Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin’in “Barış Gücü” dediği Rus tanklarının Ukrayna topraklarındaki Luhanks ve Donetsk’e girdiği 23 Şubat, dünyada “Kızıl Ordu Günü” olarak bilinir...

Oysa 23 Şubat, Çerkez Halkları için kapkara, korkunç bir gündür. Çünkü 23 Şubat 1944 sabahı, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği diktatörü Stalin, yıldırım hızıyla aldığı bir kararla, Çerkez Halkları’nı Orta Asya bozkırlarına sürgün etmeye başlamıştı. Gerekçe olarak da onların Moskova’ya boyun eğmemelerini ve Almanlarla iş birliği yaparak, vatana ihanet etmelerini göstermişti!..

★★★

O dondurucu Şubat sabahının erken saatlerinde operasyon başladığında Çerkezler’e, tüm işlerini bırakıp hazırlanan özel merkezlerde toplanmaları, direnenlerin derhal kurşuna dizilecekleri duyurulmuştu.

★★★

İnsanlar zorla, dipçiklenip sürüklenerek evlerinden çıkarılıyor, yaşlı oldukları için karara uyamayanlar oracıkta infaz ediliyor, tarlalar ateşe veriliyor, hastanelerde yatanlar bile katliamdan kurtulamıyordu.

★★★

Acımasızlık tüyler ürpertici boyutlardaydı. Örneğin Urus-Martan Merkez Hastanesi’ndeki 72 hasta, binanın biraz ötesindeki uçurumdan aşağı bırakılıyor, 600 çocuk, kadın ve yaşlı öldürülerek bedenleri Galayn Chazh Gölü’ne atılıyordu.

★★★

Stalin’in emriyle başlayan insanlık tarihinin en acımasız soykırımlarından biri, bitmek bilmiyordu. Nitekim dört gün sonra Haybah Köyü’nde, çoğunluğu çocuk ve kadın olan 700 kişi kapatıldıkları ahırlarda diri diri yakılıyor, can havliyle kendilerini dışarıya atmaya uğraşanlar mitralyözlerle taranıyorlardı.

★★★

Evlerinden, köylerinden yurtlarından koparılan insanlar tren istasyonlarına götürülüp hayvan vagonlarına tıka basa dolduruluyor ve bilinmeyen yerlere doğru bitimsiz yolculuklara çıkarılıyordu. Vagonlara tıkılanlar bir daha bu topraklara asla dönemeyeceklerini ve ailelerinin  diğer bireylerini göremeyeceklerini biliyorlardı!..

Bu çileli sürgün yolculukları sırasında 70 bin kişi, dondurucu soğuktan, açlıktan veya tifo salgınından ölüyordu.

★★★

Sürgün yılları sonunda ölen Çerkezler’in sayısı 200 bini, İnguşlar”ın da 30 bini buluyordu. Geri kalanların çoğu da sürüldükleri yerlerde yitip gidiyordu.

★★★

Aslında Çerkezler, Abhazlar-Dağıstanlılar, Cemguylar, Çeçenler ve diğer Kafkas halkları için büyük göç 100 yıllık bir savaşta Şeyh Şamil’in teslim olmak zorunda kalmasıyla 21 Mayıs 1864’te başladı.

Sayıları 1.5 milyonu bulan Kafkasyalı, Çarlık Rusya’sının kıyımı nedeniyle kök saldığı toprakları bırakıp ayrıldı. Binlerce kadın, yaşlı ve çocuk, yolculuğun zor şartlarına dayanamayıp dağbaşlarında, ya da deniz de hayatını kaybetti. Osmanlı topraklarına ulaşmayı başaranların binlercesi de, hastalık ve açlık nedeniyle can verdi.

★★★

Göçmenlerin büyük kısmı canlarını deniz yolu ile kurtarmaya çalıştı. Ölüm korkusuyla kendilerini attıkları derme çatma teknelerin çoğu, Karadeniz’in hırçın dalgalarına dayanamayıp battı. Hastalar, zayıf çocuklar ve yaşlılar da, insan taciri gemi sahipleri tarafından yük olmasınlar, erzak tüketmesinler diye denize atıldı.

★★★

Kucağında ölen bebeğinin gemi sahiplerince denize atılmasını önlemeye çalışan bir Çerkez annenin, sanki yavrusu uyuyormuş gibi yaparak söylediği ve sonradan şiirlere, şarkılara konu olan şu ninni, vahşi kıyımın acıma sızlığını yürekleri yakarak anlatıyor:

“Uyu yavrum uyu, 

Kabaran denizin dalgaları beşiğin olmuş sallıyorlar seni.

Rüzgar vuruyor yağmacıların ak renkli yelkenlerine,

Beşiğin olan gemiye.

Uyu yavrum uyu,

Artık babanın evinde değilsin, Karadeniz’ in koynundasın.

Rüzgar hızla vurduğunda,

Küçük vatanlarına geri dönmek için, hatırla denizin tuzlandığını

Göç edenlerin gözyaşları ile.

Büyüdüğünde tekrar geç Karadeniz’i,

Bul evinden geri kalanları, temizle ocağını saran sarmaşıklardan,

Tekrar yak sönen evin ateşini...”

★★★

Evet bugün 23 Şubat...

1944’deki soykırımın ve büyük sürgünün 78. yıldönümü...

Rus tankları aslında Ukrayna toprakları olan Luhanks ve Donetsk’e ilerlerken -gerekçesi ne olursa olsun- savaşa “hayır” diyorum.

UĞUR DÜNDAR’IN NOTU:
Kendisi de bir Çerkez olan, hocaların hocası, değerli beyin cerrahı Prof. Dr. Cengiz Kuday’a, paylaştığı bilgiler için çok teşekkür ediyorum.