Dün sabah bilgisayarı açtığımda şimdi okuyacağınız mektupla karşılaştım.

“Değerli Uğur Abi,

Senin haberlerin ve televizyonlardaki ARENA programınla büyüyen birisiyim. Şu anda burslu olarak geldiğim Almanya’da doktora eğitimi alıyorum.

★★★

Her gün köşe yazılarını kaçırmadan okuyor ve çoğu zaman yazdıkların karşısında gözyaşlarımı tutamıyorum. Ülkesini her şeyden çok seven ve bu güzel vatana faydalı olmak için elinden geleni esirgemeyen bir yurttaş oldum hep. Ama bölüm birincisi ve fakülte birincisi olarak diploma aldığım üniversitede, senelerce sözleşmeli olarak çalıştıktan sonra işten çıkartıldım. Bu haksızlığa rağmen mücadeleden vazgeçmeyip, başka üniversitelerde de sözleşmeli olarak çalıştım. Bunları yaparken hep ülkemin bana bir noktada hak ettiğimi vereceğini düşündüm. Maalesef yanılmışım... Ne kadar gayret ettiysem olmadı. Sonunda yurt dışı bursuna başvurdum ve onu da kazandım. Şimdi buradayım, ancak hiç mutlu değilim.

Dün Atatürk hakkında yazılan neredeyse tüm köşe yazılarını buğulu gözlerle okudum.

★★★

Değerli Abi,

Vatana olan inancınız, çabanız ve sevginizi düşünüyorum, senelerce canınızı tehlikeye atarak yaptığınız haberleri gözümün önüne getiriyorum ve hala buna devam etmenize inanmakta zorlanıyorum. Bu azim ve özverinize hem hayranım, hem de aklım almıyor.

Kendi kendime “Uğur Abi’nin insan olduğunu düşünmüyorum o çok farklı bir gezegenden geldi” diyorum.

★★★

Ülkem için bir şey yapamamanın ve belki de sırf kendi geleceğimi ve çıkarlarımı düşünüp burada kalmayı istediğim için kendimden utanıyorum. Oysa hayatım boyunca ekmeğini yediğim yurduma faydalı olmak, gençlerini yetiştirmek ve senin de dediğin gibi Cumhuriyetin bir “neferi” olmak istedim. Ne yazık ki yalnız ve güzel ülkemizde hiçbir başarı cezasız kalmıyor.

Benim için de öyle oldu. Başarılarım her seferinde cezalandırıldı.

Umarım Atatürk’ün ve senin gittiğin yoldan gitme fırsatını bir gün elde eder, vatanıma hizmet etmenin gurur ve mutluluğunu yaşarım.

★★★

Bu maili atmamın asıl amacını en sona sakladığım için lütfen bağışla Uğur Abi. İyi ki varsınız, iyi ki sizinle aynı topraklarda doğdum. Bir gün sizinle tanışmayı, oturup bir kahve içip sohbet etmeyi çok istiyorum. Umarım yollarımız bir yerde bir şekilde kesişir ve bu fani hayatta size bir kere olsun sarılma fırsatını bulurum.

Lütfen kendinize çok dikkat edin ve buradan ülkem için ya da sizin için yapabileceğim bir şey olursa lütfen bana haber verin.​

Saygılarımla,”

★★★

Bursunun kesilmemesi için adını gizlediğim gencin yazdıklarını okurken bu kez ben, ağlamamak için kendimi zor tuttum.

Düşünün; bir öğrenci yıllarca çalışıp didiniyor, adeta cendere içinde geçen sınav stresleriyle dolu süreçlerin sonunda bölüm ve fakülte birincisi oluyor. Ama tam rahat bir nefes alacakken kendisini yetiştiren ülkesine hizmet edebilecek ortamı bulamıyor. Hatta adeta kovuluyor.

O da umudun peşine takılarak geleceğini yurt dışında aramaya başlıyor.

Bu gencimiz yalnız değil...

Onun gibi nice başarılı evladımız, yaban ellerde bilinmez bir geleceğe doğru yürümenin dayanılmaz çaresizliğini ve mutsuzluğunu yaşıyor.

İnanıyorum ki yurt ve insan sevgisiyle yetişen bu değerlerimizin çoğu, günün birinde doğup büyüdükleri topraklara dönüp hizmet edebilmenin hayaliyle yanıp tutuşuyor.

★★★

Yeter ki torpil yerine liyakatı esas alarak onları kucaklayacak, başarıyı cezalandırmak yerine ödüllendirecek bir zihniyet ülkeye egemen olsun.

Ve hak ettikleri verilerek önleri açılsın.

Siz o zaman görün Türkiye’yi...

Tutabilene aşkolsun!..