Merak ve endişeyle beklediğimiz Şubat ayı enflasyon rakamları dün açıklandı. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) aylık yüzde 4.8, bağımsız bilim insanlarının oluşturduğu ENA Grup, yüzde 5.44 buldu. Yıllık enflasyon ise TÜİK’e göre yüzde 54.4, ENA Gruba göre yüzde 123.8 oldu.

ENA Grup, enflasyonu ölçerken TÜİK’in kullandığı sepeti alıyor ve daha dürüst bir ölçüm yapıyor. Ancak bu sepet, giderek bozulan gelir dağılımı nedeniyle, halkın büyük çoğunluğunun tüketim sepetini yansıtmıyor.

★★★

Oysa Doğru Parti’nin Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Meriç Köyatası dostumun yılbaşında hazırladığı başka bir sepet var.

Kendisine o sepetteki enflasyon oranının kaç olduğunu sordum. İşte cevabı:

“Sanıyorum benim sepet, halkın çarşı pazarda yaşadığı, gördüğü, tanık olduğu enflasyonu daha gerçekçi yansıtıyor. Bu sepete göre; Şubattaki enflasyon da yüzde 9.9 oldu. İki aylık bakarsak, son iki ayda TÜİK’e göre enflasyon yüzde 16, ENA Gruba göre yüzde 21.8, TÜİK üretici fiyatlarına göre, yüzde 18, benim sepete göre yüzde 42.4 arttı.

★★★

Hangi rakama inanırsanız inanın, burada bizi bekleyen çok büyük bir tehlike var. O da şu; yılbaşından bu yana iki ayda en düşük hesapla enflasyon yüzde 16 artarken, dolar sadece yüzde 5.2 arttı.

Buradan şunu anlıyoruz: Türkiye, devalüasyon- enflasyon sarmalına girmişti. Bu sarmal devam etmekle birlikte, son iki aylık enflasyonda döviz kurunun enflasyona etkisi yok. Bu enflasyon, Türkiye’nin kötü yönetilmesinden, çökertilen tarım politikalarından, devletin bütçe harcamalarını toplum yararına değil, yandaşlara peşkeş çekmesinden, biraz da yurt dışındaki petrol ve doğalgaz fiyat artışlarından kaynaklanıyor. Ama TÜİK’in yıllık çekirdek enflasyonuna bakarsak, çekirdek enflasyon içinde gıda ve enerji yok! Yani yurt dışındaki petrol ve doğalgaz artışları yok! Yıllık çekirdek enflasyon yüzde 44... Demek ki, yaşadığımız enflasyonda dışarıda artan enerji fiyatlarının etkisi, öyle iktidarın iddia ettiği gibi büyük bir ağırlığa sahip değil!..

★★★

Esas tehlikeye gelirsek...

İktidar ve Merkez Bankası, son iki yılda rezervlerden sattığı 128 milyar doların hesabını vermeden, olmayan dövizlerini, borç harç bulduğu dövizleri, doları dizginlemek için arka kapıdan yine bankalara ve yandaşlara satıyor. Böylece Dolar ve Euro baskılanıyor. Bankacı arkadaşlarımızdan gelen bilgiye göre; Merkez Bankası son bir hafta içinde 4 milyar dolarlık arka kapı satışı yaptı. İstediğiniz kadar baskı yapın, enflasyonun arttığı bir ekonomide, doları bu seviyede tutamazsınız. Dolar ve Euro, bir şekilde kendisini enflasyona göre düzeltecek. Bunun yavaş yavaş, sindire sindire olması gerekirken, şimdi baskı altına alındığı için bir anda en az yüzde 15 seviyesinde sıçrama riski her geçen gün artıyor. Üstüne bir de dünya piyasalarındaki savaş ortamı ve Mart ayından itibaren Amerikan Merkez Bankası’nın faiz artırımını da düşünmemiz gerekiyor.

★★★

Diğer taraftan “nas” diye, negatif faiz her geçen gün büyüyor. En düşük enflasyonu yani yüzde 54’ü kabul edersek duruma şöyle bir bakalım. Tasarrufçular için uygulanan Hazine Bonosu faiz oranı yüzde 23. Yani parasını faize yatıran bir kişi reel olarak yüzde 21 civarında kaybetmiş olacak. (Kafanız karışmasın diye reel faizin hesaplanmasıyla ilgili teknik açıklama yapmıyorum.)

★★★

Tasarrufçular için faiz negatif olunca, döviz kuruna ekstra talep baskısı doğuyor. Tasarruflar ekonominin büyümesi ve yatırım için ayrılmıyor. Konuta ve arsaya, yani spekülatif rant alanlarına kayıyor. Türkiye’nin büyümesi sakatlanıyor. Borçlanmaya dayanan, fakirleştiren büyüme batağına saplanıyoruz. Faize karşıyız diyenler, Türkiye’nin ürettiği kaynakların önemli bir kısmını rantiyelere faiz olarak ödemek zorunda kalıyor.

★★★

Ayrıca ilk iki aylık dış ticaret açığımız 18 milyar doları buldu. Savaş nedeniyle, enerji maliyetleri artacak, turizm döviz gelirlerinde düşüş yaşanabilecek. Buğday ithalatımızın maliyetleri artıyor.  Daha da kötüsü, gübre zaten yüzde 700 dolayında artmıştı ve çiftçi tarlasına sonbahar gübresi atmamıştı. Bahar gübresi atmak da iyice riske girdi. Çünkü gübrede de Rusya ve Ukrayna’ya bağımlıyız. Bu sene Haziran ayındaki hasat düşecek, buğdaya ve ekmeğe ağır zamlar gelecek. Bütün bunlar hem dolar ve altın üzerinde, hem de enflasyon üzerinde çok ağır bir baskıya neden oluyor. Daha önceki açıklamalarımda da belirtmiştim...”

★★★

Değerli okurlarım,

Meriç Köyatası gibi değerli ve bağımsız uzmanlara göre, bu iktidarın ekonomide alabileceği teknik tedbirler tükenmiş durumda. Baksanıza İsviçre, Fransa, Danimarka, İsveç, İtalya, Almanya, Yunanistan, İrlanda ve Hollanda gibi 9 Avrupa ülkesinin toplam enflasyon oranı yüzde 35.5, Türkiye’nin ise tek başına yüzde 54.4...

Yani bizdeki azgın bir enflasyon!..

Çözüm için görünen tek yol ise; en kısa sürede seçime gidilmesi ve iş başına gelecek güçlü iradenin ekonomiyi ayağa kaldırıp, halktan yana uygulamalarla toplumun refahını artırması...