Yaklaşan 19 Mayıs  Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı dolayısıyla,  Atatürk’ün, Amerikalı mektup arkadaşı Curtis LaFrance’ın ilginç hikayesini kaleme almak istedim.

Haberin sahibi, “Hayatın Arenası” kitabının yazarı değerli gazeteci kardeşim Mine Özbek. Her şey yıllar önce Arena’ya gelen bir telefonla başladı.

“Merhaba, Mine Hanım’la mı görüşüyorum?”

“Evet buyurun, benim.”

Masa telefonum çaldığında yerimden kalkmış, ofisten çıkmak üzereydim. Meraktan geri dönüp ahizeyi kaldırdım.  “Amerika’dan arıyorum. Adım Saliha Sulander. Arena’daki haberlerinizi zevkle izliyorum Mine Hanım. Burada bir beyefendiyle tanıştım. Henüz 10 yaşında iken Atatürk’e mektup yazmış. Atatürk de ona cevap vermiş. Mektup hâlâ elinde. Newport’ta yaşıyor. Az önce 85 yaşındaki Curtis LaFrance’ın evindeydim. Çerçeveli mektup, duvarında asılı duruyor...”

★★★

Gerisi zaten çorap söküğü gibi geldi. Mine’nin haberi benimle paylaşması birkaç dakika sürmüştü. Sonrasında değerli kameraman kardeşim Metin Karaaslan ile birlikte soluğu Amerika’da Curtis LaFrance’ın yanında aldılar.

“Heyecanla kapıyı çaldım. Curtis evdeydi. Saçları beyazlayıp dökülmüş. Ama yine de rüzgârdan uçacak kadar bir tutam kalmış, kalın gözlüklü, güler yüzlü, yaşlı bir delikanlı duruyordu karşımda.

“Önce kahvelerimizi içelim.”

“Harika olur.”

Birlikte mutfağa geçtik. Curtis, buzdolabından süt alırken, Türk bayraklı ve Atatürk’lü magnetler dikkatimi çekti. Hediye geldiğini söyledi. Türkiye’yi ve Atatürk’ü çok sevdiği için ona böyle hediyeler gelirmiş hep. Kahve yaparken de Curtis’i incelemeye devam ettim. Zarif bir adamdı. 85 yaşındaydı ama şu an 10 yaşında bir çocuğun heyecanını yaşıyor gibiydi. Atatürk’ün küçük mektup arkadaşıydı o.

“Bütün dünya liderlerine yazdım o dönemde. Ama bir tek Ata’nız bana cevap yazdı!..”

★★★

Kahvelerimiz bitmiş Curtis’le röportaja başlamıştık.

 “Özgürlük ve bağımsızlık hikâyeleriyle büyüdüm. Gazetede Mustafa Kemal hakkında bir yazı vardı. Atatürk’ün Anadolu topraklarında özgür bir ulus kurma mücadelesi ve kişiliği, övgüyle anlatılıyordu. Ondan çok etkilendim.”

Çocuk yaşında, yeni kurulan ‘Angora’yı, yani Ankara’yı çok merak etmiş. Ama hayatında hiç Türkiye’ye gitmemiş. Türkiye’yi hep görmek istemiş.

“Ama tahsil hayatım uzun sürdü, bitince de yoğun bir iş hayatım başladı ve gidemedim. Bir türlü olmadı.”

Curtis LaFrance, Yale Üniversitesi’nde okuyup makine mühendisi olmuş. Üstüne Columbia Üniversitesi’nde işletme üzerine yüksek lisans yapmış. Ardından aile şirketinin başına geçip itfaiye kamyonları ürettikleri bir fabrika kurmuş. Avrupa ve Afrika’daki ülkelere itfaiye kamyonları satmış.

“Bunu niçin anlatıyorum, çünkü ailemin itfaiye arabası satışı işi vardı. Ben de ithalat-ihracat satış elemanı olarak çalışırken, 1960’ta Ankara Polatlı’ya itfaiye aracı satmıştık. Düşünebiliyor musunuz, benim için ne büyük bir anı.”

★★★

Peki ama mektup fikri nasıl doğdu? Çocuk Curtis, Cumhuriyet kurulmadan bir gün önce, yazdığı mektubun Atatürk’e ulaşacağını nereden biliyordu? Ya da biliyor muydu?

“Doğrusunu söylemek gerekirse, yazdığım mektup ulaşır mı ulaşmaz mı? Hatta ciddiye alınır mı alınmaz mı, inanın hiçbir fikrim yoktu. Ama yazmak istedim.”

“Mektubu görebilir miyim?” “Tabii, memnuniyetle gösteririm. Yan odanın duvarında asılı.”

Curtis’le beraber kalkıp çalışma odasına gittik. Tarihi mektup çerçeve içine alınmış duvarda asılı duruyordu. Hemen duvardan alıp dikkatle incelemeye başladım. Gerçekten etkileyiciydi.

★★★

Yıl 1923...

Ve 10 yaşında bir çocuk, oturmuş, heyecanla Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya bir mektup yazıyor ve şöyle diyor:

“Sayın efendim, Ben 10 yaşında, Amerikalı bir çocuğum. Türkiye ve yeni hükümetine büyük ilgi duyuyorum. Siz ve eşiniz Bayan Kemal hakkında bir röportaj okudum. Türkiye hakkında bir defterim var ve şimdiden siz ve Bayan Kemal hakkında birçok resim topladım. Lütfen bir Amerikalı çocuğa, bir küçük not ve bir imzalı fotoğrafınızı gönderin. Bir gün, Türkiye’yi görebileceğimi umut ediyorum. Saygılarımla, Curtis LaFrance”

Curtis’in mektubu Cumhuriyet’in ilanından günler sonra Atatürk’ün eline geçmiş; gönderildikten tam iki hafta sonra, 11 Kasım 1923’te de Atatürk, bu küçük çocuğa cevap yazmış.

Aslıyla birlikte İngilizceye çevrilip gönderilen mektupta Atatürk, küçük Curtis’e şöyle diyor:

“Mektubunuzu aldım, Türk vatanı hakkındaki alaka ve temenniyatınıza teşekkür ederim. Arzunuz veçhile bir adet fotoğrafımı da gönderiyorum. Amerika’nın zeki ve çalışkan çocuklarına yegâne tavsiyem; Türkler hakkında her işittiklerine hakikat nazariyle bakmayıp, kanıtlarını mutlaka ilmi ve esaslı tetkikata istinat ettirmeğe bilhassa atfı ehemmiyet eylemeleridir. Hayatta naili muvaffakiyet ve saadet olmanızı temenni ederim. Türkiye Reisicumhuru Gazi Mustafa Kemal”

Böylece Atatürk, Amerikan gençliğine de Türk gençliğine vasiyet ettiği gibi, bilimden uzaklaşmamayı öğütlemiş. Bir konuyu araştırırken gerçeklere dayanmak gerektiğinin altını çizmiş.

“Beni en çok etkileyen, öyle bir lider ki; bir çocuğun samimi duygularına aynı samimiyetle cevap vermesi. O beni çok derinden etkiledi.”

★★★

Çerçeveyi yerine asarken yine tüylerim diken diken oldu. Bu, aynı zamanda Atatürk’ün ilk özel mektubuydu. Curtis öyle söyledi. Başka çocuk mektup arkadaşı olmamış. Ama merak ettiğim bir şey daha vardı. Bizim niye haberimiz olmadı? Niye kimse bu mektubun öyküsünü duyurmadı?

“Sade ve sahici bir insandı bence Atatürk. Amacı reklam değil, bir çocuğu mutlu etmekti.”

Curtis LaFrance’a mektupla ilgili en zor soruyu sormaya karar verdim.

“Siz öldüğünüz takdirde bu mektuba ne olacak?”

Bir müddet duraksadı. Biraz uzaklara baktı ve şöyle dedi: “Bir kızım var. İsterim ki benim gibi o da gözü gibi bu mektuba baksın. Değer versin Atatürk’ün mektubuna.” Curtis, 85 yaşındaydı ve yalnız yaşıyordu. Her işi evde kendisi görüyordu. “Mektup benim her şeyim” dedi ve mektubu ölene kadar muhafaza etmek, mümkünse yanından ayırmak istemediğini söyledi.

★★★

Sonra sürpriz bir gelişme oldu.

Dönemin Kültür ve Turizm Bakanı İstemihan Talay, 29 Ekim kutlamalarına katılması için Atatürk’ün mektup arkadaşını Türkiye’ye davet etti. Ya Curtis LaFrance acaba o neler düşünüyordu?

“Mine ben düşündüm ve sen haklısın. Ben mektubu Türk halkına armağan etmek için Türkiye’ye geliyorum. Hem de ölmeden önce Anıtkabir’i ziyaret etmek, Türkiye’yi görmek istiyorum.”

İki gün sonra kızı Karen’le birlikte Cumhuriyet’in 75. yıl kutlamaları için Türkiye’ye geldi. İstanbul’da Kültür Bakanlığı görevlileriyle birlikte havaalanında Curtis’i karşıladık ve hiç vakit kaybetmeden Ankara’ya geçtik. Çocuk Curtis, mektubunda, “Bir gün Türkiye’yi görebileceğimi umut ediyorum” demiş ve o büyük gün gelip çatmıştı.

“Şu anda ne hissediyorsunuz?”

“Öyle mutluyum ki. Nihayet Türkiye’deyim.”

Çok heyecanlıydı Curtis. Tören Ankara Ulus’taki Birinci Meclis binasında oldu. Curtis LaFrance, Atatürk’ün mektubunu müzeye teslim etti. Cumhuriyet Müzesi’nde bir seremoni gerçekleştirildi. Kültür Bakanı İstemihan Talay güzel bir konuşma yaptı. Curtis de çok dokunaklı konuştu.

“Benim yol arkadaşım, en kıymetlim olan Atatürk’ün mektubunu, Türk halkına armağan ediyorum.” Mektubu verirken elleri de sesi de titredi. Konuşurken gözleri dolmuştu. Kültür Bakanlığı da Curtis’e bir hediye seti takdim etti. Mustafa Kemal Atatürk’ün bronz maskının da olduğu, Osmanlı vazosu ve bir Türk duvar halısından oluşan çeşitli hediyelerdi bunlar.

“Anıtkabir’i ziyaret ettiğim için çok mutluyum. Atatürk’ün huzuruna çıkıp ona bir kez daha teşekkür ettim.”

Değerli kardeşim Mine Özbek’in yeni çıkan kitabı “Hayatın Arenası”nda, insanın gözlerini yaşartan Atatürk’ün mektup arkadaşı çocuğun hikayesini detaylarıyla anlatmasını çok önemsiyorum. Çünkü haberin kendisi, gelecek nesiller için tarihe düşülen çok önemli bir belge niteliğinde...