Aralık 1999...

Fransa, Paris...

Telaşlı bir sulu kar, ünlü Champs Elysees Bulvarı’na savrularak yağıyor. Tepemizde sığırcıklar, çığlık çığlığa uçuşuyor.

Çok geçmeden, Aydın 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin yıllardır gıyabi tutuklu olarak aradığı TURBAN’a ait Kuşadası Marina’nın eski Müdürü Haydar Mengi, buluşma yerine geliyor. Mengi’nin kırmızı bültenle aranma nedeni; onun döneminde marinada yapıldığı öne sürülen yolsuzluklar...

★★★

Bizim Paris’e geliş ve Mengi ile buluşma nedenimiz ise Yeniköy Köybaşı Caddesi üzerindeki Sait Halim Paşa Yalısı’nın 1995 yılında yanması...

Hatırlatmakta yarar var:

Yangın, dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in İstanbul’da bulunduğu zamanlar çalışmalarını yürüttüğü yalının çatı katında başlamıştı. O tarihte yalıda restorasyon çalışmaları yürütülüyordu. Yangının elektrik kontağından ya da restorasyonda çalışan işçilerin attığı sigaradan çıktığı ihtimali üzerinde duruldu. Tarihi binanın çatı katı ve ikinci katı tamamen yandı. Alt kattaki eşyalar kullanılamaz hale geldi. Yangına neden olmakla suçlanan onarım şirketi elemanı 12 kişi, Sarıyer Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılandıkları davadan 1998 yılı mart ayında beraat ettiler.

★★★

Mengi ile yaptığımız röportaja, paha biçilmez el yazması eserler ve çok değerli tablolarla dolu bir envantere sahip bulunan, kapı kolları bile altın olan “Boğazın Kuğusu’ Sait Halim Paşa Yalısı yandı mı, yoksa yakıldı mı?’’ sorusuyla başlıyoruz.

‘‘Yalı yakıldı...’’ diyor ve anlatıyor:

‘‘İstanbul’da geçici görevli olduğum süre içinde Sait Halim Paşa Yalısı’nda konakladım. O dönemde, Kültür Bakanlığı’ndan gelen bir memurla sayım yapmıştık. Kütüphanesi, çok değerli el yazması kitaplarla doluydu. Ayrıca ünlü ressamların eserlerinden oluşan zengin bir tablo koleksiyonu vardı. Bir de, 16. yüzyıldan kalma çinilerle bezenmiş bir şöminenin açıkta durduğunu görmüştük. Üzerlerinde imza bulunan bu çinilerin bir süre sonra sökülüp götürüldüğünü biliyorum...’’

★★★

1890 yılında dönemin önde gelen mimarlarından Petraki Adamanti’nin ampir ve eklektik üslupla inşa ettiği yalının yakıldığını öne süren Haydar Mengi’ye bu tespiti nasıl yaptığını soruyorum. O, iddialarını sürdürüyor:

‘‘Yalının içi boşaltılmıştı. Size çini örneğini verdim. Çok değerli tabloları ve kitapları da götürdüklerine eminim. Bu nedenle TURBAN bünyesinden oraya atayacakları bir yönetici bulmak giderek zorlaşıyordu. Yalının Başbakanlığa devri de bu zorluktan kaynaklandı. Yangından önce göstermelik bir onarıma başlandı. Onarım için getirilen kişileri, İstanbul İl Teşkilatı’ndan biri bulmuştu. Yapıldı denilen onarım işleri de gerçekte yapılmamıştır. Kesilen faturalar hayalidir.’’

-Peki yangından önce yalıya gidip hangi eserlerin yerinde yeller estiğini belirleyebildiniz mi?

‘‘Evet... Bazı tabloların yerinde durmadığını gördüm. Bence yalı yüzde bin yakıldı! Çünkü daha önce gözlerimle gördüğüm eserler yerlerinde yoktu. Bu konuda tanıklık yapmaya hazırım.’’

-Yalıda sizin dışınızda kalan görevliler var mıydı?

‘‘Evet vardı. Başlangıçta TURBAN’ın güvenlik görevlileri kalıyorlardı. Bunlar 25-30 kişiydi. Görünürde korumaydılar ama gerçekte sadece TURBAN’dan para almak için geliyorlardı. Sonra da Başbakan’ın (Tansu Çiller’in) kendi korumaları da orada kalmaya başladılar. Düşünün bir kere, o kadar güvenlikçi var ama onlara rağmen yalı yanıyor! Olacak iş mi Allah aşkına?..’’

★★★

Sıra can alıcı soruya geliyor:

-O halde yalıyı kimler yaktılar?

‘‘İçini boşaltıp, devlet malını peşkeş çekenler yaktılar!..’’

★★★

Haydar Mengi’ye bu kişilerin kimler olabileceğini soruyorum. Susuyor. Belli ki dönemin bazı güçlü kişilerinden korkuyor.

-Peki siz TURBAN skandalı mahkemeye intikal ettikten sonra neden yurtdışına kaçtınız? Halen gıyabi tutuklu olarak her yerde aranmanıza karşın kaçmayı sürdürüyorsunuz. Niçin yurda dönüp adalete teslim olmuyorsunuz?..

“Ben 1995’in başında Türkiye’den ayrılıp buraya, Fransa’ya geldim. Zaten TURBAN’a girmeden önce Paris’te bir işim vardı. İşime döndüm. Bu arada can güvenliğimi düşünmek zorundaydım. Konuşmamdan korkanlar her şeyi yapacak güçteler.’’

★★★

Haydar Mengi, can güvenliği sağlandığı takdirde yurda dönebileceğini söylüyor. O, özellikle cezaevi koşullarında kim vurduya gitmekten korkuyor. Buna örnek olarak da örtülü ödenek dolandırıcısı Selçuk Parsadan’a yapılan saldırıyı gösteriyor...

★★★

Değerli okurlarım,

Söyleşiyi hem ARENA’da yayınladık, hem de Hürriyet gazetesinde...

Tahmin edeceğiniz gibi, aradan geçen yıllarda yangının gerçek sorumluları bulunamadı. Yani paha biçilmez envanteri yağmalayıp, sonra da sabotajla yanmış süsü verenler, ne yazık ki yakalanamadı.

Bu büyük skandalı bugün neden hatırlattığıma gelince;

Cumhuriyet gazetesindeki 360 ekibi, yakında dosyayı yeniden açacaklarını, bazı itirafçıların yalıyı kimlerin yaktığını ve paha biçilmez eserlerin şu anda nerelerde olduğunu söylediklerini duyurdular.

Meslektaşlarımı kutluyor ve yayın gününü heyecanla bekliyorum.