Hiç unutmuyorum.

Kar fırtınasının aniden bastırdığı 4 Mart 1987 akşamı, askerlik arkadaşlarımla Boğaz”da yemekteydik.

Dönüşte kar yağışı, hızı saatte 70 kilometreyi bulan rüzgarla tipiye dönüşünce, aracımı Baltalimanı”ndaki akaryakıt istasyonuna bıraktım. Zar zor bulabildiğim lastikleri zincirli bir taksiyle ve macera dolu bir yolculukla, Yeşilköy’deki evime sabaha doğru gelebildim!

Uyandığımda karın kalınlığı yaklaşık bir metreyi bulmuş, İstanbul’un çevre illerle bağlantısı kesilmişti.

Tren, otobüs, vapur ve uçak seferleri iptal edilmiş, koca kent, kara teslim olmuştu.

İstanbul’un o güne kadar büyük başarılara imza atan, adı efsaneleşen Belediye Başkanı Bedrettin Dalan’ın makam aracı bile, Kadıköy-Hasanpaşa’da kara saplanmıştı!..

Haramidere’de yokuşunda ve civarında binlerce araç mahsur kalmıştı.

Çalıştığım Hürriyet Gazetesi’ne gidebilmek için banliyö treniyle Sirkeci’ye geliyor, oradan düşe kalka Cağaloğlu yokuşunu çıkıyordum.

★★★

Şehrin büyük bölümüne su verilemiyordu. İkide bir elektrikler de kesiliyor, telefon bağlantıları da kopuyordu.

Baktım olacak gibi değil, tehlikelerle dolu yolculuklarla eve gitmekten vazgeçip, sahil yolundaki Kalyon Oteli’nde kalmaya başladım.

Üçüncü günde kar yağışı ve fırtına durdu.

Herkes “Oh kabus sona erdi” diye düşünmeye başlamıştı ki, asıl felaket beşinci günde  vurdu.

★★★

Göz gözü görmeyen tipide şehrin göbeği sayılacak semtlerde bile kar kalınlığı 1,5 metreyi buldu.

Boğaz’dan dev buz parçalarının geçtiği 1954 kışından bu yana, İstinye Körfezi ilk kez dondu.

Tüm imkansızlıklara rağmen fırınlar çalışıyor ama yeterince meyve ve sebze gelmediğinden gıda yokluğu yaşanıyordu.

Okullar, işyerleri, fabrikalar, kamu kuruluşları, kısacası her yer kapalıydı.

İstanbul giderek hayalet şehir görünümünü alıyor, çoğu sur diplerinde barınanlar olmak üzere çeşitli semtlerde donarak ölenler oluyordu..

★★★

Nihayet kurtuluş günü geldi.

14 Mart”ta güneş yüzünü gösterdi ve karlar erimeye başladı..

Ertesi gün, Baltalimanı’na gidip, 11 gün süreyle akaryakıt istasyonunda kalan aracımı alabildim!..

★★★

Merhum Kadir Topbaş döneminde de İstanbullular zaman zaman yoğun kar yağışının getirdiği sıkıntıları yaşadılar.

Böyle zamanlarda -özellikle akşam saatlerinde- normal günlerde bile kilitlenen trafik hiç hareket edemiyor, özel araçlarıyla evlerine dönenler saatler süren bir eziyete katlanmak zorunda kalıyorlardı.

Büyükşehir Belediye Başkanı Topbaş, AKOM’da açıklama yapıyor ve karla mücadele ekiplerinin seferber edildiklerini belirterek, İstanbullulara mecbur kalmadıkça özel araçlarıyla trafiği çıkmama uyarısında bulunuyordu.

Hiç kimse de Başkan’ın o gece karnını nerede ve nasıl doyurduğunu, ayrıca orada kaç saat kaldığını sorgulamıyordu.

Çekilen eziyet de kötü hava koşullarına bağlanıyor ve adeta doğal karşılanıyordu.

Hatta merhum Levent Kırca, bitmek bilmeyen bu yolculuklar sırasında bir galonun ucuna bağladığı huniyle küçük tuvalet ihtiyacını özel aracında gideriyordu!..

★★★

Ama ne 1987 kara kışında, ne de daha sonra gelen belediye başkanları döneminde insanlarımız son kar yağışında olduğu gibi ikiye bölünmemişlerdi.

Şu birkaç karlı günde öylesine bölündük ki, maalesef neredeyse tek devlet, iki millet haline döndük!..

Düşünün, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu hemen her gün, 19 saat süreyle AKOM’daki kriz merkezinde görevi başında bulunmasına ve karla mücadele ekiplerinin günler boyu gözlerini kırpmadan doğa koşullarıyla savaşmalarına rağmen, yine de itibarsızlaştırma ve linç kampanyalarının hedefi olmaktan kurtulamadı!..

Kar nedeniyle yolda bir saat bile fazladan bekleyen İstanbullulardan özür dilemesi bile yeterli olmadı!

Neymiş, bir saatlik yemek arası verip, İngiliz Büyükelçi ile aylar öncesinden belirlenen randevu gereği Sarıyer’deki balıkçıya gitmiş.

Vay, sen misin balıkçıya giden?

Vurun Ekrem İmamoğlu’na!..

Gözleri o kadar kararmış ki,  İngiliz Büyükelçiye “Kötü hava koşulları ve yolların kapalı olması nedeniyle randevumuzu iptal ediyorum” diyerek, aciz başkan portresi sergilemek yerine, Okmeydanı’ndaki AKOM’dan, Sarıyer’e giderek, yolları açık tutmayı başaran Belediye Başkanı mesajını verdiğini bile göremiyorlar!..

Karlar eriyecek barajlar dolacak.

Hiç kuşkunuz olmasın ki bu doğa olayından bile İmamoğlu sorumlu tutulacak!..

Ne diyelim?

Ah Ekrem İmamoğlu, ah!..

“İstanbul’u alan Türkiye’yi alır” diyenlere karşı, 800 bin oy farkla İstanbul’u alarak çok büyük suç işledin, çok!..