1980 yılı başından 1990 yılı sonuna kadar Ankara’da yaşadım. Ahmet Say’ı gazetecilik yaptığım bu dönemde tanıdım; aynı çevrelerin- mekanların insanıydık.

O dönem “Fazıl Say’ın babası” etiketi yoktu; “Ahmet Say’ın oğlu Fazıl” vardı!

Enis Batur yazdı:

-“O zamanlar çocuktu Fazıl Say. Önce, Ahmet’in onun tek babası olmadığını, ayrıca anneliğini de üstlendiğini anladım. Tıpkı Ezra Pound’un muhteşem kantosundaki gibi: ‘Baban değilim ben senin, annenim...’”

Fazıl Say, Ankara’da anlatılan anıların kahramanıydı:

-“Ceyhan (Atıf Kansu) Ağabey kısa boylu insandı; öyle ki, oğlum Fazıl, ilkokul beşinci sınıftayken Mülkiyeliler Birliği bahçesinde onu görünce akranı sanmış, ceketimi çekiştirerek gizlice onun yaşını sormuştu bana. ‘Üç bin yaşında’ dedim Fazıl’a, ‘çünkü o çok değerli şairimizdir!’”

Ahmet Say’ın çevresi genellikle şairlerdi; Metin AltıokMetin Demirtaş en yakınları ve sonraki kuşaktan Ahmet TelliAhmet Erhan...

-“ Hayatımda ‘Abla’ diye hitap ettiğim yalnızca iki kişi vardır: Sevim Belli ve Gülten Akın. Benden sadece iki yaş büyüktü Gülten Akın. Olsun! O yalnızca benim ablam değil, yalnızca edebiyatçıların ablası da değil, ‘Şiirimizin Ablası’ydı diye düşündüm hep...”

FAZIL SAY’IN OĞLU


Ahmet Say’ın bir diğer yakın çevresi solculardı...

-“(Atatürk’ün anne tarafından kuzeni TKP lideri) Reşad Fuad Baraner, babam Fazıl Say’ın matematik öğrencisi olarak gittiği Almanya’dan yakın arkadaşıydı ve tabii ki Baraner de 1915 yılında ortaya çıkan devrimci Spartakusbund (Spartaküs Birliği) üyesiydi. Baraner ile iki kez görüşme fırsatı yakalayabildim...”

Babası Fazıl Say’ın yolunda yürüdü; devlet bursuyla Almanya’da gazetecilik öğrenimi görürken “Alman Sosyalist Öğrenciler Birliği”ne kaydoldu.

Gözü kara devrimciliği babadan mirastı...

Ahmet Say, 1960’larda Türk Solu, 1970’lerde Türkiye Solu dergilerini çıkardı. Derin kültüründen ve yılmaz mücadeleciliğinden etkilendiği Mihri Belli ile yakın oldu.

Türkiye Yazıları adlı edebiyat dergisini yayınladı. Edebiyatçılar Derneği’ni kurdu.

Daimi örgütçü...

Daima cesur...

Darbe günlerinde Muzaffer Erdost’tan Erdal Öz’e nice aydınla hapis yattı; Mamak’tan Ulucanlar’a...

Koğuş komşuları; yan yana geldiklerinde gülüp eğlendikleri yirmili yaşlarındaki idamlık yoldaşları Deniz Gezmişler...

Ahmet Say, çok arkadaşını genç yaşlarında kaybetti; Türkiye Solu’nu birlikte çıkardığı Bora Gözen bunlardan biri... Kim bilir bu yüzden, katı kabuğunun altından pek çıkmak istemedi. Kalemiyle anlattı kendini. Yazın insanıydı; romanlar, öyküler, makaleler yazdı. Ödüller aldı.

Cemal Süreya’yı, Orhan Kemal’i öğretmeni kabul etti. Kaç yaşında olursa olsun soluksuz açlıkla hep öğrenmek isteyen öğrenciydi özünde...

Türkçe için hep titizlendi.

BOZKIRLARI DÜŞÜN


Dört ciltlik ansiklopedi çıkaracak kadar müzik araştırmacısı Ahmet Say...

-“Orkestra şefi Kurt Köhler’in evinde 1954-60 yılları arasında pansiyoner olarak kalırken, onun özendirmesiyle bir yandan da müzik bilim üzerine bilgiler edindim...”

Ahmet Say’ın, Mozart hayranlığı salt besteciliği yüzünden mi? Mozart’ın; yıllardır hizmetinde müzikçi olarak çalıştığı Salzburg Başpiskoposu H. Colloredo ile çatışıp, saraydan çıkarak klasik müziği, soyluların hegemonyasından çıkarmasının payı yok mu?

Ahmet Say, tıpkı Mozart gibi aydınlanmanın neferi oldu: Müzik kitapları yazmadı; emektar kaplumbağa otomobiliyle üniversiteleri dolaştı, müzik kitaplarını sattı, müzik tarihi, müzik teorisi üzerine konuşmalar yaptı.

Her öğrenci üzerine titreyen bir baba, oğlu için ne yapmaz?

Yıl, 1995. Fazıl Say, New York’ta kıtalararası genç yetenekler yarışmasına katıldı. Heyecanlıydı. Türkiye’nin hayli geç saatinde babasını aradı. Ahmet Say, “Anadolu’nun bozkırlarını düşün” dedi. Fazıl da öyle yaptı, dünya şampiyonu oldu. Aşık Veysel’in “Kara Toprak” türküsünden esinlenen, bu topraklara ait onca beste nasıl çıktı sanıyorsunuz?

Ahmet Say, İstanbullu bir genç olarak Bingöl’de, Erzincan’da öğretmenlik yaparak halkı yakından tanıdı. Yurdundan hiç vazgeçmedi; yılmayan, karamsarlığa düşmeyen, dönemlere yenilmeyen anti-emperyalist oldu sürekli...

Fazıl Say’ın Anadolu’nun dört yanına gitmesi baba vasiyetidir aslında:

- “Müzik ve sahne sanatları, birer aydınlanma, eğitim kurumudur. Bu yönden Fazıl’ın özellikle yurtiçi konser turnelerini çok yerinde buluyorum.”

Abartıyı, yapmacıklığı, yapaylığı sevmez; daima nesnel Ahmet Say...

Sadece Fazıl değil, hepimiz onun tedrisatından geçtik. Minnettarız.