İngiliz tarihçi Cecil Woodham- Smith, onun hakkında şunu yazdı:

-“Aklı güçlü, karakteri vicdanlı göreve bağlılığı takdire şayan ama dikkate değer duyarsızlığı vardı. Diğer düşüncelerden etkilenmemek adına kör bir inanca sahipti...”

Bahsettiği bu isim, Sir Charles Trevelyan (1807-1886) idi.

Hindistan/Kalküta sömürge hükümetinde çalıştıktan sonra İngiltere’ye döndü ve Hazine Müsteşarlığı görevinde bulundu. Göreve geldiğinde İrlanda’da patates hastalığından dolayı 1845-1852 yılları arasında büyük kıtlık vardı. Trevelyan, gıda ve para başta olmak üzere hükümetin yardım çalışmalarından sorumluydu.

Ancak:

Trevelyan, kapitalizme fanatik derecede bağlıydı. “Laissez faire” (bırakınız yapsınlar) ilkesine neredeyse din gibi inanıyordu. Hayatları kurtarmak bile olsa serbest piyasaya müdahale etmenin doğru olmadığı görüşüne sahipti! Devlet müdahalesine karşı çıktı. (Osmanlı Devleti’nin buğday yüklü yardım gemilerine bile zorluklar çıkardılar.)

Sonuçta, İrlanda’da bir milyon kişi öldü, iki milyon kişi göç etmek zorunda kaldı...

Trevelyan, eylemleri için asla pişmanlık duymadığını ifade etti. O açlık döneminde bile İrlanda’nın tahılını gemilere doldurup İngiltere’ye götürdüklerine hiçbir zaman değinmedi. Ne de olsa serbest piyasaya uygundu bu kapitalist sömürü düzeni...

★★★

CHP’nin 3 Aralık toplantısını izlerken aynı sözü tekrar edip durdum:

-“Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur.”

Osmanlı’da Arapça dersinin temeli “emsile- bina” idi. “Emsile” fiil çekimini “bina” fiillerin çatılarını içerirdi. Medreseye başlayan çocuklar için bu ders çok zordu. Bu sebeple anne-babalar, medreselerde çocuklarının aynı şeyleri tekrarladığını ifade etmek için bu sözü ederdi!

Görüyoruz ki kimileri için bu tekrar hiç değişmiyor:

-Benim akademisyenim neoliberalizm okur, döner döner aynı sözleri eder!

Üniversiteler, kâr ve zararın merkezi serbest piyasaya düşürüldü, bilgi aşırı metalaştırıldı, hakikati yalandan ayırmak zorlaştı...

Eşitsizlikler üzerine kurulu vahşi neoliberalizmin kendi kendine usulca sahneden çekilmeyeceğini bir kez daha anlamış olduk!

Taha Akyol, Mehmet Ocaktan gibi sonradan olma muhafazakâr liberaller, CHP’nin bu manifesto ile devletçilik okunu kırdığını yazdı!

Trevelyan kafası tam da budur; halk kendi çaresine baksın ama biz öte yandan ihtiyacımız olanı gemilere doldurup ülkemize götürelim! Şunu demek istiyorum:

Devletin piyasaya müdahale etmesine karşı çıkan -Wall Street gibi- küresel ağababalar, kendileri zor duruma düşünce devleti yardıma çağırmaktan geri durmuyor. Krize sebep olanlar, devletin sadece kendilerinin faydası için varolsun istiyor. Bu kamuflajın adıdır devlet karşıtlığı!

Bakınız:

Devlet kimin için var olsun; karar sizin! Süslü laflara, renkli grafiklere aldanmayınız, işin özü bu seçimin kodlarında yazılı...

★★★

Hâlâ mı; moda popülist söylemler?

Hâlâ mı; ezberci klişeler?

Hâlâ mı; neoliberalizm kurallarıyla “altın çağa dönme” masalı?

Kapitalizmin, her krizle karşılaştığında “refah devleti”- “dünya sistemi” gibi süslü sözlerle sömürü düzenini sürdürdüğü hâlâ anlaşılmıyor mu? Bu sistemin kendi kendinin yamyamı olduğu hâlâ kavranmıyor mu?

Dünyadaki alametlerin farkında değil misiniz; Yunanistan’da Syrıza İspanya’da Podemos yenildi, -İtalya örneğinde olduğu gibi- Avrupa’da tekrar faşistler iktidara geliyor.

Trevelyan gibi akılcı, karakterli, vicdanlı olabilirsiniz ve fakat İrlanda’da görüldüğü gibi pervasız kör piyasa inancının neye mal olacağını sonucunu iyi tartmanız gerekir!

3 Aralık Manifestosu, hem köleliğe karşı çıkıp, hem de köle ticareti yapan Voltaire’e benziyor!