanlı ile Rusya arasında İstanbul Yeşilköy’de Ayastefanos Antlaşması imzalandı. 29 maddelik bu antlaşmaya göre Osmanlı, neredeyse Rumeli’nin tamamını kaybediyordu. Özerk Bulgaristan kurulacaktı. Osmanlı Rusya’ya 1 milyar 400 milyon ruble savaş tazminatı ödeyecekti.

İngiltere ve Avusturya’nın bu antlaşmaya karşı çıkması üzerine 13 Haziran 1878’de Alman Başbakan Bismarck’ın başkanlığında Osmanlı, İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya, Avusturya ve İtalya’nın katılımıyla Berlin Konferansı toplandı.

Bu arada Abdülhamit, Berlin Konferansı öncesinde Rusya’ya karşı İngiltere’nin desteğini almak için 4 Haziran 1878’de Kıbrıs’ı, her yıl 22 bin 936 kese altın ödenmesi karşılığında, “emaneten” İngiltere’ye verdi. Böylece II. Abdülhamit savaş yapmadan toprak kaybetmiş oldu. Fakat Kıbrıs’a karşılık İngiltere’den istediği desteği alamadı.

13 Temmuz 1878’de 64 maddelik Berlin Antlaşması imzalandı. Bu antlaşmaya göre Bulgaristan ikiye ayrıldı. Kuzeyde Osmanlı’ya bağlı Özerk Bulgaristan Prensliği kuruldu. Güneyde ise içişlerinde serbest, başında Hıristiyan bir vali bulunan Doğu Rumeli Vilayeti kuruldu. Romanya, Sırbistan, Karadağ bağımsız oldu. Bosna Hersek Avusturya’ya bırakıldı. Niş, Sırbistan’a bırakıldı. Antivari Karadağ’a bırakıldı. Dobruca Romanya’ya bırakıldı. Basarabya, Kars, Ardahan, Batum Rusya’ya bırakıldı. Kotur İran’a bırakıldı. Ayrıca Osmanlı Yunanistan’a bir miktar toprak verecek, Ermenilerin bulunduğu iller ile Makedonya’da ıslahat yapacak ve Girit’in özerkliğini geliştirecekti. Bir de Osmanlı, Rusya’ya 802 milyon 500 bin frank savaş tazminatı ödeyecekti.

Berlin Antlaşması ile Osmanlı, 287 bin 510 kilometrekare toprak kaybetti. Osmanlı toplam topraklarının beşte ikisi ile toplam nüfusun beşte birini yitirdi. Berlin Antlaşması her yönüyle bir hezimetti.

II. Abdülhamit’in Taviz Politikası


Abdülhamit’in dış politikası, “taviz”, “imtiyaz” ve “denge” kavramlarıyla açıklanabilir. Abdülhamit, Batılı büyük devletlere “tavizler” ve “imtiyazlar” vererek bir “denge” kurup devleti ayakta tutmaya çalışıyordu. Orhan Koloğlu’nun ifadesiyle “Abdülhamit’in ödün vererek savaşı, dolayısıyla parçalanmayı önlemekten başka bir ilkesi yoktu. ‘Küçük fedakârlık’ dediği ödünler de bazen Doğu Rumeli olabiliyordu. (...) Yemen’de 1.5 milyon Türk askerinin büyük kısmının yok olmasına göz yummuştur. Görülebileceği gibi kendisine düşen görev ödünün şekil ve zamanını saptamaktan başka bir şey değildi.

Gerçekten de Abdülhamit, Batı’nın neredeyse her istediğini kabul ediyordu. Buna toprak istekleri de dâhildi.

9 Ağustos 1878’de İngiltere Osmanlı’ya bir nota vererek adliye, zabıta ve maliyenin düzenlenmesini istedi. Abdülhamit İngiltere’nin istediği biçimde gerekli düzenlemeleri yaptı.

1878 Berlin Antlaşması’nın 23. maddesine göre Osmanlı Girit’e yeni ayrıcalıklar verecekti. II. Abdülhamit 25 Ekim 1878’de Halepa Sözleşmesi’yle Giritli Rumlara çok geniş ayrıcalıklar tanıdı. Öyle ki bu sözleşmeyle Girit “özerk” hale geldi.

1878 Berlin Antlaşması’nın 24. maddesine göre Osmanlı, Yunanistan’a bir miktar toprak verecekti. Yunanistan, 16-19 Temmuz 1878’de Osmanlı’ya bir nota vererek toprak istedi. Abdülhamit, Yunanistan’la savaşıp bu savaşı kaybetmediği halde -Berlin Antlaşması’ndan kaynaklanan- toprak isteklerini kabul ederek 1881’de Teselya ve Narda’yı Yunanistan’a verdi. Böylece Abdülhamit, Kıbrıs’tan sonra Teselya ve Narda’yı da savaşmadan vermiş oldu.

1897 Osmanlı- Yunan Savaşı’nı Osmanlı kazandı. Yunanistan bozguna uğratıldı. Yunan hükümeti düştü. Atina yolu Osmanlı’ya açıldı. Teselya ele geçirildi. Bunun üzerine Rus Çarı, Abdülhamit’e özel bir mesaj gönderip savaşı durdurmasını istedi. Abdülhamit, hemen savaşı durdurdu. Batılı büyük devletler, 4 Aralık 1897 tarihli İstanbul Antlaşması ile Osmanlı’nın savaşarak ele geçirdiği Teselya’nın Yunanistan’a verilmesini istediler. Abdülhamit bunu da kabul etti. Böylece 1881’de savaş yapmadan masa başında kaybettiği Teselya’yı, 1897’de savaşarak geri almasına rağmen, 1897’de yine masa başında kaybetti.

Abdülhamit, 1881’de Tunus’u Fransa’ya, 1882’de de Mısır’ı İngiltere’ye bıraktı. 1885-1887 arasında Doğu Rumeli’nin fiilen elden çıkmasına seyirci kaldı. 1889’da Kuveyt’i İngiliz himayesine bıraktı. 1896’da Sudan’ın İngilizlerce işgalini kabul etti. 1897’de Girit’in özerkliğini kabul etti. 1905’te Yemen, isyancı İmam Yahya’nın eline geçti.

Osmanlı, 1867’den itibaren yabancılara toprak satmaya başlamıştı. II. Abdülhamit de toprak sattı. II. Abdülhamit döneminde Edmond James de Rothschild, Rusya’dan gelen Yahudiler için Osmanlı’dan önemli miktarda toprak satın aldı. Rothschild ailesi çeşitli yollarla 1882-1918 arasında Filistin’de 500 bin dönüm arazi satın aldı. II. Abdülhamit, kağıt üzerinde yasaklamasına rağmen 1882-1900 arasında yaklaşık 20 bin Rus Yahudisi Filistin’e yerleşti. II. Abdülhamit Dönemi’nde (1876-1908) Filistin’deki Yahudi nüfusu tam üç kat arttı. (Mustafa Balcıoğlu, Sezai Balcı, Rothschildlar ve Osmanlı İmparatorluğu, s. 211-218, 237-252, 389,414, 421, 508)

1878 Berlin Antlaşması Osmanlı’ya, Doğu Rumeli’deki Balkan Geçitleri’nde asker bulundurma ve böylece bölgenin güvenliğini sağlama hakkı veriyordu. Ancak Abdülhamit anlaşmadaki bu haktan faydalanmadı. Boş bırakılan bu bölge 1885’te Bulgaristan’la birleşti. Hükümet bu nedenle Bulgaristan’a savaş ilan etmek istedi. Ancak Abdülhamit kabul etmedi.

1900’de Almanya Abdülhamit’ten Haydarpaşa Limanı ve Bağdat Demiryolu imtiyazlarını aldı. Buna karşı Rusya da Abdülhamit’ten bir imtiyaz koparmak için hemen harekete geçti. Rusya, Abdülhamit’i, Kafkasya’ya kaçmış olan Ermenilerin yerlerine dönmesiyle tehdit etti. Bundan korkan Abdülhamit, Anadolu’da Ruslara geniş bir demiryolu imtiyazı verdi.

Osmanlı 1875’te Lorando ve Tubini adlı iki Fransıza borçlanmıştı. Zaman içinde faizleriyle birlikte 750 bin altın lirayı bulan bu borç 1901’de Osmanlı ile Fransa arasında diplomatik krize dönüştü. Fransa önce Osmanlı ile diplomatik ilişkilerini kesti, sonra Osmanlı’nın borcunu ödemesini istedi. Sonra da Osmanlı’dan yeni bazı isteklerde bulundu. 5 Kasım 1901’de bir Fransız donanması Osmanlı’ya ait Midilli Gümrüğü’nü işgal etti. Çaresiz kalan Abdülhamit, 6 Kasım 1901’de tüm Fransız isteklerini kabul etti.

1903-1908 arasında Makedonya gitgide Osmanlı’nın elinden çıkarak Batılı büyük devletlerin kontrolüne girdi. Makedonya’da maliye ve jandarmayı Batılı devletler denetliyorlar ve adliyeye karışıyorlardı. Öyle ki 1905’te altı Batılı devlet, Makedonya’nın ekonomik işlerini yönetmek için birer “mali murahhas” tayin ettiler. Osmanlı bu oldu bittiyi reddedince Almanya hariç beş Batılı devletin savaş gemileri Midilli ve Limni adalarını işgal edip gümrüklere, posta ve telgraf dairelerine el koydular. Bunun üzerine Abdülhamit Batılı devletlerin mali denetleme komisyonunu kabul etti.

1905’te Yıldız’da Abdülhamit’e bombalı suikast düzenlendi. Suikastçılardan Belçikalı Edward Joris suçunu itiraf edip idama mahkûm edildi. Ancak Abdülhamit, Batı’nın baskısıyla suikastçısını affetti, üstüne      üstlük    cebine   de para koyup Avrupa’ya gönderdi.

1906’da Hicaz Demiryolu’nu yerli aşiretlere karşı korumak için Kızıldeniz’in kuzeyinde Akaba’nın karşısındaki Taba’ya bir Osmanlı birliği çıkarıldı. Ancak Abdülhamit, orasını Mısır’a ait sayan İngiltere’nin ültimatomuna boyun eğip birliği geri çekti.

Orhan Koloğlu, “Abdülhamit Gerçeği” adlı kitabında II. Abdülhamit’in taviz politikasını şöyle özetliyor: “Avrupa devletleri Osmanlı’ya bir şey kabul ettirmek için ordular da göndermiyorlardı. Birkaç savaş gemisinin Osmanlı sularında görülmesi yeterli oluyordu.” Çünkü Abdülhamit –tahttan indirilme korkusuyla- donanmayı Haliç’te çürütmüştü.

Sözün özü, Abdülhamit, kimilerinin zannettiği gibi, Batıya meydan okuyan, Batıya direnen biri değildi. Abdülhamit, “taviz”, “imtiyaz” ve “denge” politikasıyla Osmanlı’nın parçalanmasını önlemeye çalıştı. Ancak Abdülhamit’in Batı’ya verdiği büyük tavizler ve imtiyazlar Osmanlı’nın parçalanmasını önleyemedi. Abdülhamit, bırakın şehirleri, eyaletleri, ülkeleri kaybetti. 33 yıllık saltanatında 1.5 milyon kilometrekareden fazla toprak gitti.

Demem o ki, Abdülhamit siyasetiyle, (taviz, imtiyaz, denge) vatan kurtarılamaz. 

Not: Bu yazım 9 Mart 2020’de “Abdülhamit Siyasetiyle Vatan Kurtarmak” başlığıyla yayınlanmıştı.