İYİ Parti’nin Genel Başkan Başdanışmanı ve İzmir Milletvekili Dr. Aytun Çıray, Uğur Dündar’ın sorularını yanıtladı.


“Anayasa Mahkemesi’nin son kararı kanımızı dondurdu” diyen İYİ Partili Aytun Çıray’dan, Meclis açılırken çarpıcı iddialar:

Değerli okurlarım,

Türkiye Büyük Millet Meclisi bugün açılıyor.

Bu yılki açılışın ayrı bir anlamı var. Bu da 24 Haziran 2018 Milletvekili Genel Seçimleriyle oluşan 27. dönem Meclisi’nin altıncı ve son yasama yılının başlangıcı olması.

Bu nedenle deneyimli bir siyasetçi olan İYİ Parti İzmir Milletvekili ve Genel Başkan Başdanışmanı Dr. Aytun Çıray’la, okuyacağınız söyleşiyi yaparak, onun bu beş yıla ilişkin yorum ve değerlendirmelerini aldım.

Zira bu görüşlerin geleceğe ışık tutacağına inanıyorum.

★★★

UĞUR DÜNDAR (U.D.): Sayın Çıray, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli ikilisi bu kez neden Türkiye’yi bir erken seçime götürmediler? Sürekli erken veya baskın seçim olacağı iddiasında bulunanlar ve hatta sürekli tarih verenler nerede, neden yanıldılar?

AYTUN ÇIRAY (A.Ç.): Birincisi; tek adam liderliğindeki Cumhur İttifakı’nın hiçbir surette erken seçime ihtiyacı yoktu. Yani 600 sandalyeli Meclis’te salt çoğunluğun çok ötesine geçmişsiniz. Elinizde sizi her koşulda kayıtsız şartsız destekleyecek 343 milletvekiliniz var. Meclis’teki kompozisyonunuz hiç değişmeyecek. 2023 haziranındaki genel seçimlere kadar öyle kalacak! Durum böyle olduğuna göre neden seçime gitmeyi tercih etsinler? Ekonomik ve sosyal kriz varmış, yolsuzluklar ayyuka çıkmış, muhalefet bastırıyormuş… Medeni demokrasilerde bunlar bir erken seçim nedenidir! En azından erken seçim isteme ve bunun için harekete geçme nedenidir. Ama bu ucube rejimde hiçbir önemi yok ne yazık ki!..

(U.D): 16 Nisan Anayasa referandumundan sonraki son beş yılı mı kast ediyorsunuz?

(A.Ç.): Evet! Bu acı gerçek iktidarın neden erken seçime geçit veremeyeceğinin üçüncü ve en asli sebebidir. Bu aynı zamanda Sayın Meral Akşener’in liderliğinde İYİ Parti’nin varoluşunun ve misyonunun da bana göre asli sebeplerinden biridir. Uğur Bey, siz aynı zamanda bir spor insanısınız. Spor diliyle tarif edersem, Türkiye, maalesef medeni demokrasiler liginden ortaya çıkan ucube rejim yüzünden düştü. Yani 2000’li yılların hemen başında yer aldığımız Dünya ve Avrupa futbol klasmanlarında üst sıralardan nasıl Faroe Adaları’na yenilerek dibe düştüysek, demokrasi klâsmanında da Faroe Adaları’nın altına düşer gibi düştük.

(U.D.): O halde size göre 2020’nin ortalarından beri siyasi gündemi meşgul eden erken veya baskın seçim iddiaları tamamen anlamsız ve beyhude iddialardan mı ibaretti? Mesela iktidarın zamanında yapılacak seçimi mutlaka kaybedeceği için seçimleri öne almak zorunda kalacağı görüşü temelsiz miydi?

AKŞENER MECLİS’İ YENİDEN MİLLET İRADESİNİN KÂBESİ YAPACAK

(A Ç.): Temelsiz değildi. Çünkü siyaset her zaman her türlü ihtimale açıktır. Siyaset ve devlet insanları imkanları ihtimallerden çıkarabilirler. Yeter ki asgari şartlar oluşmuş olsun! Ancak erken seçim isterken milletimizin dikkatinin kendisine çok ağır bedeller ödeten otokratik iktidarın icraatları yerine, hiç bitmeyen suni bir seçim tartışmasına da çekmemek gerekiyordu. Asıl önemlisi bunun çetin bir ayakta kalma mücadelesi veren insanımızın genel çıkarını ön plâna almaktı ve Sayın Akşener gerçek gündemin üzerine giderek bu oyunu boşa çıkardı.  

(U.D.): Sıra sizin ideo-politik sebep dediğiniz faktörde. Bunu çok net ve anlaşılır bir şekilde açıklar mısınız?

(A.Ç.): İdeo-politik kavramıyla esasen Sayın Cumhurbaşkanı ve partisine başlangıçtan itibaren yön veren siyasal İslamist ideolojiyi kastediyoruz. AKP kurucu çekirdeğinin Atatürk’e antipatilerinin en temel sebebi; demokrasiye ulaşacak bir Cumhuriyet kurmasıdır. Atatürk’ün kurucusu olduğu ve gelişmesi için hedef koyduğu rejimin vazgeçilmezi “Kayıtsız şartsız millet iradesine” dayanan TBMM idi. O Meclis ki Kurtuluş Savaşı’nı yapmıştı.  Ancak siyasal İslâmcı ideoloji ve zihniyet ne yazık ki millet iradesini üstün irade, Meclis’imizi de onun kâbesi olarak görmüyor. 16 Nisan Anayasa’sı ile ilk beş yılını tamamladıkları projenin seçimi kazanırlarsa -kazanamayacaklar ya- sıra ikinci ayağına gelmiş olacak.

(U.D.): Belki de şu an için en hayati soru; iddianıza göre projenin nihai aşamasının birinci safhası beş yılın sonunda tamamlandığına göre, 2023 haziranında ikinci safhaya geçilmesine nasıl engel olunacak?

(A.Ç.): Birinci safhayı ve öncesini iyi gözlemleyip, analiz ettik diyelim. Özellikle Sayın Genel Başkanımız Akşener’in rejim değişikliğine yönelik kurgulanan mekanizmaları gayet iyi gördüğünü söyleyecek durumdayım. Sadece görmekle kalmadı elbette. Kurguyu bozmak için harekete de geçti. Tarihe kayıt düşmek için kendi adıma da benzer bir şeyi söylemekte hiçbir beis görmüyorum. Tabii bunların ispatı olan olaylara ve durumlara geçmeden önce, tek adam rejimini hazırlama mekanizmasının ilk iki tarihsel olayını hatırlamak gerekir.

(U.D.): Tarihsel olaylar… Açar mısınız?

ANAYASA MAHKEMESİ KANIMIZI DONDURDU

(A.Ç.): Bunlardan biri 2010 ‘Yetmez ama evet’ nidalarıyla kutlanan 2010 yargı merkezli Anayasa değişiklikleri referandumudur. Biliyorsunuz FETÖ elebaşısı kulları ve taraftarlarına seslenmekle yetinmemiş, mezarlıkta yatan ölüleri dahi mezarlarından kalkıp evet oyu kullanmaya çağırmıştı. Bu çağrının tek adam rejimi için nasıl bir kilometre taşı olduğu dün açıklanan Anayasa Mahkemesi kararıyla hepimizin kanını dondurdu. Anayasa Mahkemesi, Ana Muhalefet Partisi’nin seçimlerin adil ve hakkaniyetli koşullarda geçmesi için yaptığı başvuruyu oy çokluğuyla reddetti. Böylece Cumhurbaşkanı bütün kuvvetlerin kendisinde toplandığı bir süper güç olarak tüm seçim sürecinde propaganda yasaklarından muaf ve masun olacak!

(U.D.): Bu şartlar altında daha seçim süreci başlamadan demokratik rekabet ortadan kalkmış olmuyor mu?

(A.Ç.): Bu kadarla kalsalar iyi! Yine seçim bölgelerinde il ve ilçe seçim kurullarında en kıdemli hakim yerine, kurayla birinci sınıf hakimlerin görevlendirilmesine ilişkin değişiklik hakkındaki itirazı da reddetti. Yani kura görüntüsü altında il ve ilçe seçim kurullarında iktidarın istediği hakimlerin görevlendirilmesinin kapıları sonuna kadar açıldı.  2010 referandumuyla kabul edilen değişiklerle, 12 yıl sonra son derece hukuki ve meşru itirazları reddeden Anayasa Mahkemesi kararı arasındaki rejim ilişkisi çok açık. Biri rejimi oluşturan kilometre taşlarından biri, diğeri onun çok kritik sonuçlarından biri!

(U.D.): İkinci tarihsel olay nedir?

15 TEMMUZ HAİN DARBE GİRİŞİMİNİN LÜTFU (!) UCUBE REJİMDİR

(A.Ç.): Bu, 15 Temmuz hain darbe girişimidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni dahi bombalamaya cüret eden bir kaos ve iç savaş teşebbüsü! Sayın Dündar, 15 Temmuz’da Meclis’imizin kendi uçaklarımız tarafından bombalanması, hatta eş zamanlı olarak takip eden kanlı hadiseler dolayısıyla kapsamı bakımından ağır tarihsel faciadır. Buradaki trajedi, Türk Milleti için her bir anının ve sorumlularının tam bir netlikle aydınlatılması gereken bu utanç verici hıyanet, kaos ve darbe girişiminin sayın Cumhurbaşkanı tarafından ‘Allah’ın bir lütfu olarak değerlendirilmiş olmasıdır. Yüce Meclis’in üyesi olmakla onur duyduğum FETÖ Darbesi Araştırma Komisyonu görevini kamilen yapmaya çalışırken, ilan edilen 16 Nisan 2017 referandum süreci, lütufla neyin kastedildiğini bütün açıklığıyla ortaya koymuştur.

(U.D.): Sayın Meral Akşener, İYİ Parti’nin kuruluşunu ve İYİ Parti’nin seçimlere girmesinin önünü açan gelişmeleri bir televizyon programında, biraz da şaşırtıcı bir şekilde yorumladı. Bu konuda sizin değerlendirmeniz nedir?

HER ŞEY DÜŞÜNÜLDÜ, YSK’NIN KANUNSUZLUK YAPACAĞI DÜŞÜNÜLEMEDİ

(A.Ç.): Tabii ki Sayın Genel Başkan’ın sözlerini yorumlamak bana düşmez. Sayın Akşener’in liderlik yolu herkesin bildiği gibi son derece çetin siyasi ve hukuki mücadelelerle dolu. Ama bu mücadelelerin belki de en önemli kısımlarından biri yeterince bilinmiyor. Bilinmediği için de, bu kısmın anlamı ve önemi olması gerektiği gibi değerlendirilemiyor. Oysa bu kısım çok ama çok hayati. Bunu kendim için de söyleyebilirim. Anayasa Komisyonu’nda getirilen değişiklik maddelerinin toplamından korkunç bir tek adam rejimi manzarası çıkıyordu. Demokrat ve toplumsal merkez geleneğine bağlı olan siyaset ve devlet insanları başta olmak üzere demokrasiye gerçekten bağlı herkes dehşete düştü. Referandum tarihi belli olur olmaz da insanımızı uyarmak, aman ha milletimizin ve demokrasimizin başına feci bir çuval geçiriliyor demek için yollara koyuldu. Genel Başkanımız  bu mücadelenin ön saflarında yer alan isimlerin başında geliyordu. Bu konuda Ana Muhalefet Partisi lideri öncülüğünde irili ufaklı diğer partiler ve mensupları da yollar düştüler. Ancak her şey düşünülmüş, YSK’nın kanunsuzluk yapacağı düşünülmemişti. Referandum sonuçlarını ters yüz etti. İşte o aşamadan sonra Sayın Akşener kendisi gibi düşünen MHP’li arkadaşları ile harekete geçti. Gerisini biliyorsunuz…

(U.D.): Sonrasında kabul edilen değişikliklerin hemen hayata geçirilmesi için Sayın Bahçeli ve Sayın Erdoğan paslaşmasıyla seçimler öne alındı.…

İYİ PARTİ KURULUP SEÇİME GİRMESEYDİ FELÂKET OLACAKTI

(A.Ç.): O sebeplerden biri... Diğer sebep de; İYİ Parti’yi seçime sokmamaktı. Ama ilk defa karşılarında proaktif, çabuk organize olan bir muhalefet buldular. Çünkü bu seçimlerden önce hedefi demokrat merkez geleneğiyle, çağa ve dünyaya açık milliyetçilik çizgisini hukuk devleti ve demokrasi ideallerinde buluşturan yeni bir parti hayat bulmuştu. Bu hem milletimizin hem de demokrasimizin hayati bir ihtiyacıydı. Çünkü ortada ne referandum ne de Anayasa değişikliği varken dahi, tek adama dayalı keyfi bir rejimi yaşıyorduk. Refahımız azalıyor, hukuk devleti yokluğa karışıyordu. İşte bütün bu tatsız gerçekler Meral Akşener’i ve bizleri harekete geçirdi. 2017 Ekiminin 25’inde güneş doğdu. İYİ Parti Türk demokrasinin kurumsal varlığıyla etkileyici bir şekilde siyaset sahnesine çıktı. YSK’ya ve zamana karşı yarışıyorduk. Biraz geciksek tüm işlemleri YSK’nın saray direktifiyle yapılan toplantısından önce tamamlamamız imkansız hale gelecek, İYİ Parti Genel Seçimlere sokulmayacaktı. Sonucu da Türkiye için bir facia olacaktı.

(U.D.): Nasıl bir facia?

(A.Ç.): Cumhur İttifakı 344 milletvekili çıkardı. Millet İttifakı’nın milletvekili sayısı ise189 oldu. İYİ Parti’nin seçimlere katılması engellenmiş olsaydı CHP’nin ittifak dolayısıyla kazandığı 21 milletvekilinin büyük kısmı Cumhur İttifakı’na geçecekti. Aynı şekilde İYİ Parti’nin ittifak sayesinde dört milletvekili Cumhur İttifakı sıralarında yer alacaktı. Sonuçta Cumhur İttifakı tek başına referandumla Anayasa değişikliği yapabilecek bir güce erişmiş olacaktı. Şimdi soruyorum: Eğer Meclis kompozisyonu Cumhur İttifakı’na bu imkanı vermiş olsaydı, biz 2023 haziranında yapılacak seçimlerinde bir umut şafağını bekleyebilir
miydik?


(U.D.): Çok teşekkürler Sayın Çıray.

(A.Ç.): Ben teşekkür ederim Sayın Dündar.