102 yıl önce imzalanan 433 maddelik Sevr’i okuduğunuzda, 102 yıl sonra bugün Türkiye Cumhuriyeti düşmanlığının hâlâ Sevr ekseninde şekillendiğini göreceksiniz.,


Geçen hafta bu sayfada “11 soruda Sevr Antlaşması”nı anlatmıştım. Bugün ise 433 maddelik Sevr Antlaşması’nın içeriğinden, Sevr’in yaratmaya çalıştığı bölünmüş, küçültülmüş, geri bırakılmış, savunmasız ve bağımlı Türkiye’den söz edeceğim. Türkiye için Sevr’in neden bir “hezimet”, Lozan’ın neden bir “zafer” olduğunu göstermeye çalışacağım.

SEVR’DE SINIRLAR

10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevr Antlaşması, Türkleri Anadolu’nun ortasına sıkıştırmayı hedefliyordu.

Sevr’e göre;

Batıda Doğu Trakya (Edirne, Kırklareli, Tekirdağ, Gelibolu), Gökçeada ve Bozcaada Yunanistan’a verilecekti. İzmir ve civarı da aşamalı olarak Türkiye’den koparılıp Yunanistan’a bağlanacaktı. (Md. 84-87, Md. 65-83)

Kuzeydoğuda, 1914 öncesindeki sınırlar geçerli olacak: Artvin, Erzurum’un kuzeydoğusu ve Iğdır’a kadar Kars Türkiye dışında kalacaktı. (Md. 27/4)

Güneyde Suriye sınırı: Ceyhan, Osmaniye, Dörtyol, İskenderun-Antakya, Maraş’ın Güneyi, Gaziantep, Birecik, Urfa, Mardin, Cizre, Nusaybin Suriye’ye verilecekti. (Md. 27).

Osmanlı Devleti, sınırları dışında kalan topraklar (Suriye, Irak, Filistin, Ürdün, Libya, Tunus, Fas, Mısır, Hicaz) üzerindeki tüm haklarından vazgeçecekti. (Md. 132, 94-98, 100-112,118-121). Türkiye, Sudan ve Kıbrıs haklarından da vazgeçecekti. Kıbrıs, İngiliz topluluğuna katılacaktı. Kıbrıs’ta doğan veya Kıbrıs’ta oturan Türkler İngiliz uyruğuna geçecekti. (Md. 113-117)

Ege’de Gökçeada ve Bozcaada dâhil bütün Ege adaları Yunanistan’a bırakılacaktı. (Md. 84) Türkiye, İtalyan işgali altında bulunan 12 Ada ile bunlara bağlı bütün adacıkları İtalya’ya bırakacaktı. (Md. 122)

Sonuç olarak Sevr’de Trakya sınırı Çatalca hattından biraz ilerideki Podima-Kalikratya hattıydı. Lozan’da Karaağaç bizde olmak üzere Meriç hattını kabul ettirdik. Böylece Doğu Trakya’nın tamamını kurtarıp yeniden vatan toprağı yaptık. Sevr’de Yunanistan’a bırakılan İzmir ve civarının egemenliğini Lozan’da söz konusu bile ettirmedik. Sevr’de Osmaniye, Ceyhan, Dörtyol, Maraş’ın güneyi, Gaziantep, Birecik, Urfa, Mardin, Cizre, Nusaybin Suriye’ye bırakılırken Lozan’da 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Antlaşması kabul edilerek -Hatay hariç- tüm bu il ve ilçeler Türkiye’de kalmak üzere Suriye sınırı çizildi.  Sevr’de Artvin, Erzurum’un kuzeydoğusu ve Iğdır’a kadar Kars Türkiye dışında kalırken Lozan’da buraların Türkiye’ye ait olduğu tescillendi. Sevr’de Yunanistan’a bırakılan Gökçeada ve Bozcaada Lozan’da kurtarılıp yeniden Türk topraklarına katıldı. Ayrıca Yunanistan’ın elindeki adaların Lozan’da “gayri askeri statüde” olması kabul ettirildi.

Üstteki harita Sevr Antlaşması’na göre alttaki harita Lozan Antlaşması’na göre Türkiye’nin sınırlarını gösteriyor.

Batı’nın Türkiye’yi Bölme Planı


Sevr Antlaşması’na göre -Doğu Anadolu’da Ermenistan, Güneydoğu Anadolu’da ise aşamalı olarak Kürdistan devletleri kurulacaktı. Böylece Türkiye paramparça edilecekti.

Sevr’e göre Türkiye, Ermenistan’ı tanıyacaktı. Erzurum, Trabzon, Van ve Bitlis illerinde Türkiye ve Ermenistan arasındaki sınırı ABD Başkanı belirleyecekti. Türkiye, Ermenistan’ın denize çıkışını ve söz konusu sınıra bitişik bütün Osmanlı topraklarını askersizleştirmeyi kabul edecekti. Ayrıca Türkiye, Ermenistan’a bırakılacak topraklar üzerindeki bütün haklarından vazgeçecekti. Ermenistan-Türkiye sınırı iki ülke tarafından belirlenemezse Müttefik Devletlerce belirlenecekti. (Md.88-93)

Sevr’e uygun olarak ABD Başkanı Wilson, 22 Kasım 1920’de Ermenistan’ın sınırlarını çizdi. Başkan Wilson’un çizdiği haritaya göre Ermenistan, bugünkü Rize, Trabzon, Giresun’un bir bölümü, Gümüşhane, Bayburt, Erzincan’ın bir bölümü, Erzurum, Muş, Ağrı, Bitlis ve Siirt’in bir bölümü ile 1914 sınırları dışında kalan Erzurum’un kuzeydoğusu ile Kars’ı ve Rus Ermenistan’ındaki eski illeri kapsıyordu.

1920 yılının sonunda Türk orduları Gümrü’ye girdi. Yenilen Ermeniler barış istedi. 2 Aralık 1920’de TBMM, Ermenilerle Gümrü Antlaşması’nı imzaladı. Böylece ABD Başkanı Wilson’un çizdiği Ermenistan haritası geçersiz hale geldi. Bu sayede Sevr Antlaşması’na ilk darbe, imzalanmasından yaklaşık 4 ay sonra Gümrü Antlaşması’yla vuruldu.

Lozan’da, Anadolu’da “Ermeni yurdu” kurulmasını kabul etmedik.

Sevr Antlaşması’nın yürürlüğe girmesinden sonra 6 ay içinde İstanbul’da toplanacak İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerden oluşan bir komisyon, Fırat’ın doğusu, Ermenistan’ın güneyi ve bu antlaşma ile belirlenmiş Suriye ve Irak sınırlarının kuzeyinde Kürtlerin sayıca fazla olduğu bölgenin “yerel özerkliğini” belirleyecekti. Osmanlı, bu komisyonun alacağı kararı 3 ay içinde kabul edip uygulayacaktı. 62 maddede belirtilen bölgedeki Kürtler, “bu bölgedeki nüfusun çoğunluğu Türkiye’den bağımsız olmak istediğini kanıtlayarak” Milletler Cemiyeti’ne başvurmaları halinde Milletler Cemiyeti’nin onayıyla Türkiye, bu özerk bölgedeki bütün haklarından vazgeçecekti. (Md. 62-64).

Atatürk’ün Nutuk’taki ifadesiyle bu konu Lozan’da “elbette söz konusu ettirilmemiştir.” Lozan görüşmeleri sırasında bu konu gündeme geldiğinde TBMM’deki Kürt kökenli milletvekilleri de Türkiye’de Türklerin ve Kürtlerin bir bütün olduklarını ifade ederek bu projeye karşı çıktılar.

Böylece emperyalizmin Sevr’de Türkiye’yi dinsel ve etnik olarak parçalama planı Lozan’da boşa çıkarıldı.

Sevr’deki Boğazlar Devleti


Sevr’e göre Osmanlı Hükümetinin İstanbul’daki haklarına ve sıfatlarına dokunulmayacaktı. Osmanlı Hükümeti ile “Majeste Padişah” İstanbul’da oturmak ve İstanbul’u başkent tutmak özgürlüğüne sahipti. Fakat Türkiye, bu antlaşmadaki özellikle “soy, din ve dil azınlıklarının haklarına saygı göstermezse” Müttefikler İstanbul’u Osmanlı’dan geri alabilecekti. (Md. 36)

Yani Sevr’e göre padişahlık ve halifelik devam edecekti. Cahit Kayra’nın dediği gibi İstanbul’da oturan halife “Müttefik Devletlerin, özellikle İngilizlerin hizmetinde bir halife olarak İslam dünyasının Batılılar tarafından yönetilmesine yardımcı olacaktı.” (Cahit Kayra, Sevr Dosyası, Nasıl Yapıldı Nasıl Yırtıldı? İstanbul, 2004, s. 86)

Çanakkale Boğazı, Marmara Denizi ve Karadeniz Boğazı’nı kapsayan Boğazlar ayrım yapılmadan bütün savaş ve ticaret gemilerine açıktı.(Md.37)

Boğazlar, Uluslararası Boğazlar Komisyonu tarafından yönetilecekti. Boğazlar Komisyonu, Britanya İmparatorluğu, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya ile -Milletler Cemiyeti’ne üye olmaları halinde- ABD, Rusya, Bulgaristan ve Türkiye’nin göstereceği temsilcilerden oluşacaktı. ABD, Britanya, Fransa, İtalya, Japonya ve Rusya temsilcilerinin 2 oyu olacaktı. Yunanistan, Romanya, Bulgaristan ve Türkiye temsilcilerinin her birinin ise 1 oyu olacaktı. Komisyon üyeleri Boğazlar Bölgesi içinde diplomatik ayrıcalıklardan ve dokunulmazlıklardan yararlanacaktı. Boğazlar Komisyonu Başkanlığı iki yıl süreyle 2 oya sahip ülkelerce yürütülecekti. (Md. 38-41, Md. 61-Ek). Boğazlar Komisyonu’na 1 oya sahip Osmanlı temsilcisi başkanlık edemeyecekti. Görüldüğü gibi Osmanlı Sevr’de açıkça ikinci sınıf ülke muamelesi görmüştü.

Boğazlar Komisyonu, kendisine tanınan yetkileri Osmanlı hükümetinden tamamen bağımsız olarak kullanacaktı. Komisyonun özel bir bayrağı, özel bir bütçesi, kendi örgütü ve kendi polis gücü olacaktı. Bu polis gücü yabancı polis şeflerinin komutası altında olacaktı. (Md. 42, 48)

Kapitülasyonlardan yararlanan devletlerin vatandaşları bu bölgede suç işlemeleri halinde konsolosluk mahkemelerinde yargılanacaktı. Bölgenin Yunan egemenliğindeki bölümünde işlenen söz konusu suçlara ise Yunan mahkemeleri bakacaktı. (Md. 49) Boğazlardan geçen gemilerden, alınan harçlar ve vergiler Boğazlar Komisyonu’na aktarılacaktı. Komisyon, Milletler Cemiyeti’nin ön kabulüyle yeni harçlar ve vergiler de koyabilecekti. ( Md. 53,54)

Bu bölgedeki tüm istihkâmlar yıkılacak ve bölge silahsızlandırılacaktı. (Md. 177) Bu bölgedeki top ulaşımına uygun bütün kara ve demir yolları yıkılacaktı. (Md. 178). Türkiye bu bölgede telsiz ve telgraf istasyonu kuramayacaktı. (Md. 190). Boğazlar Bölgesi’ni yalnız İngiltere, Fransa ve İtalya askeri amaçla kullanabilecekti. (Md 178/3) Boğazlar Bölgesi’ndeki Türk jandarması Müttefikler Arası İşgal Komutanlığı’na bağlı olacaktı. (Md. 161)

Boğazlar Komisyonu’na bağlı Boğazlar Bölgesi, İstanbul ve Çanakkale Boğazları ile Marmara’yı kuşatan toprakları içermekteydi. Batı’da Istıranca’ya, doğuda İzmit’e kadar İstanbul’un Avrupa ve Anadolu yakası, Çekmece, Tekirdağ’ın sahil kısmı, Gelibolu, Çanakkale, Edremit, Erdek, Bandırma, Mudanya, Gemlik, İznik, Kapıdağ Yarımadası’nın tamamı, Sapanca, Karadeniz’e kadar İzmit’in tamamı ve Marmara adaları...

Açıkça görüldüğü gibi İstanbul ve civarında oldukça geniş bir alan Osmanlı’dan koparılarak Uluslararası Boğazlar Komisyonu’nun yönetimine bırakılıyordu. Komisyona hukuki düzenlemeler yapmak, yeni yasa koymak hakkı bile tanınmıştı. Bayrağı, bütçesi, örgütü, yargısı, polis gücü olan bu yapı küçük ölçekli bir devletti.

Lozan Antlaşması 23. madde ve Lozan Boğazlar Sözleşmesi ile Boğazlarda serbest geçiş ilkesi kabul edildi. Boğazlar Komisyonu’nun başkanlığı Türkiye’ye verildi. Boğazlar askersiz hale getirildi. Komisyonun devlet içinde devlet olma durumuna son verildi. Komisyonun görevi, gemilerin Boğazlardan geçişinin Boğazlar Sözleşmesi’ne uygunluğunu sağlamak ve Milletler Cemiyeti’ne bilgi vermek olarak belirlendi. Boğazlarda Türkiye’nin güvenliği Milletler Cemiyeti garantisine alındı. 1923 Lozan Boğazlar Sözleşmesi yine de Türkiye’ye Boğazlarda “tam egemenlik” sağlamıyordu. 1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile Boğazlar Komisyonu kaldırıldı. Boğazlar’ın yönetimi tamamen Türkiye’ye bırakıldı. Boğazlarda mutlak egemenlik sağlandı.

İzmir’i Türkiye’den Koparma Planı


Sevr Antlaşması’na göre İzmir ve civarı (İzmir, Kuşadası, Tire, Ödemiş, Manisa’nın batısı, Akhisar, Kırkağaç, Soma, Foça, Ayvalık, Burhaniye) görünüşte Osmanlı egemenliği altında kalacaktı. Bunun göstergesi olarak kentin dışında Müttefik Devletlerin belirleyeceği bir kalede Türk bayrağı dalgalanacaktı. Ancak bu bölgeleri Yunanistan yönetecekti.

  1. maddede İzmir ve civarında kurulması planlanan Yunan bölgesinin sınırlarını arazi üzerinde belirlemek için İngiliz, Fransız, İtalyan hükümetlerinin atayacağı 3 üye ile Yunanistan ve Türkiye’nin atayacağı 1’er üyeden oluşan bir komisyon kurulacaktı. Belirlenen bölge Türkiye’den ayrılacaktı. (Md. 65-69)


Bu bölgeyi yönetecek olan Yunanistan, bölgede kendi askeri gücünü bulundurabilecekti. Yunanistan bölgede “soy, dil ve din azınlıklarını” içeren yerel bir parlamento kuracaktı. 83. maddede öngörülen statü kurulana kadar bu bölgede askerlik zorunlu olmayacaktı. Yunan hükümeti bu bölgede Yunan gümrük sistemini uygulayabilecekti. Kalıcı statü kurulana kadar bölgede Türk parası kullanılacaktı. (Statü kurulduktan sonra para da değiştirilecekti). Bu bölgede oturan Türk uyruklular Yunan uyruğuna geçeceklerdi. Bu bölgedeki tuz tüketimini de Yunan yönetimi düzenleyip vergilendirebilecekti.(Md. 70-82)

Bölgedeki Yunan yerel yönetimi, 5 yıl sonra Milletler Cemiyeti’nden bu bölgenin Yunanistan’a bağlanmasını isteyebilecek; isteğin kabul edilmesi halinde Türkiye İzmir ve civarındaki toprakları Yunanistan’a bırakacaktı. (Md. 83)

Sevr Antlaşması imzalandıktan 2 gün sonra Yunanistan Sevr’de belirtildiği biçimde İzmir’in yönetimini ele geçirdi. İzmir’de Yunan yasaları uygulanmaya başlandı. Yunan idaresinde kalan bazı köylerin vergilerini Yunanlar toplamak istedi. Yunanlar bölgeden gümrük vergisi almaya başladılar. Yunan idaresinde kalan bölgedeki memurların maaşlarının ödeme biçimi yeniden belirlendi.

★★★

Sevr Antlaşması’nı tamamlayan Üçlü Antlaşma ile de;  Mardin’in doğusu, Hakkâri, Şırnak, Siirt, Bitlis ve Van’ın güney kesimleri İngiliz Nüfuz Bölgesi; Sivas, Kayseri’nin doğusu, Malatya, Elazığ, Adıyaman, Diyarbakır, Gaziantep’in, Maraş’ın, Urfa’nın kuzeyi, Mardin’in batısı, Kilis, Adana, Mersin’in doğusu Fransız Nüfuz Bölgesi; Fransa ile birlikte Karadeniz Ereğlisi, Kayseri’nin batısı, Nevşehir’in güneyi, Konya’nın büyük bölümü, Mersin’in batısı, Antalya, Muğla, Aydın’ın güneyi, Denizli, Burdur, Isparta, Uşak, Afyon’un batısı, Manisa ve Balıkesir’in doğusu, Kütahya ve Bursa’nın güneyi İtalyan Nüfuz Bölgesi ilan edildi. Lozan’da bu nüfuz bölgelerini kabul etmedik.

Sonuçta Türkiye Sevr’de, bugünkü Türkiye’nin yaklaşık dörtte birine sıkıştırılmıştı.

★★★

Ayrıca Sevr’e göre, kapitülasyonlar genişletilerek devam edecek, yabancıların ve azınlıkların bütün ayrıcalıkları artarak sürecekti. Türkiye’nin kara, hava, deniz ordusu olmayacaktı. Askeri okullar kapatılacaktı. (Md. 168) Askerlik mecburi olmayacaktı. Osmanlı maliyesi Müttefiklerce denetlenecekti... Lozan’da bütün bu hükümleri reddettik.

Dikkat ettiyseniz, Sevr ne padişahlığa, ne halifeliğe, ne dinsel hukuka dokunuyor.  Sevr’e göre padişahlık, halifelik devam diyor. Dinsel hukuk ve çok hukuklu sistem sürüyor. Sevr’de laiklikten ve cumhuriyetten de hiçbir iz yok. Çünkü Osmanlı’yı bölüp parçalayıp sömürmek isteyen emperyalizm, Osmanlı’nın çağdaşlaşmasını değil, o eski köhne haliyle devam etmesini istiyordu.

Sonuç olarak 100 yıl önce Mustafa Kemal’in başkomutanlığında Büyük Zaferi kazandığımız için, İsmet Paşa’nın başkanlığında Lozan Antlaşması’nı imzaladığımız için Sevr’den ve sahte barış tuzaklarından kurtulduk. Bu sayede Doğu Trakya’yı, İstanbul’u, Boğazları kurtarabildik. Anadolu’nun “etnik” ve “dinsel” olarak parçalanmasını önleyebildik. Kapitülasyonları kaldırabildik. Tam bağımsız, üniter bir devlet, laik bir Cumhuriyet kurabildik.