“Her büyük meydan muharebesinden, her büyük zaferin kazanılmasından sonra yeni bir âlem doğmalıdır, doğar; yoksa başlı başına zafer boşa gitmiş bir gayret olur.” (Atatürk)


Yarın 30 Ağustos 2022; bu toprakları yeniden vatan yapan Büyük Zafer’in 100. yıl dönümü…

Tarihimizin -tartışmasız- en önemli zaferlerinden biri, hatta en önemlisi durumundaki Büyük Zafer’in unutulmasına asla izin vermeyeceğiz. Çünkü Büyük Zafer’i unutmak demek, vatanın bağımsızlığını, milletin özgürlüğünü, milli onuru, insan hayatını, çok zor kazanılan barışı, kahraman Mehmetçiği, şehitlerimizi ve gazilerimizi, Atatürk ve silah arkadaşlarını, Türkiye Cumhuriyeti’ni unutmak demektir.

Peki ama Büyük Zafer nasıl kazanıldı? Bu zaferle neler kazanıldı? Bu zafer Türkiye için nasıl bir yol açtı?

BÜYÜK ZAFER’İN NİTELİĞİ

Büyük Zafer, yaklaşık 4 yıl süren sabırlı ve kararlı bir milli direnişin eseridir. Büyük Zafer’i hazırlayan milli direniş, dünyanın en haklı ve en meşru direnişidir. Çünkü Büyük Zafer’in temelinde “istila” ve “işgal” değil, “hak” ve “hukuk” vardır. Bu nedenle Büyük Zafer’i hazırlayan milli direnişin ve milli örgütlenmenin adı “Müdafaa-i Hukuk”tur.

Büyük Zafer, tek bir ülkeye (Yunanistan) karşı değil, Batı emperyalizmine karşı kazanılmıştır. Çünkü Yunan işgali, İngiltere, Fransa, İtalya, hatta ABD ortak planının sonucudur. Ayrıca İngiltere, Fransa ve İtalya aynı zamanda doğrudan işgalci durumundadır. İngiltere, -göstermelik tarafsızlık politikasına rağmen- 4 yıl boyunca açık ve gizli olarak Yunanistan’ı desteklemiş, Marmara Bölgesi’nde pek çok yeri işgal etmiş, 5 yıl boyunca İstanbul’u işgal altında tutmuştur. İstediğini alamayan İtalya’nın ve Güney Anadolu’da bozguna uğrayan Fransa’nın, Büyük Zafer’den önce TBMM ile anlaşarak Anadolu’dan çekilmeleri bu gerçeği değiştirmez. Büyük Zafer’in sadece Yunanistan’a karşı değil, İtilaf Devletleri’ne (Batı emperyalizmine) karşı kazanıldığının en açık kanıtlarından biri, Büyük Zafer’den sonraki Mudanya Ateşkes Antlaşması’nın doğrudan Yunanistan’la değil, -Yunanistan görüşmelere katılmamıştır- İngiltere, Fransa ve İtalya ile yapılmasıdır. Bilindiği gibi ateşkes antlaşmaları savaşan taraflar arasında yapılır.

Cumhurbaşkanı Atatürk, Dumlupınar’da Meçhul Asker Anıtı’nın temel atma töreninde. (30.08.1924)


Büyük Zafer, sadece emperyalizme karşı değil, aynı zamanda yerli işbirlikçilere karşı kazanılmıştır. Çünkü İngilizlere yaranmak isteyen işbirlikçi Padişah Vahdettin’in ve Damat Ferit hükümetlerinin kışkırtmalarıyla Anadolu’da milli direniş karşıtı pek çok padişahçı iç isyan çıkmıştır. Büyük Zafer’e giden yolda dış düşmanlarla savaşılmadan önce bu iç düşmanlarla savaşılmış; önce padişahçı iç isyanlar bastırılmıştır. Büyük Zafer’in temelinde sarayın teslimiyeti değil, milletin kuvveti vardır. Bu nedenle bu hareketin adı “Kuvayı Milliye”dir. Gerçek şu ki, bu vatan bize saraydan-sultandan miras kalmadı; Büyük Zafer’le millet, bu toprakları kendi kanıyla, kendi canıyla yeniden vatan yaptı.

Büyük Zafer, sadece cephedeki ordunun değil, bütün bir milletin canla başla mücadele ettiği “topyekûn savaş”tır. Atatürk, bu gerçeği Nutuk’ta şöyle açıklıyor: “Savaş ve çarpışmak demek yalnız iki ordunun değil, iki ulusun bütün varlıklarıyla, bütün mallarıyla, bütün maddi ve manevi güçleriyle karşılaşması ve birbiriyle vuruşması demektir…” Büyük Zafer, işte bu “topyekûn savaş stratejisinin” eseridir.

Büyük Zafer’in baş mimarı, milletin içinden çıkan, ilk fırsatta sine-i millete dönen, önce Temsil Heyeti Başkanı, sonra TBMM Başkanı, sonra da Başkomutan seçilen; bölgesel direnişleri örgütleyip ulusal hale getiren, orduyu kurup yöneterek zafere ulaştıran Mustafa Kemal Atatürk’tür.

Büyük Zafer, Atatürk’ün kurduğu meclisin, o mecliste beliren milli iradenin, toplumdaki milli birliğin ve mili dayanışmanın eseridir.

Büyük Zafer’in temelinde, Atatürk’ün sabırlı hazırlığı, akıllı stratejileri, etkili diplomatik hamleleri, doğru karar verebilme becerisi, risk alabilme yetisi, sorumluluktan kaçmaması, millete sonsuz güven duyması, doğru kişileri doğru görevlere getirmesi, ortak akla önem vermesi, kararları meclise dayandırması, savaşta bizzat cephede bulunması yanında milletin ve ordunun büyük fedakârlığı vardır.

Büyük Zafer’in Kazandırdıkları


Büyük Zafer, öncelikle Anadolu’yu düşman işgalinden kurtardı.

Büyük Zafer, Türkiye için çok ağır koşulları olan Mondros Ateşkes Antlaşması ve Sevr Barış Antlaşması yerine Mudanya Ateşkes Antlaşması ve Lozan Barış Antlaşması’nı imzalamamızı sağladı.

Büyük Zafer, Doğu Anadolu’da Ermenistan, Güneydoğu Anadolu’da Kürdistan, Batı Anadolu’da İyonya, Karadeniz’de Pontus Rum devletleri kurulmasını ve Anadolu’nun İngiliz, Fransız ve İtalyan nüfuz bölgelerine bölünmesini engelleyerek Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünü sağladı. Büyük Zafer kazanılmasa Sevr’e göre ülke paramparça edilecekti.

Büyük Zafer, Doğu Trakya’nın, İzmir ve civarı ile Gökçeada ve Bozcaada’nın Yunanistan’a bağlanmasını önledi. Çünkü Sevr’e göre buralar Yunanistan’a bağlanacaktı. Büyük Zafer kazanıldığı için Mudanya ve Lozan’da buralar kurtarılabildi.

Büyük Zafer, İstanbul ve Boğazların Türkiye’den koparılarak “Boğazlar Komisyonu” tarafından yönetilen uluslararası bir bölge olmasını engelledi. Büyük Zafer kazanılmasaydı, Sevr’e göre İstanbul Türkiye’den koparılacaktı.

Büyük Zafer, sadece vatanı, milleti değil, aynı zamanda dini de işgalci zulmünden kurtardı. İşgalci Yunan orduları camileri yakıp yıkmışlar, kimi yerlerde ezanları susturmuşlar, Kuran’ı ayaklar altına almışlardı. Büyük Zafer kazanılmasaydı -tıpkı daha önce Balkanlarda olduğu gibi- şimdi de Anadolu ve Doğu Trakya’da Müslümanlar ibadet edecek cami bulmakta zorlanacaktı.

Büyük Zafer, egemenliğin saraydan alınarak millete verilmesini, saray saltanatının sona ermesini, meşruti monarşinin yerini cumhuriyetin almasını sağladı. Büyük Zafer kazanılmasaydı artık zamanı geçmiş saltanat ve hilafet kaldırılmayacak, cumhuriyet ilan edilmeyecek, Ankara başkent yapılmayacak ve kadınların siyasal haklara kavuşması mümkün olmayacaktı. Nitekim emperyalizm, Sevr Antlaşması’nda saltanata, hilafete dokunmuyordu. Sevr’e göre kukla bir halife-padişah İstanbul’da oturmaya devam edecekti. İstanbul başkent olarak kalacaktı. Çünkü İngiliz emperyalizmi, kendi yönetimi altında bulunan İstanbul’da, avucunun içine alacağı kukla halife-padişahı istediği gibi kullanarak sömürgelerindeki Müslümanları kontrol etmeyi planlıyordu. Büyük Zafer, bu hesabı bozdu.

Büyük Zafer, Türkiye’nin Osmanlı’dan kalan tüm bağımlılıklardan kurtulup “tam bağımsız” olmasını sağladı. Büyük Zafer kazanılmasaydı, Sevr’e göre kapitülasyonlar genişletilerek devam edecekti. Böylece Türkiye, -eskiden olduğu gibi- ekonomik, hukuki, kültürel, hatta siyasal bakımdan Batı emperyalizminin baskısı altında kalacaktı. Türkiye, Büyük Zaferi kazandığı için Lozan’da kapitülasyonları kaldırabildi. Eğer Büyük Zafer kazanılmasaydı, İngiltere, Fransa ve İtalya kapitülasyon ayrıcalıklarından asla vazgeçmezdi.

Büyük Zafer, bu toprakları yeniden “vatan” yapmakla kalmadı, bu denizleri de “mavi vatan” yaptı. Başkomutan Meydan Muharebesi sonrası Başkomutan Atatürk’ün, Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri” emriyle Türk orduları İzmir’e girdi. Türkiye yeniden Ege’ye (o zamanki adıyla Akdeniz veya Adalar Denizi) kavuştu.

Büyük Zafer, Batı emperyalizminin “ordusuz”, dolayısıyla “savunmasız” Türkiye hayaline son verdi. Aksi halde Sevr’e göre Türkiye’nin kara, hava, deniz ordusu olmayacaktı. Ordu 50 bin kişiyle sınırlandırılacaktı. Askeri okullar kapatılacaktı. Askerlik mecburi olmayacaktı.

Milletin, sarayın sultanın ağzına bakmadan, kendi iradesiyle ve gücüyle kazandığı büyük Büyük Zafer, ümmetten millete, kuldan bireye geçiş sürecini hızlandırdı.

Büyük Zafer çok uluslu ve çok hukuklu dinsel bir ümmet imparatorluğundan laik, çağdaş bir ulus devlete geçişi kolaylaştırdı. Eğer Büyük Zafer kazanılmasaydı, Atatürk, Türkiye’yi çağdaşlaştıracak devrimleri yapamayacaktı. Dinsel hukukun esas olduğu “çok hukuklu sistem” dolayısıyla şeriat mahkemeleri, azınlık mahkemeleri, konsolosluk mahkemeleri açık kalacak, Patrikhane’nin tüm yetkileri devam edecek, medeni kanun kabul edilmeyecek, kadınlara sosyal ve siyasal haklar verilmeyecek; tek hukuklu, laik, çağdaş bir ulus devlet durumundaki Türkiye Cumhuriyeti kurulamayacaktı.

Büyük Zafer, 10 yıllık sürekli savaşın ardından Türkiye’yi beklenen ve özlenen sürekli “barışa” kavuşturdu. 1922’deki Büyük Zafer’in ardından 1923’te Lozan Antlaşması ile kurulan barış iklimi, 100 yıldır devam ediyor. Bu tarihimizdeki en uzun süreli barış dönemidir. Atatürk, Kurtuluş Savaşı sırasında hep “barış için savaştıklarını” söylemişti. “Tam bağımsız” olmadan asla gerçek barışa kavuşamayacaklarını da eklemişti. Soranlara, “Bizim için barışın anlamı tam bağımsızlıktır” demişti. Bu nedenle Türkiye’yi tam bağımsızlığa, dolayısıyla gerçek barışa kavuşturmayacak sahte barış tekliflerini reddetmişti. Türkiye, Büyük Zaferi kazandığı için Lozan’da “barış masasına” güçlü bir şekilde oturabildi ve tam bağımsız olup gerçek barışa kavuşabildi.

Antiemperyalist bir kurtuluş savaşının eseri olan Büyük Zafer, ezilen, sömürülen bütün mazlum milletlere örnek oldu. Böylece dünyada emperyalizme karşı ulusal kurtuluş savaşlarının fitilini ateşledi.

Atatürk’ün Büyük Zafer’den Bekledikleri


Atatürk, Sakarya Zaferi sonrasında şöyle demişti: “Hiçbir zafer gaye değildir. Zafer ancak kendisinden daha büyük olan bir gayeyi elde etmek için gereken en belli başlı vasıtadır. Gaye fikirdir. Zafer, bir fikrin istihsaline hizmeti nispetinde kıymet ifade eder. (...) Her büyük meydan muharebesinden, her büyük zaferin kazanılmasından sonra yeni bir âlem doğmalıdır, doğar; yoksa başlı başına zafer boşa gitmiş bir gayret olur.” (Ruşen Eşref Ünaydın, Atatürk’ü Özleyiş, I, 1998, s. 66)

İşte Atatürk için Büyük Zafer’in asıl büyüklüğü, bu zaferden sonra Türkiye’de “yeni bir âlem doğmasında” gizlidir.   

Atatürk,  30 Ağustos 1924’te Dumlupınar’da Meçhul Asker Anıtı’nın temel atma töreninde yaptığı konuşmada, Büyük Zafer’in üç büyük amaca hizmet ettiğinin altını çizmiştir. Onlardan birincisi ulusal egemenlik (cumhuriyet), ikincisi çağdaşlaşma, üçüncüsü de ekonomik bağımsızlıktır.

Atatürk şöyle demişti: “Hiç şüphe etmemelidir ki, yeni Türk devletinin, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli burada sağlamlaştırıldı. Ebedi hayatı burada taçlandırıldı. Bu sahada akan Türk kanları, bu semada uçan şehit ruhları devlet ve Cumhuriyetimizin ebedi muhafızlardır.

Atatürk’e göre Büyük Zafer’in en önemli sonucu milli hâkimiyete (cumhuriyete) geçmekti: “Bu muazzam zaferin çeşitli etkenleri üzerinde en önemlisi ve en yükseği Türk milletinin kayıtsız ve şartsız hâkimiyetini eline almış olmasıdır. (...) Efendiler, milli hâkimiyet öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar mahvolur. Milletlerin esareti üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkûmdur. (...) Arkadaşlar, sarayların içinde Türk’ten başka unsurlara dayanarak, düşmanlarla ittifak ederek, Anadolu’nun, Türklüğün aleyhinde yürüyen çürümüş gölge adamların Türk yurdundan kovulması, düşmanların denize dökülmesinden daha kurtarıcı bir harekettir.

Atatürk’e göre Büyük Zafer’le kazanılan “tam bağımsızlığı” sürdürmek için “çağdaşlaşmak” gerekliydi: “Efendiler, milletimizin hedefi, memleketimizin mefkûresi bütün cihanda tam manasıyla medeni bir toplum olmaktır. Bilirsiniz ki dünyada her kavmin mevcudiyeti, kıymeti, hürriyet ve bağımsızlık hakkı, sahip olduğu ve yapacağı medeni eserlerle orantılıdır. Medeni eserler yapma kabiliyetinden mahrum olan kavimler hürriyet ve bağımsızlıklarını kaybetmeye mahkûmdurlar. İnsanlık tarihi baştanbaşa bu dediğimi teyit etmektedir. Medeniyet yolunda yürümek ve muvaffak olmak hayat şartıdır. (...) Efendiler, medeniyet yolunda başarı yeniliğe bağlıdır.(...) Safsatalar, hurafeler kafalardan çıkmalıdır.”

Atatürk’e göre Büyük Zafer’le kazanılan “tam bağımsızlığı” sürdürmek için “ekonomi zaferlerine” ihtiyaç vardı: “Efendiler, milletimiz burada kutladığımız Büyük Zafer’den daha mühim bir zafer peşindedir. O zafer, milletimizin iktisadi sahadaki başarılarıyla mümkün olacaktır. Bilirsiniz ki, iktisaden zayıf bir millet fakirlik ve sefaletten kurtulamaz; kuvvetli bir medeniyete, refaha ve saadete kavuşamaz; toplumsal ve siyasi felaketlerden yakasını kurtaramaz. (...) Hiçbir medeni devlet yoktur ki, ordu ve donanmasından önce iktisadını düşünmüş olmasın. Memleket ve bağımsızlığı korumak için gereken bütün kuvvetler ve araçlar iktisadiyatın genişlemesi ve gelişmesiyle mükemmel olabilir.”

Açıkça görüldüğü gibi Atatürk, Büyük Zafer’i asla amaç olarak görmemiş, daha büyük amaçlara ulaşmak için büyük bir araç olarak görmüştü. Büyük Zafer’in en önemli sonucunun cumhuriyete geçilmesi olduğunu söyleyen Atatürk, Büyük Zafer’le elde edilen “tam bağımsızlığın” sürdürülebilirliğinin çağdaşlaşmaya ve ekonomi zaferlere bağlı olduğunu belirtmişti. Atatürk’ün 100 yıl önce gördüğü  bu gerçeği bugün bile göremeyenler var.

Atatürk, konuşmasını, Büyük Zafer’le temeli atılan cumhuriyeti gençlere emanet ederek bitirmişti. “Ey yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk; onu yükseltecek ve devam ettirecek sizsiniz” demişti.

Asla unutulmamalıdır ki, Büyük Zafer’i doğru anlamak “tam bağımsız”, “çağdaş”, “laik” Türkiye Cumhuriyeti’ne sahip çıkmayı gerektirir.

30 Ağustos Zafer Bayramı’mız kutlu olsun…