Birkaç gündür dönüp dönüp, sosyal medyada gördüğüm o fotoğrafa bakıyorum.

Ortopedi Uzmanı Dr. Yavuz Geçer, sabaha doğru 02.15’de, çalıştığı devlet hastanesinin acil servisinde çekmiş.

Doktor eşi acilde nöbet tutarken, o evde, iki küçük çocuğuyla icapçı (her an çağrılmaya hazır) olarak bekliyormuş.

Çağrı gelince yavrularını kaptığı gibi ameliyathaneye koşmuş.

Çocuklarını acilde uyurlarken gösteren fotoğrafı da ameliyat sonrasında çekip, altına da şu notu düşmüş:

“Hekimlik sanılandan büyük fedakarlık…”

Tabii anlayana!..

★★★

O fotoğrafa baktıkça aklıma bir başka doktorun yaşadıkları geliyor.

Onun ağzından anlatayım:

Bugün 112’den arandım. Merkeze uzak bir ilçede menenjit şüpheli bir hasta olduğunu söylediler. “Getirebilirsiniz”, dedim.

Hasta gelince değerlendirdik. Menenjit şüphesini doğrulamak için Lomber Ponksiyon (Tetkiklerin yapılabilmesi için omurilik sıvısının alınması) gerekiyordu.

★★★

Hasta çocuğun babasının yanına gittim.

“Eşiniz de buradaysa işlem hakkında bilgi vereyim” dedim. “O köyde hocam ekin biçiyorlar. Ben varım bir tek” dedi.

İşlem hakkında bilgilendirdim. Risklerini ve neden yaptığımızı anlattım.

‘Siz ne derseniz o hocam. Önce Allah’a, sonra size emanet’ dedi.

Bu sözleri duymayalı çok olmuş gibi geldi!

Yaşadığımız problemlerle mücadele ederken, bizlerin de halkın içinden geldiğimizi unutturmaya çalışmışlardı sanki herkese.

O nedenle yadırgadım.

★★★

Babaya ve oğluna baktım. İkisinin de üstü başı toz toprak içindeydi.

Belli ki tarladan gelmişlerdi.

Bir an için düşündüm.

Bir anne var uzakta...

Oğlu menenjit nedeniyle hastaneye kaldırılmış. Ancak o, evladının başında durması gerekirken, maddi yokluklardan 40 derece sıcağın altında çalışmak zorunda…

Yavrusunun başına ne geldiğinden habersiz belki de…

Emekçiler…

Öpülesi elleriyle toz topraktan çıkarıyorlar ekmeklerini…



★★★

Onay kağıdını babaya götürüp okumasını istedim.

‘Sen anlattın ya hocam!.. Sana güvenmeyecek miyim? Üzme beni!’ deyince, ben üzüldüm..

Aldı, imzaladı.

Çocuğun işlemini problemsiz hallettik çok şükür. İşlem sırasında uyuttuğumuz için babaya her aşamada gereken bilgileri verdim.

★★★

Beş dakika sonra gittiğimde baktım, koca adam ağlıyor!.

‘Ne oldu? Üzülme. Bir problem yok. Oğlun birazdan uyanacak. Sen üzülünce ben daha çok üzülüyorum’ dedim.

‘Ona üzülmedim hocam, hayat işte!’ dedi.

Dışarı çıktım.

Hemşireler de ağlıyorlar…

“Sizlere ne oldu?’ diye sordum ama, dokunsalar ben de kendimi tutamayacaktım…

★★★

Toz toprak içindeki o dağ gibi emekçi adam sanki akrabammış, bir yakınımmış gibi paylaştık derdimizi oracıkta.

Doktor ve hasta ilişkisi buydu aslında ülkemde…

Ama bizi başka zümrelere aitmişiz gibi gösterdiler.

Halktan kopmuşuz da kendi maaşımızın, rahatımızın derdine düşmüşüz gibi gösterdiler.

Siyasetin ucuz söylemlerine alet ettiler.

Hedef tahtasına koydular! Anlattığım hikayedeki gibi dostlukları örnek göstermek yerine, ‘bakacaksın, edeceksin!’ diye buyurdular!

Oysa biz başka bir dünyanın insanları değiliz.

Her zerremizle bu halkın birer parçasıyız.

Bizi ötekileştirip hasta ve yakınlarıyla karşı karşıya getirmeye çalışanlarla elbet hesaplaşacağız…

★★★

Keşke sana daha güzel imkanlar sunabilseydik ey güzel baba!..

Yine de elimizden geleni yapmaya çalıştık.

Güzel günler görebilmesi için yavrucuğuna canımızdan can vermeye hazırdık!..”

★★★

Ortopedi Uzmanı  Dr. Yavuz Geçer’in, çocukları acil serviste uyurlarken,  saat 02.15’de çektiği fotoğrafın altına yazdığı gibi;

Hekimlik, gerçekten de sanılandan çok büyük fedakarlık!..