Seller, başkent Ankara’yı esir aldı.

Yanıtı zor değil:

İstanbul, Osmanlı’nın -Kırım Savaşı ile kurulan- modern belediyeciliğine örnekti. (Ki, Paris Komünü’nden örnek alınarak 13 Haziran 1854’de kuruldu.)

Ankara, Cumhuriyet’in modern belediyeciliğine örnek oldu.

Atatürk, Ankara Belediyesi’nin öncü rol oynamasını istedi. Böylece Osmanlı’dan devralınan harap olmuş 389 belediyeye örnek teşkil edecekti başkent belediyesi...

Bu sebeple, Türk anayasa tarihinde 1921 Anayasası, yerel yönetimlere en fazla ağırlık veren anayasa oldu.

16 Şubat 1924’de Ankara Şehremâneti kanunu çıkarıldı.

Osmanlı’dan devralınan belediye birikimi yeterli düzeyde değildi. Avrupa’daki belediyecilik araştırıldı. Maliyeden imara kadar ardı ardına düzenlemeler yapıldı.

Ankara’nın imarı en önemli mesele olarak görüldü. Fakat, istemek yeterli olmadı, belediyede teknik kalifiye eleman sıkıntısı vardı.

Araya girip şunu eklemeliyim:

Şehremini Ali Haydar (Yuluğ), Ankara’nın her şeyden önce inşaata ihtiyacı olduğunu düşünerek bavuluna Ankara’nın taşından, toprağından numuneler koyup, bunları Avrupalı uzmanlara göstererek çimento, tuğla, kiremit yapılıp yapılmadığını öğrendi. Özene bakar mısınız?

Devam edeyim:

Ankara Şehri İmar Müdürlüğü 1928 yılında kuruldu. Bu müdürlük; imar planını ve beş yıllık programını hazırlayıp bakanlar kuruluna onaylatacaktı. Hazırlanan beş yıllık program bakanlar kuruluna onaylatıldıktan sonra yıllık bütçelerle uygulanacaktı.

Yani, planlı hareket etmeye zorlanan belediyeler üzerinde ayrıca merkezi hükümetin denetimi vardı...

TAM 76 MADDE


Evet, bozkırın ortasındaki Ankara belediyesi Türkiye’ye örnek olacaktı.

Yukarıda yazdığım gibi belediyenin personeli nitelik ve nicelik açısından yetersizdi, parasal gücü sınırlıydı...

Sadece Ankara böyle değildi. Belediyelerin durumunu düzeltmek için yapılan en önemli çalışma, 3 Nisan 1930’da çıkarılan 1580 sayılı Belediyeler Kanunu oldu.

Osmanlı’nın 53 yıl yürürlükte kalmış olan Dersaadet Belediye Kanunu ve Vilayet Belediye Kanunu kaldırıldı.

Cumhuriyet, bu kanunla belediyelere yol göstermeyi hedefleyip, akla gelebilecek her türlü hizmeti tek tek saydı. Kanundaki 76 maddede neler yoktu ki: Bayındırlık ve imarla ilgili hizmetler, sağlıkla ilgili hizmetler, eğitim, kültür, sporla ilgili hizmetler vs. vs...

Öyle ki: Çoğu yabancı imtiyazlı şirketlerin elindeki ulaşım, su, elektrik gibi hizmetler belediyenin kontrolüne geçirildi. Yerel hizmetlerin belediyeleştirilmesi devletçilik ilkesine uygundu kuşkusuz.

Sağlığın toplumlaştırılması amacıyla çıkarılan Umumi Hıfzıssıhha Kanunu da halkçılık ilkesiydi.

Yatırımlarına destek olması için Belediyeler Bankası kuruldu.

Esasında Cumhuriyet beş ilkeyi göz önünde tuttu:
-Belediyeler arası eşitlik.

-Belediyelerin hizmet alanının genişletilmesi.

-Belediyelerin icraatında serbestlik.
-Tek dereceli seçimle halkın etkin denetiminin sağlanması. (Seçme yaşı 18, seçilme yaşı 25 oldu.)

-Ve belediyeler üstünde güçlü merkezi denetim olması. Ki örneğin sadece imar planı yapma zorunluluğu artırılmadı, imar işlerinde merkezi yönetimin denetimi sıklaştırıldı.

Peki uzatmayayım:

Dün örnek belediye olması için kurulan Ankara’yı sellerin teslim almasını nasıl açıklamak gerekiyor?

Mesele sadece kişiler mi?

MİMARI TURGUT ÖZAL


Desantralizasyon/Yerelleşme...

Merkezi yönetimin planlama, kaynak, yetki, görev ve sorumluluklarını taşra birimlerine dağıtan neoliberalizmin popüler ettiği kavram...

12 Eylül 1980 darbesi ve Turgut Özal liderliğinde belediyeler köklü ideolojik/neoliberal dönüşüme uğratıldı.

Cumhuriyet’in belediyeleri yerini büyükşehirlere bıraktı; rol model artık bunlardı. Örneğin:

Daha önce tümüyle merkezi yönetimin elinde olan imar işleri belediyelere devredildi. 3194 sayılı İmar Yasası, merkezi yönetimin imar planları üzerindeki onaylama yetkisini kaldırarak, belediye sınırları içindeki yerlerin nazım ve uygulama imar planlarının belediyelerce yapılacağını hükme bağladı. Sadece bu değil...

Hedef, ulus devleti küçültmek belediyeleri özerkleştirmek idi. Küreselleşme bu nedenle, büyükşehir belediye sisteminin doğmasını dayattı. Böylece, değiştirilen mali yapıyla küresel finans şirketleri büyükşehirlere borç verme imkânına kavuştu! Ki uzun dönem belediyelerin dış borcunun hiçbir kamu kurumunun ön izin ve denetimine tabi tutulmadığını hatırlatırım...

Belediye hizmetlerinin -ucuz güvencesiz işçi çalıştıran taşeronlara verilerek- verimsizleştiği gibi tartışmalara girmeyeyim.

Ankara’nın bugün afetle mücadele etmesinin sebebi, sadece Melih Gökçekler değildir; onu da “doğuran” ideolojik neoliberal anlayıştır.

Bu talancı ideoloji ve siyasetin para kazanma aracına nasıl dönüştürüldüğü üzerinde durmadan sorunlara çözüm bulmak imkansız...