Değerli okurlarım,

İYİ Parti’nin Genel Başkan Başdanışmanı ve İzmir Milletvekili Dr. Aytun Çıray’la bugünkü söyleşimizde, Türkiye’nin yakıcı gündemindeki konuları ve “Altılı Masa”nın çatladığına dair yorumların perde arkasını konuşacağız...

İYİ Parti’nin Genel Başkan Başdanışmanı ve İzmir Milletvekili Dr. Aytun Çıray, Uğur Dündar’ın sorularını yanıtladı.


★★★

UĞUR DÜNDAR (U.D.) Sayın Çıray, “Altılı Masa” çatlıyor mu? Partinizin bu konudaki görüşünü anlatır mısınız?

AYTUN ÇIRAY (A.Ç.): DEVA Partisi Genel Başkanı Sayın Ali Babacan bu konuyu tartışmaya izin vermeyecek açıklıkta ortaya koydu. “Altılı Masa”nın aldığı tüm kararlara uyacağını söyledi. “Altılı Masa”nın ortak cumhurbaşkanı adayı çıkarmak ve seçim sonrası güçlendirilmiş parlâmentosuyla mutlak güçler ayrılığına dayalı bir anayasal rejimi inşa etmek konusunda en ufak bir tereddüdü yok. Bunun ötesinde, yani Millet İttifakı’nın çatladığına dair yorumlar kötü niyetlilerin bir temennisidir.

(U.D.): Sayın Kılıçdaroğlu’nun son söylemleri ile adaylığını adeta açıkladığına dair manşetlere kadar çıkan haber ve yorumlar okuyoruz. Sayın Akşener’in de bu bayramda Millet İttifakı’nın adayını açıklayacağına dair kulis bilgileri de yazıldı. Siz bu konuda ne diyorsunuz?

ALTILI MASA HAKKINDAKİ SPEKÜLASYONLAR SEÇİM GÜVENLİĞİNE ZARAR VERİR


(A.Ç.): Öncelikle ifade etmeliyim ki, bir ‘istibdat rejimi’nden çıkma mücadelesinin içindeyiz ve olağanüstü şartlardan geçiyoruz. Uğur Bey, bu nedenlerle bu konuyu çok farklı bir pencereden ele almak zorundayız. Mutlak güçler ayrılığının garantiye alındığı, milletin haber alma özgürlüğünün teminatı olan basın özgürlüğünün de sağlandığı parlamenter bir demokrasiyi samimiyetle isteyen başta gazeteciler olmak üzere bütün kamuoyu oluşturucularının seçim güvenliği hakkında son derece dikkatli davranmaları gerekiyor.

(U.D.): Bu haber ve yorumların seçim güvenliği ile ilişkisi açıklanmaya muhtaç bence...

(A.Ç.): Haklısınız. Mesela “Altılı Masa”daki liderler, ortak cumhurbaşkanı adayını tam bir mutabakatla belirleyip resmi seçim süreciyle birlikte açıklayacaklarını defalarca belirttiler. Buna rağmen belli bir isim yahut isimler üzerinde spekülasyonda bulunulması çok yanlış. Hele aday belirlendi, şu lider tarafından mesela bayram sonrasında ilan edilecek denmesi çok riskli.  Çünkü gazetecilik adına sansasyonel sayılabilecek bu tür spekülasyonlar, “Altılı Masa”da bir güven zedelenmesine pekâlâ yol açabilir. Bu da seçim güvenliğinde sonuçları kestirilemeyecek ciddi gedikler açılması demektir. Önümüzdeki sürecin en hayati meselesi ve çok boyutlu olarak düşünülmesi gereken konusu seçim güvenliğidir.

(U.D.): Medyada tartışılmaya devam edilen bir diğer konu da erken veya baskın seçim. Seçim Kanunu’nda yapılan değişikliklerin ardından erken veya baskın seçim tartışmalarının sonlanması gerekmiyor muydu? Siz böyle bir ihtimal görüyor musunuz?

ERKEN SEÇİM OLURSA BARAJ SIFIR OLUR


(A.Ç.): Bugün Türkiye’de hiçbir şey, genel seçimler kadar acil bir siyasi ihtiyaç değil. Bunun nedeni, Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener’in 27 Nisan’daki grup toplantısında yaptığı tarihi konuşmasında vurguladığı ‘istibdat’ rejimidir. Millet bir baskı rejiminin altında eziliyor. Bebeklerden, yirmili yaşlarını süren kuşaklara kadar bütün evlâtlarımızın geleceği mevcut rejimin dişlileri tarafından insafsızca öğütülüyor. Her geçen gün bütün insan- evrensel değerlerin rejimin vahşi saldırısına uğradığına şahitlik ediyoruz. Ancak iktidar ne baskın seçim ne erken seçim yapamaz.

(U.D.): Neden yapamaz?

(A.Ç.): Nedeni gayet açık:
16 Nisan 2017’deki Anayasa değişikliğiyle Cumhurbaşkanı ve Milletvekili Genel Seçimlerinin
5 yılda bir, beraber yapılması hükmü getirilmiştir. Yani Cumhurbaşkanı seçimleri ile Milletvekili seçimleri Katolik nikahı ile birbirine bağlanmıştır. Diğer yandan bazı hukukçular, yeni seçim yasasının 6 Nisan 2022’de yürürlüğe girmesiyle birlikte, eski seçim yasasının ve dolayısıyla % 10 barajının ilga olduğunu; Anayasa’nın 67. Maddesine göre % 7’lik barajı öngören yeni yasa da ancak bir yıl sonra uygulanabileceği için erken seçim yapılması halinde barajın sıfır olacağını söylüyorlar. Hukuki nedenler bunlar. Bir de siyasi, sosyal ve ekonomik nedenler var ki...

(U.D.): Onlar nedir?

MİLLETİMİZ, ARKASINDAN ZEMHERİ GELECEK OLAN SAHTE BAHARA KANMAZ


(A.Ç.): Üç yıldır memleket hayatı taşınamaz bir yük haline geldi, millet adeta bir zemheriyle kasıp kavruluyor. Bugünlerde nasıl olacaksa sihirli bir dokunuşla yalancı bir bahar gelecek. Açlık sınırının altında yaşayan emekliler, EYT’liler, 3600 ek gösterge bekleyenler, yüzde 150”lik bir enflasyonun çarkları altında ezilen çalışanlar, asgari ücrette yılbaşında yapılan büyük artışın güneş görmüş kar hızıyla eridiğini görenler, girdi maliyetlerinde astronomik artışla üretemez hale gelen çiftçiler, hayvanlarını göz yaşları içinde kesime gönderen süt besicileri, destek adı altında ağır faizli kredilerle kepenk kapatmak üzere olan esnaflar, gelecek umudu ve hayalleri kendilerinden çalınmış milyonlarca genç, velhasıl 7’den 70’e milletimizin tamamı, arkası daha da korkunç bir zemheri olan bir sahte bahara kanıp, iktidara çiçekler açtıracak öyle mi?... Baskın seçim iddiasını milletimize hakaret, istibdat rejimine güç vehmetmek sayarım. Ama erken seçim olamayacak olmasını da, insani ve vicdani bir tepkiyle karşılıyorum.

(U.D.): Sayın Çıray, her söyleşimizde “Vicdan Kardeşliği”, “Kötülük Yönetimi” gibi yeni bir kavram üretiyorsunuz. Şimdi de erken seçim talebiniz için “insani ve vicdani” tepkiden söz ediyorsunuz...

(A.Ç.): Sayın Dündar, bu konuda çalışmış kadim ve yakın bir dostumun bir siyaset düşüncesi çalışmasında gösterdiği gibi, insanları harekete geçiren şey duygusal dinamiklerdir. Sayın Akşener’in kendi tarihimizden söküp çıkardığı ‘İstibdat’ kelimesi de böyledir. Sadece mevcut siyasi rejimimizin mahiyetini ortaya koymuyor, duygusal dinamikleri de harekete geçiriyor. Ancak seçimlerle ilgili meseleyi başta da ifade ettiğim gibi çok daha geniş bir çerçeveye yerleştirmek zorundayız.

(U.D.): Neden?

SEÇİM HİLELERİNE KARŞI CUMHURBAŞKANLIĞINI AÇIK FARKLA KAZANACAĞIZ


(A.Ç.): Bunun birkaç önemli sebebi var. Birincisi; yapılabilecek seçim hilelerini nötralize etmek için İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin tekrarında olduğu gibi Cumhurbaşkanı adayımızı açık farkla kazandırmak mecburiyeti... İkincisi; bu hayati seçimlerin güvenliğinin her anlamda ve her bakımdan kusursuz  bir şekilde sağlanması... Ayrıca Meclis’te de bu istibdat rejimini değiştirecek asgari anayasal çoğunluğu elde etmek zorundayız. Bunları sağlamak için her bir unsurunu mükemmel bir koordinasyonla yürütmeye mecbur olduğumuz çok boyutlu seçim güvenliğini sağlamamız şart. Şimdi gözümüz kulağımız Anayasa Mahkemesi’nde.

(U.D.): CHP’nin Anayasa Mahkemesine taşıdığı seçim kanunu değişiklerini kastediyorsunuz sanırım.

(A.Ç.): Evet. Malum, nisan başında yürürlüğe giren yeni Seçim Kanunu’nda Cumhurbaşkanı, adaylık durumunda, tüm propaganda yasaklarının dışında tutuldu. Daha da önemlisi ‘İl’ ve ‘İlçe Seçim Kurullarında’ en kıdemli hakimin görev alması yerine, birinci sınıf hakimler arasından kurayla seçilecek bir hakimin belirlenerek yer alması sağlandı. Buna ek olarak mevcut seçim kurulları da bu yöntemle üç ay içinde yeniden oluşturulacaktı. Sayın Dündar, ben Yüce Mahkeme’nin hukuk ruhuna tamamen uygun kararı almasını, yani değişikliklerin anayasa aykırı olduğunu tescil etmekle kalmayıp, yürürlüklerini de acilen kaldıracağına inanıyorum. Aksini düşünmek bile istemiyorum.

(U.D.): Aksi olması halinde ne olur?

ARTIK SEÇİMLERİN ZAMANINDA YAPILMASI SEÇİM GÜVENLİĞİ İÇİN ŞART OLDU


(A.Ç.): Milletimizin tek yürek gibi çarpan kalplerinde yankılanan ‘Kahrolsun İstibdat! Yaşasın Hürriyet’ sloganının sandıklardan bir tsunami gibi yükseleceğini biliyoruz. Türk Milleti’ne bu seçimlerin iyilikle kötülük arasında geçeceğini anlatacağız. Biz seçimlere hazırız. Şimdi altılı masada alınan karar gereği, çok boyutlu bir seçim güvenliği organizasyonunu tüm sandıklarda hayata geçirecek şekilde hazır olacağız. Yeni çıkan seçim kanunuyla birlikte seçimlerin zamanında yapılması bizim seçim güvenliğimiz için de çok önemli hale geldi. Bu aşamadan sonra ‘gelin erken seçime gidelim’ teklifine ‘aman şimdiye kadar erken seçim istedik, kendimize korktu kaçtı dedirtmeyelim’ diye kabule yanaşmayız. 2023 Haziranda yapılacak seçimler ile Cumhuriyetimizin yeniden dirilişinin müjdesi olacak 29 Ekim 2023’e hazırlıyoruz. İnanın bunun alametleri çoktan belirdi.

(U.D.): Biraz da bu alametler üzerinde odaklanalım isterseniz..

KAVALA’YA VERİLEN CEZA AYNI ZAMANDA KORKU İKLİMİNİ HAKİM KILMAK İÇİNDİR


(A.Ç.):  Alametlerden ilki hiç şüphesiz Osman Kavala’nın aslında çoktan beraat ettiği bir davada yeniden yargılanarak ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum edilmesidir. Osman Kavala’yı organize bir suçun elebaşı olarak göstermek için her biri kendi alanlarında çok önemli hizmetlere imza atmış 17 vatandaşımız da hukuksuzluğa kurban edilmiş,  delilsiz 18’er yıl hapis cezasına çarptırılmışlardır. Amaç, yalnızca Gezi’yi lekelemek ve Osman Kavala’ya ibretlik bir intikam cezası vermek değildir. Medeni Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve milletinin varoluşsal seçimi olacak olan Cumhurbaşkanı ve Milletvekili Seçimleri öncesinde korku iklimini hâkim kılmaktır.

(U.D.): Doğrusu diğer alameti  çok merak ettim şimdi.

(A.Ç.): Bu güya dezenformasyonu önlemek gibi suret-haktan görünen bir gerekçeyle sosyal medyayı susturmaya ve kontrol altına almaya yönelik bir yasa teklifi hazırlığıdır. Teknik alt yapısının iktidar tarafından kasıtlı olarak geri bırakılmış olmasına rağmen, başta gençlerimiz olmak üzere, insanımıza nispi özgürlük alanları veren sosyal medya etkisizleştirilmek, hatta tamamen boğulmak istenmektedir. Ancak bir diğer alamet, yakın ve sıcak bir tehlike değil, bir gece yarısı kararnamesinde çok somut bir varlık kazanmış bir tehdittir.

(U.D.): Bu hangi tehdit ve nasıl bir alamet?

YOLSUZLUKLARIN İFŞASINI ÖNLEMEK İÇİN BÜROKRATLARA GÖZDAĞI VERİLDİ!


(A.Ç.): Sayın Dündar, 26 Nisan 2022’de Resmi Gazetede Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzasıyla çok kritik bir karar yayınlandı. Bu kararla ‘Gizlilik Dereceli Belgelerde Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik’ yürürlüğe konuldu. Yönetmelik devlet belgelerinin ve resmi evrakların üç kategoride değerlendirilmesini içeriyor; çok gizli kategorisinde değerlendirilecek evrak ve belgelerin kapsamını son derece genişletiyor. Bunun neticesi olarak da bu kategoride değerlendirilen evrak ve belgelerin açıklanmasını ve ifşasını men ederken, bunlara ağır yaptırımlar getirmektedir.

Sayın Dündar bu yönetmeliği de içine girdiğimiz tarihimizin en uzun, en çetin ve en belirsiz seçim sürecinden bağımsız tasavvur edemeyiz. Meclis’e yakın bir zamanda getirilmesi planlanan dezenformasyonu önleme yasa teklifinin örtülü amacı nasıl ki sosyal medyayı susturmak ve kontrol altına almaksa, bu yönetmelikle bürokrasideki iktidar kontrolünü en üst seviyeye çıkarmak ve özellikle yolsuzlukların ifşa ve deşifre edilmesini önlemek için bürokratlara gözdağı vermektir. Yürürlüğe giren bu saray yönetmeliğiyle birlikte devlet etkinlikleriyle ilgili her şey ‘sır’ diye nitelenebilecek. Dahası iktidar seçimlerle el değiştirirken birçok belgenin topyekun imha edilmesi mümkün hâle gelecek! Ama ne yaparlarsa yapsınlar beyhude! Çünkü Sayın Akşener ve İYİ Parti oy patlaması yaşayacaktır. Hem de bu zihniyeti ebediyen silip götürecek bir umut patlaması eşliğinde...