Yıl 2020...

Pandeminin en azgın günleri...

Ege’nin ıssız kıyılarındaki bir evde tecritteyim.

Öğle üzeri biraz uzanıp kestirmeyi düşünürken, çevremdeki her şey birden sarsılmaya başlıyor...

Ama nasıl bir sarsılma...

Tek katlı bina, acaip uğultular arasında sağa sola savruluyor.

Can havliyle kendimi dışarı zor atıyorum.

Hemen İzmir’de, çok katlı bir binada bulunan eşim ve kızımı arıyorum.

Onlar da yangın merdiveninden zemine ininceye kadar ölüp ölüp diriliyorlar ve aşağıya vardıklarında, 117 kişinin yaşamını yitireceği, 1034 yurttaşımızın yaralanacağı deprem sona eriyor...

★★★

Oturduğumuz yapılar deprem yönetmeliğine uygun olarak inşa edildiklerinden, en ufak bir hasar görmüyor ama, yüzlerce ailenin evleri kullanılamaz hale geliyor...

★★★

Deprem sonrası gerek İzmir Büyükşehir Belediyesi, gerekse Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yaraları sarmaya koyuldu. Enkaza dönüşerek onlarca insanımızın canını alan apartmanların yerlerine yenileri inşa edildi.

Peki ya diğerleri?..

★★★

İzmir’de, sayıları 80 bini bulduğu belirtilen ve ağırlıklı olarak 2000 yılından önce yapılan konutlar, ilk ciddi sınavlarını 2005 Seferihisar depreminde verdiler. Bunlar, 5.7 ve 5.9 büyüklüğündeki iki depremde ciddi boyutta sarsıldılar ama yıkılmadılar. 2007’deki 6.3’lük depremde bir kez daha yıkıcı etkiye maruz kaldılar. Bu sarsıntılarda, yıkılması muhtemel binalar kendini göstermeye başladı. Bazılarında ciddi çatlaklar oluştu. Ancak yetkililer radikal önlemler alıp, hızla kentsel dönüşümü başlatmak yerine, durumu hafif hasar tespitleriyle geçiştirdiler. DASK parasıyla çatlaklar kapatıldı, boya badana yapıldı ve insanlar evlerine gönderildi. Hiçbir kurum, bu binaların taşıyıcı sistemlerinde depremlerin yarattığı tahribatı merak etmedi!...

★★★

İrili, ufaklı onlarca depremin ardından 30 Ekim 2020 tarihindeki felaket yaşandı.

Deprem anında yıkılan 17 apartman, yitirilen 117 can, yüzlerce yaralı, 666 ağır hasarlı, 688 orta hasarlı, 6683 hafif hasarlı bina...

★★★

“Orta” ve “hafif hasar” deyimleri lâfta kalıyor.

Zira yetkililerin “Hafif hasarlıdır, oturulabilir” raporu verdikleri binayla ilgili olarak mahkeme; “Can ve mal güvenliği açısından ivedilikle yıkın, parselden kaldırın’’ tespitini yapmış bulunuyor.

İzmir’de buna benzer, ciddi risk taşıyan binlerce bina mevcut.

Bu yapılarda hayatlarını sürdüren yurttaşlarımız maalesef büyük tehdit altında. Üstelik bu insanlar giderek kötüleşen ekonomik koşullar ve çöküş nedeniyle buralarda yaşamaya mahkum durumda.

★★★

Allah korusun ama ilk 6.5 ve üzerindeki büyüklükteki bir depremde​, güzel İzmirimizin, 1999’daki Marmara depreminde Gölcük ve Yalova’nın yaşadığı yıkımın benzeriyle karşılaşacağını bilmek için kâhin olmaya​ gerek yok.
Deprem olduktan sonra devletin bütün kurumları, belediyeler, sivil toplum kuruluşları, felaketzedelerin yanına koşuyor, gözyaşları dökülüyor ve yaralar bir nebze olsun sarılıyor.

Ve daha sonra o insanlar acılarıyla, kayıplarıyla baş başa bırakılıyor.

Beklenen yeni depremler için kalıcı, sürdürülebilir hiçbir önlem alınmıyor!..

★★★

Geçmişten çıkarılan dersler ışığında, İZDEDA çatısı altında toplanan  bir grup İzmirli depremzede, kendi yaşadıkları acı ve kayıpları başkaları yaşamasın diye canla, başla mücadele ediyor.

İZDEDA’cılar, yetkilileri, artık “demiriniz kötü”, “çimentonuz kalitesiz” bahanesine sığınmadan çözüm üretmeye çağırıyor!..

Ve can havliyle haykırıyor:
“Deprem olduktan sonra enkazımızı kaldırmaya gelmeyin. Giden canların telafisi yok, mal da yerine konulamıyor. Deprem olmadan gelin. O gün, bu gündür. Çözüm önerilerimiz de hazır. Sadece kendinizi bizim yerimize koyup empati yapmanız gerekiyor.

Bugün gelmeyecekseniz, bir daha gelmeseniz de olur!..”