Atatürk, Türkiye’nin tarihine ve coğrafyasına, Türk diline ve Türk tarihine sahip çıkmak; ulusal kültürü işleyip evrenselle buluşturmak için Ankara’da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ni kurdu

Dün,  Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nin kuruluşunun 86. yıl dönümüydü. Atatürk, Kurtuluş Savaşı’yla elde edilen siyasal bağımsızlığı ve Lozan’da kapitülasyonların kaldırılmasıyla elde edilen ekonomik bağımsızlığı, dil, tarih, coğrafya ekseninde kültürel bağımsızlıkla taçlandırmak istiyordu.  Bu amaçla 9 Ocak 1936’da Ankara’da “Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’ni kurdu.

HANGİ YERLİLİK, MİLLİLİK!

AKP iktidarının dilinden düşürmediği iki kavram “yerlilik” ve “millilik”. Ancak iktidarın yerliliği, milliliği “ulus” olmayı değil, “ümmet” olmayı esas alıyor.  İktidar,  “yerlilik” ve “milliliğin” tarihsel zeminini de Türk İslam tarihine dayandırıyor. Bu mantıkla İslam öncesi Türkler ve Türkiye’nin İslam öncesi tarihi (1071 Malazgirt öncesi Türkiye tarihi) pek bir şey ifade etmiyor.

Oysa Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nde  “yerlilik” ve “millilik” ortak dil, ortak tarih, ortak kültür, ortak vatan ve aidiyet duygusuyla şekillenen “ulus bilincine” dayanıyordu. Cumhuriyetin ulus bilinci de, 1924 Anayasası’nın 88. maddesindeki ifadeyle “dini ve ırkı değil, yurttaşlık bağını” esas alıyordu.

Cumhuriyetin kuruluş felsefesinde “yerlilik” ve “milliliğin” tarihsel zemini ise Orta Asya’dan Anadolu’ya uzanan Türk tarihine ve Türkiye’nin -tarih öncesi çağlara kadar uzanan- tüm tarihsel geçmişine dayandırılıyordu.

Cumhuriyetin Tarih ve Dil Savaşı


Osmanlı’da Türk tarihi hakkında bilgi yok denecek kadar azdı.19. yüzyılda bazı Batılı biliminsanlarının çalışmalarıyla eski ve köklü bir Türk tarihinin varlığı anlaşıldı. Meşrutiyet döneminde bazı Osmanlı aydınları İslam öncesi Türk tarihinden söz etmeye başladılar.

Osmanlı döneminde Türk tarihi gibi Türk dili de ihmal edilmişti. Yüzyıllar boyunca Arapça, Farsçanın baskısı altında ezilen Türkçe okuldan, bilimden, edebiyattan dışlanmış, çarşıda, pazarda, kahvede, tekkede ve saz âşıklarının dilinde yaşamaya devam etmişti.

Atatürk, Türk tarihi ve Türk dili konusunda bilimsel çalışmalar yaptırmak istiyordu. Bu amaçla önce Türk Tarih Kurumu (1931) ile Türk Dil Kurumu’nu (1932) kurdurdu. Yeni tarih kitapları yazdırdı. (4 cilt tarih serisi). Tarih ve dil tezleri geliştirdi. Bu tezlerle özellikle Anadolu’nun ve Mezopotamya’nın dip kültürlerine; Hititlere, Sümerlere sahip çıktı. Ayrıca Batı’nın, Türkleri aşağılayan ırkçı antropoloji kuramlarına başkaldırdı. Bu konudaki Türk tezini savunmaları için Pittard gibi dünyaca ünlü antropologları Ankara’ya davet etti. Bu tezleri tartıştırmak için tarih ve dil kurultayları düzenletti.

Sonuçta Atatürk, Türk tarihini hanedan tarihinin darlığından kurtarıp İslam öncesi kökleriyle ve Anadolu’nun dip kültürüyle buluşturdu. Tarama, derleme ve türetme çalışmalarıyla da Türk dilinin öz güzelliğinin ve zenginliğinin ortaya çıkmasını sağladı.

Yani, kimilerinin iddia ettiği gibi Cumhuriyet bizi tarihimizden koparmadı, tam tersine kopuk olduğumuz tarihimizle ve yaşadığımız coğrafyanın kültür kökleriyle bağ kurmamızı sağladı. Osmanlı tarihini bile Cumhuriyetin yetiştirdiği Prof. Halil İnalcık gibi tarihçiler yazdı. Yine, kimilerinin iddia ettiği gibi Cumhuriyet dilimizi fakirleştirmedi, tam tersine, Arapça ve Farsçanın baskısıyla adeta ölüme terk edilen Türkçemizin yeniden dirilmesini sağladı.

İşte Erken Cumhuriyet Dönemindeki tarih ve dil eksenli çalışmaların ana merkezi, Atatürk’ün 1936’da Ankara’da kurduğu Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi oldu.

Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi’nin Kuruluş Amacı


Türkiye, Lozan’la Anadolu’nun siyasi tapusunu ele geçirmişti. Ancak Atatürk, Anadolu’nun tarihsel, kültürel tapusunu da ele geçirmek istiyordu. Bunun için dil, tarih ve coğrafya eksenli bilimsel çalışmalara ihtiyaç vardı. Ayrıca bu çalışmalar, ulus bilincinin güçlenmesi ve Cumhuriyetin “çağdaş uygarlık” hedefi bakımından da çok önemliydi.

Atatürk, önce Ankara’da bir Hitit Müzesi kurulmasını istedi. 1 Ekim 1921’de Ankara’da “Asar-ı Atika Müzesi” kuruldu. Böylece daha Kurtuluş Savaşı devam ederken Ankara’da “Anadolu Medeniyetleri Müzesi”nin temeli atıldı.

Afet İnan


Ankara’da 1925’te “Hukuk Mektebi”, 1933’te “Yüksek Ziraat Enstitüsü” kuruldu. Atatürk, Ankara’da da bir de üniversite kurmak istiyordu. Atatürk, bu üniversitenin ilk fakültesinin dil ve tarih-coğrafya fakültesi olmasını istiyordu. Afet İnan’ın anlattığına göre Atatürk, önce Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu’nun birer “akademi” olmasını düşünmüştü. Ancak, daha sonra, ayrı bir “fakülte” kurmanın çok daha doğru olacağına karar vermişti.

Afet İnan’a kulak verelim: “1935 yılının karlı bir gecesi (11 Mart 1935). Çankaya’da Atatürk’ün sofrasından erken saatlerde kalkılmış, yandaki aynalı salonda bir grup halinde konuşuluyordu. Maarif Vekili Abidin Özmen’e Atatürk birdenbire şu emri vermişti. ‘Not defterinizi çıkartınız ve söylediklerimi lütfen yazınız.’ Hatırımda kaldığına göre, bu yazılar Ankara’da bir ‘Tarih - Coğrafya Fakültesi’nin kurulması için Maarif Vekâletince yapılacak hazırlıklara ait idi. Bu konu epey zamandır Atatürk’ün muhitinde konuşuluyordu.(...) Eğer daha önceki fikrî hazırlık safhası takip edilmemiş olsa, Atatürk’ün o gece birden bire bu emri verdiği sanılırdı. Hâlbuki senelerden beri bu mevzuları olgunlaştırmış ve herkesin fikrini bu işe hazırlamış bulunuyordu. (...) ‘Cumhuriyet başkentinin her çeşit müesseseleri Ankara’da kurulmalı idi’. Atatürk bunu istiyordu. ‘Bu ise Tarih - Coğrafya tedrisatı ile başlamalı’ dediği zaman, ben bir Edebiyat Fakültesinin kurulmasından bahsettim. Fakat Atatürk ‘Tarih ve Coğrafya’nın fakülte ismi olarak alınmasında, dikkati çekme bakımından fayda gördüğünü (belirtti).”

Afet İnan’ın anlattığına göre fakülteye “Dil, Tarih-Coğrafya” adını da bizzat Atatürk verdi. Çünkü Atatürk tarih ve coğrafyanın sıkı işbirliği içinde olduğunu düşünüyordu. “Coğrafi koşulların açıklaması yapılmadan, harita rehberliğinden yoksun bir tarihin hiçbir işe yaramayacağını” söylüyordu. Türk tarih Kurumu kurulduğunda coğrafi incelemelerin tarihe temel olması gerektiği mantığıyla hemen bir tarih atlası bastırmıştı. Atatürk, fakülte kurulurken, fakültenin ilk dekanı Prof. Mustafa Göker’e yazdırdığı bir notta, coğrafya derslerinde daha çok arazi üzerinde çalışılmasını, yeni metotlarda bir Türkiye Coğrafyası yazılmasını ve ihtiyaca göre Tarih Kurumu gibi bir Coğrafya Kurumu kurulmasını önerdi.

Dil konusunda ise Atatürk’ün fakülteden beklediği üç temel amaç vardı:

1- Türk ve Türkiye tarihine kaynaklık edecek bütün eski dilleri (Çince, Sinoloji, Hindoloji, Sümeroloji, Hititoloji, Hungarolojı, Lâtince, Yunanca, Arapça ve Farsça) öğretmek. Sümerce, Akatça, Etice metinleri tercüme edecek Türk filologlar yetiştirmek. O dönemde Batı’da kabul gören Sümerce-Türkçe akrabalığını incelemek.

2- Bütün lehçeleriyle Türk dilinin bugünkü ve dünkü durumunu bilimsel yollarla tespit etmek. Ayrıca dil kuramlarını inceleyerek Türk dilinin dünya dilleri arasındaki yerini belirlemek.

3- Çeşitli yabancı dilleri öğretmek...

Atatürk’ün, Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi’nin açılışı öncesi Afet İnan’a tutturduğu notlar ve üzerinde el yazısıyla yaptığı düzeltmelerden bir bölüm.

Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin Açılışı


Atatürk, 1935 sonlarında neredeyse her akşam, kurulacak fakülte için dönemin Maarif Bakanı (Kültür Bakanı) Saffet Arıkan’a direktifler verdi. Ayrıca fakülte binasının planlarıyla ilgilendi. Dünya üniversitelerinin program ve tüzüklerini getirtti. Fakültenin tüzük ve programının bu örneklerden yola çıkılarak, fakat Türkiye’nin kendi gerçekleri dikkate alınarak hazırlanmasını istedi.

14 Haziran 1935 tarihli ve 2795 sayılı bir kanunla Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin kurulması kabul edildi. Söz konusu kanuna göre fakülte şu iki temel amaçla kuruluyordu:

Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi


a) Türk kültürünü bilgi yöntemiyle işleyecek bir inceleme, araştırma kurumu oluşturmak.

b) Öğretim kurumlarına, ulusal dil ve tarihin bilimsel ve en yeni anlayışlarına göre hazırlanmış öğretmenler yetiştirmek.

Dönemin Maarif Bakanı Saffet Arıkan, kanun görüşmeleri sırasında fakülteyi şöyle müjdelemişti:

“Atatürk’ün yüksek dehâsından doğan ve kendi kutlu eliyle yaratılan tarih ve dil hareketi; bunlara bağlı olan arkeoloji ve coğrafya bilgileri için Ankara’da bir fakülte açılacaktır.”

1936 başına kadar tüm hazırlıklar tamamlandı. Yeni bina yapılıncaya kadar fakülte Evkaf Apartmanında öğretime devam edecekti.

1926 yılından başlayarak Avrupa’daki çeşitli üniversitelere öğrenci gönderilmişti. Bu öğrencilerin birçoğu 1930’larda öğrenimlerini bitirip doktoralarını verip yurda döndü. Özel uzmanlık dersleri için de Almanya’dan profesörler çağrıldı. Almanya’dan gelen G. Rohde (Sümerolog), B. Landsberger (Sümerolog), H. G. Guterbock (Hititolog), W. Ruben (Hindolog), V. Osten (Arkeolog), W. Eberhard (Sinolog-etnolog), H. Luis (Coğrafya), A.von Gabain (Dilbilimci-Türkolog) ve Dr. K. Menges (Dilbilimci) gibi dünyaca ünlü profesörler fakültede görev aldı. Ayrıca Tarih ve Dil Kurumlarında çalışan üyelere de fakültede görev verildi. Böylece fakülte açılırken 20’yi aşkın akademisyenden oluşan bir öğretim kadrosuna sahipti.

Bir defaya mahsus olmak üzere fakülteye lise ve öğretmen okulu mezunlarından öğrenci alındı. Fakülte açılırken 40 kız, 80 erkek olmak üzere 120 öğrenci yatılı, 280 öğrenci de gündüzlü olmak üzere toplam 400 öğrenciye sahipti.

Atatürk, fakültede ilk dersi, İsviçre’den dönen manevi kızı Afet İnan’ın vermesini istedi. Atatürk, bu ilk ders için Afet İnan’a bazı notlar yazdırdı. Atatürk’ün Afet İnan’a yazdırdığı o notların bazı bölümleri dikkat çekicidir. Örneğin, Atatürk, tabiatta hiçbir şeyin kaybolmadığını, geçmişte söylenen sözlerin tabiat içinde kaldığını, binlerce yıl içinde tabiat içinde toplanan seslerin, sözlerin bir gün tespit edileceğini yazdırmıştı. Atatürk ayrıca tarihin, arkeoloji ve antropoloji gibi bilimlerin bulduğu belgelere dayandığı sürece gerçekçi olacağını belirtmişti.

9 Ocak 1936 Perşembe günü Ankara Halkevi’nin büyük salonunda Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin açılış töreni yapıldı. Törene, Cumhurbaşkanı Atatürk ile bakanlar, milletvekilleri, diplomatlar, profesörler, öğretmenler ve öğrenciler katıldı.

Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nin şimdiki binası, ünlü Alman mimar J.F. Taut tarafından 1937/1938’de inşa edildi.1940’ta öğretime açıldı. Binanın ön yüzüne büyük harflerle Atatürk’ün “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” sözü yazıldı.

“Cumhuriyet bizi geçmişimizden kopardı!” yalanını söyleyenler, “ümmetçi” olup da yerli-milli edebiyatı yapanlar Atatürk’ün kurduğu Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ne baksınlar; ülkenin tarihine, coğrafyasına, ulusun diline nasıl sahip çıkılır, gerçekten yerli, mili nasıl olunur görsünler.

Kaynakça:


- Afet İnan, “Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nin Kuruluş Hazırlıkları Üzerine”, A.Ü.D.T.C.F. Tarih Araştırmaları Dergisi, S.1, Ankara, 1957.

- Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar, Belgeler, Haz. Arı İnan, İstanbul, 2007.

- Şerafettin Tuıran, Mustafa Kemal Atatürk, Ankara, 2008.