Değerli okurlarım,

Türkiye çok çetin ve karmaşık bir seçim sürecine girdi. Cumhuriyet tarihinin bu en kritik ve önemli seçimine giden yolda neler yaşayabileceğimizi, engin devlet deneyimine sahip bulunmasının yanı sıra, analiz ve öngörüleri doğru çıkan başarılı politikacı, İYİ Parti Genel Başkan Başdanışmanı ve İzmir Milletvekili Dr. Aytun Çıray’la konuştuk.

★★★

UĞUR DÜNDAR (U.D.): Sayın Çıray, kritik dönemlerde sizinle ilginç söyleşiler yaptık. Şimdi de sizin deyiminizle çok zorlu, karmaşık ve uzun bir seçim sürecine girdik. Geçtiğimiz yıl Sayın Cumhurbaşkanının mevcut anayasaya göre üçüncü kez seçilebilme koşulu üzerinde yoğunlaşmış ve “Cumhur İttifakı’nın gönlüne göre seçim tarihi belirlemesi hayaldir” demiştiniz. Bu düşüncelerinizde bir değişim oldu mu?

AYTUN ÇIRAY (A.Ç): Öncelikle ifade etmeliyim ki, sizin gibi usta bir gazeteci ile söyleşiler yaparak adeta tarihe notlar düştük. Müteşekkirim. Sayın Dündar, Cumhurbaşkanının mevcut Anayasa’nın 101. maddesi gereğince yeniden aday olması esasen imkânsız. Bunu en erken seslendiren siyasetçilerin başında geldiğimi zannediyorum. Sayın Erdoğan’ın aday olabilmesinin yegâne yolu, 360 milletvekilinin oyuyla erken seçim kararı alınmasıdır. Ancak Sayın Erdoğan buna olağanüstü mücbir şartlar olmadıkça hiçbir şekilde razı olmaz. Nitekim Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) Meclis’e gönderdiği Sayın Erdoğan’ın asıl mazbatasındaki “13. Cumhurbaşkanı” ibaresinin, mazbata değiştirilerek kaldırılması bunun işaretidir.

(U.D.): Anayasayı çiğnemek veya ihlal etmek pahasına mı?

(A.Ç.): Aynen öyle. Çünkü Sayın Cumhurbaşkanı için bırakın kanunları, Anayasa’nın dahi hiçbir bağlayıcılığı yok. Tecrübeyle sabit. Neredeyse her AKP Meclis Grup Toplantısında çiğnediği tarafsızlık yemini başta olmak üzere, yaptığı anayasa ihlalleri sayısız. Açık anayasa hükümlerine rağmen mahkemelere adeta talimat vermesi; Meclis onayından geçmiş İstanbul Sözleşmesi gibi uluslararası bir sözleşmeyi bir gece yarısı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle feshetmesi ve daha nice anayasal ihlali...

(U.D.): Peki bu anayasa ihlâllerinin hiçbir yaptırımı yok mu?

DAHA ÖNCE YSK ÜYELERİ SUÇ İŞLEDİLER; YENİLERİNDEN NASIL EMİN OLACAĞIZ?

(A.Ç): “Kuvvetler birliği” nedeniyle bu ihlallerin maalesef hiçbir yaptırımı yok. Bu da 16 Nisan 2017’de şaibeli YSK kararıyla gölgelenmiş Anayasa Referandumunun tabii bir sonucu! Çok çarpıcı olan husus şu Sayın Dündar; yaptırımsızlık sadece Cumhurbaşkanı ile sınırlı değil. Kurumlar da kanunları Cumhurbaşkanının keyfine ve çıkarlarına uygun kararlarla ihlal ettiklerinde koruma altına alındılar. Örneğin bir alt mahkeme Anayasa Mahkemesi’nin kararını uygulamadı.

(U.D.): Bunu bir örnekle açar mısınız?

(A.Ç): Örneğin; 16 Nisan Anayasa Referandumunda, YSK için tamamen bağlayıcı olan kanun hükmüne göre mühürsüz zarflarla kullanılan oylar geçersizdi. Ancak YSK bu kanuna rağmen mühürsüz zarflarla kullanılan 2.5 milyon oyu geçerli saydı. Kararı alan YSK üyeleri aslında suç işlemişlerdi. Ama ne oldu? Referandumdan kısa bir süre sonra ilgili kanun maddesi değiştirildi; zarfların mühürlü olması şartı kaldırıldı. Bu durumda yeni YSK üyelerinden nasıl emin olacağız?

(U.D.): Cumhurbaşkanının üçüncü kez aday olmasına yapılacak itirazların hiçbiri bu konudaki karar mercii olarak YSK’yı etkilemez mi diyorsunuz?

(A.Ç): Kesinlikle! Yoksa Cumhurbaşkanı ve Devlet Bahçeli neden bu kadar kesin bir şekilde seçimler zamanında yapılacak desinler?

(U.D.): O halde siz, seçimlerin zamanında, yani 2023 Haziranın üçüncü pazarında yapılacağını düşünüyorsunuz. En uzun seçim süreci demeniz bundan.

(A.Ç.): Erdoğan’ın kibri erken seçimi mümkün kılacak anayasal çoğunluk için muhalefete gitmesine izin vermez. Bunu karizmayı çizdirmek olarak düşünecektir! Velev ki kendisini seçimde avantajlı kılacağına inandığı özel bir pazarlık işin içine girmesin...

(U.D): Kiminle, nasıl bir özel pazarlık?...

Aytun Çıray, Uğur Dündar’a çarpıcı açıklamalar yaptı.


TERÖRİSTBAŞI HESAP SORABİLECEK YARGIÇ KONUMUNA YÜKSELTİLDİ

(A.Ç.): İktidarını sürdürebilmek için herhangi biri ile pazarlık edebilir. Biliyorsunuz; kendisine en ağır sözleri eden birçok kişiyle bunu yaptı. Nitekim milletin ve devletin birliğini temsil eden makamda oturan Sayın Erdoğan’ın, 12 Ocak’ta Yüce Meclisin çatısı altında eşi benzeri görülmemiş skandal bir konuşmasına dikkatinizi çekerim. Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı, Edirne Cezaevi’nde tutulan HDP eski eş başkanı Selahattin Demirtaş’ın, binlerce asker-sivil vatandaşımızın katlinden sorumlu ve ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum Abdullah Öcalan’a en büyük hesabı vereceğini söyledi. Türkiye Cumhuriyeti ve onun yargısı tarihimizdeki en incitici aşağılamaya maruz bırakıldı. Teröristbaşı adeta hesap sorabilecek yargıç konumuna yükseltildi. Konumu, çözüm sürecinde olduğu gibi adeta meşrulaştırıldı. Hem de Sayın Erdoğan bu konuşmayı, doğaçlama değil, prompterdan, yani yazılı metni okuyarak yaptı.

(U.D.): Bu ayrımın önemi nedir? Ha doğaçlama, ha yazılı metin diyebilir bazıları?

(A.Ç): Prompterdan seslendirilen bir metinde cürmünüz tasarlanmıştır, tevil edilemez.

(U.D.): “Cürüm”den kastınız nedir?

(A.Ç.): Kötülük yönetiminin siyasetini kastediyorum. Bir milletin onuru ve devletinin saygınlığını, belli bir maksatla yerle bir eden bir cürümden söz ediyorum!  Bunu da milletin ve devletin en yüksek temsilcisi, sanki temsil ettiği en yüksek değerleri hiç umursamayan bir söylemle yapıyor! Duyunca şoke oldum.

(U.D.): Açıklama çok tartışıldı ve tepki çekti zaten. Ama sizi bu denli şoke eden nedir?

EN BÜYÜK HESAPÇI ÖCALAN’I HAPSE TIKAN TÜRKİYE CUMHURİYETİ YARGISIDIR

(A.Ç.): Daha çok İstanbul seçimlerine benzerliğiyle tartışıldı. Ama burada ondan da ileri bir şey var. Sayın Dündar, anayasal olarak milletin devletiyle birliğini ve bütünlüğünü temsil eden bir Cumhurbaşkanı, nasıl olur da devletin yargısı tarafından ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm edilmiş bir terör örgütü başını, hapiste tutulan bir başka vatandaşının en büyük hesapçısı ilan edebilir? En büyük hesapçı, binlerce asker -sivil vatandaşının şehit edilmesinin baş sorumlusu olarak Abdullah Öcalan’ı hapse tıkan Türkiye Cumhuriyeti yargısıdır. “Edirne’deki en büyük hesabı İmralı’dakine verecek” cümlesi bu yönüyle bir suç cümlesidir.

(U.D.): Sayın Cumhurbaşkanı “Edirne’deki en büyük hesabı İmralı’dakine verecek” derken sizce neyi kastediyor?

DEMİRTAŞ’IN PEŞİNE PKK’YI MI TAKACAK?

(A.Ç.): Ben de tam bunu söylüyorum. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına nihayet uyulur da Demirtaş serbest bırakılırsa, Demirtaş’ın peşine PKK teröristlerini mi takacak? Kandilde mahkeme mi kurdurarak yargılatacak? Kimse sözlerimi çarpıtmasın; ben hukukun üstünlüğünü ve anayasal hukuk devletini arıyorum. Devlet, suçlu da olsa vatandaşını korumayacak mı? Cumhur İttifakı bir kere daha Öcalan’la içeriği belirsiz bir iş birliğine mi girecek? Ne olursa olsun bu sözler tarihin kayıtlarına asla silinemeyecek bir leke olarak şimdiden geçmiştir. Bu yüzden Millet İttifakı iş birliği başarılı olmaya mahkumdur.

(U.D.): Geldik olayın “en çetin, en uzun ve en karmaşık” seçim süreciyle ilişkisine...

(A.Ç.): Aslında bir yıldır seçim süreci yaşıyoruz. Yani haziranda bile seçim yapsalar erken seçim sayılmaz. Ama seçimleri olabilecek en geç tarihte yapmak istiyorlar. Kendisini çok sempatik sanan ilginç Hazine Bakanı’nın, Haziran 2023’te tek haneli enflasyona ulaşılacağı şeklindeki anti-realist beklentisi bu konuda bir ipucu. Siyasette şartlar çok hızlı değişiyor olsa da böyle düşünüyorum.

(U.D.): “Çetin süreç”ten kastınız Cumhur İttifakı’nın oyun planlarının tam olarak görülememesi mi?

(A.Ç.): Çetin süreç derken, esasen, yarı açık veya örtülü olarak gayrı kanuni ile gayrı meşru oyunlar arasında fütursuzca gezinmelerini ve gözü kara bir kibirle hareket etmelerini kastediyorum. “Edirne’deki en büyük hesabı İmralı’dakine verecek” cümlesi bunun çok somut bir örneği. Daha önce Anayasa ve kanunlara aykırı kararlar almış olan YSK’yı gözden kaçırırsak yine “Atı alan Üsküdar’ı geçer.” Kapalı kapılar ardında yapılan seçim kanunu cabası...

(U.D.): Sizin sık sık “vicdan kardeşliği” vurgusu yapmanız  ve “Bizi Kürtlerle kavga ettiremezsiniz” demeniz bu stratejilerle mi ilgili?

TÜRK MİLLİYETÇİLERİ BU SİNSİ OYUNU DOĞRU DEĞERLENDİRECEKLERDİR

(A.Ç.): Kesinlikle. Ben bu oyunları deşifre ettiğim için yandaşlar çıldırıyorlar. Bakın; bu oyun planları belli bir simetriye dikkat edilerek yapılıyor. Bir yandan hain PKK üzerinden Millet İttifakı’nı çatlatma oyunu var. Diğer yandan da İstanbul Seçimlerinde olduğu gibi, Abdullah Öcalan kartıyla HDP seçmeni Cumhur İttifakı’na yönlendirilmek isteniyor. Burada Türk milliyetçilerinin bu oyun planındaki sinsi ve kötücül simetriyi doğru değerlendireceklerine ve gerçekçi siyasete odaklanacaklarına eminim.

(U.D.): Nedir o gerçek?

(A.Ç.): Kendi iktidarlarını sürdürmek için İmralı’daki terörist başıyla örtülü ittifak kuracak kadar gözü kara davrananların aslında “bölücülük” diye bir sorunları olmadığı gerçeği! Bu gerçek kendisini Erdoğan’ın tüm siyasi geçmişinde açık izleri ve delilleriyle ele veriyor. Bu delilleri görmek isteyenler Sayın Bahçeli’nin 2015 Haziranına kadar olan konuşmalarına baksınlar. Böylece Erdoğan iktidarının Türk Milleti’ne her alanda yaşattığı büyük kayıpları objektif olarak görecekler.

(U.D.): Şu anda siz de ilkelerinden biri “Milliyetçilik” olan bir partide siyaset yapıyorsunuz.

ATATÜRK’ÜN İDEALLERİNİ TAKİP EDEN BİR MİLLİYETÇİLİK ANLAYIŞINA SAHİBİZ

(A.Ç.): Sayın Akşener partimizi, “demokrat, milliyetçi ve kalkınmacı” olarak tarif etti. Yani bizim milliyetçilik ilkemizin önünde demokratlık sıfatı var. Biz Atatürk’ün medenilik ideallerini takip etmekten onur duyan bir milliyetçilik anlayışına sahibiz. “Ne
mutlu Türküm diyene” diyoruz.
Milliyetçiliğimin, basitleştirilerek bölücülüğe indirgenmiş suiistimalini reddediyorum. Hepimizin hayat hikâyesi ortada iken milliyetçiliklerimizi yarıştırmaya yönelik tartışmaların Cumhur İttifakı’nın işine yarayacağı da açık. Biz, kötülük yönetiminin yol açtığı muazzam kayıplara odaklanalım. Anayasa’nın ilk dört maddesi ve Lozan dahi delinirken meleklerin cinsiyetini mi tartışacağız?

(U.D.): Sayın Çıray, içinde bulunduğumuz seçim süreci çetin olduğu kadar karmaşık da olacak gibi...

(A.Ç.): Tamamen haklısınız. Bizim milletimizle ilişki kurmamızı, onların sorunlarının ve çözüm önerilerimizin tartışılmasını gözlerden uzaklaştırmak istiyorlar. Özelleştirme sınırlarını çok aşan, milli varlıklarımızın adeta peşkeş çekildiği, varlık fonunun yeni Duyunu Umumiye, müşteri ve döviz garantili anlaşmaların kapitülasyonların çağdaş versiyonları olup olmadığı konuşulmuyor. Kısacası muazzam kayıplara odaklanmamızı engellemek için bin bir tuzak ve oyunlar kuruyorlar. Dururlarsa düşeceklerini düşünüyorlar. Ama seçimi kaybedeceklerini de görüyorlar. Bu nedenlerle siyaseti ve siyasetçileri daha zor günler bekliyor.

(U.D.): Bunlar çok ses getirecek iddialı sözler. Zor günler” derken tam olarak neyi kastediyorsunuz?

KENDİ YARATTIĞIMIZ ALANDA SİYASET YAPMALIYIZ

(A.Ç.): ‘Gecenin en karanlık anı şafağın sökmesine en yakın olduğu vakittir’ denir. Bunu kötülük yönetimlerine uyarlayabiliriz. Seçim sürecinde milletçe çok dikkatli, iyice serinkanlı ve en uyanık halimizde olalım. Bizi Millet İttifakı olarak oynamaya mahkum etmeye çalıştıkları dar alan içinde kalmayalım. Yürekli olalım. Örneğin; bir yurttaşımız Siirt’te soru sorarken “Kürdistan” dediğinde onu demokrat bir tavırla dinleyen ama ona, “Bu söyledikleriniz bölücülük” diyen Sayın Akşener’i eleştiren yandaşlar umurumuzda olmamalı. Çünkü onlar bir hafta sonra Batman’da Sayın Erdoğan’ın “Kürdistan’a hoş geldin” şarkısıyla karşılanmasına çıt çıkarmadılar. Yani biz, Tayyip Beyin tercihleriyle oluşturulmuş, yandaşlarca dillendirilen sınırlarda değil, kendi yarattığımız alanda siyaset yapmalıyız. Meral Hanım, “Aman ne derler, siyasi konformizminden kaçının” diye bizi sık sık uyarırken bunu kasteder. Türkiye Cumhuriyeti’nin onurlu vatandaşı olmaktan gurur duyan her görüş, değer ve inançtan herkesle hem de sapına kadar milliyetçi ve hümanist kalarak diyalog kurmayı başarırsak, mutlu sona zafer imzası atacağız. Şafağın 29 Ekim 2023’te yeniden ve bir başka güzel söktüğünü mutlaka göreceğiz...   

(U.D): Bu söyleşi ve umut dolu finali için çok teşekkür ederim Sayın Çıray...