“1970’li yıllar, Nevşehir-Avanos...

Yazın ilk günleri...

Evin önünde bir kamyon duruyor.

Babamın gazoz üretiminde kullanmak üzere Kayseri’den aldığı 100 çuval şeker gelmiş.

Kitap okuduğum kovuğumdan çıkıp çuvalların taşınmasını seyrediyorum.

Gazoz şişelerine, şeker çuvallarına, benim ders notlarıma, fırından yeni çıkan bazlamaya, bahçeden kopardığı domatese bile dualar okuyan annem yine iş başında, dudakları sürekli kıpırdıyor:

 “Bu yaz çok gazoz satılacak inşallah...”

★★★

Çuvallar taşınıyor, kamyon gidiyor. Tüm aile içimiz rahatlamış halde sofraya oturuyoruz. Philips radyoda ajans zamanı...

Spikerin okuduğu haberlerde bir ara “şekere zam” haberini duyuyoruz.

Büyük abim sevinçle “Oh!” diyor. “Tam zamanında almışız şekeri!..”

★★★

Ertesi gün, babam erkenden kalkmış, evin önündeki camekanda annemle konuşuyor.

Bir yandan da canının sıkıldığı zamanlarda yaptığı gibi, mendilini sebepsizce katlayıp duruyor.

Az sonra da kalkıp gidiyor zaten. Annem camekândan salona geçerken kendi kendine mırıldanıyor:

 “Deli bu herif anam, sabaha kadar uyumamış!..”

★★★

Bir saat sonra geliyor babam. Rahatlamış, yüzü gülüyor. Maliyeye gidip ihbar etmiş kendini! “Dün yüz çuval şeker aldım, aslında bugün alacaktım. Zamlı almam lazımken ucuza aldım. Farkını ödemek istiyorum” demiş!..

★★★

Ercan Kesal, babasıyla ilgili bu anısını paylaştıktan sonra ekliyor:

Çocuk aklımla bile anlamıştım, babamın aslında maliyeden değil, “utanmaktan” korktuğunu...”

★★★

Çok haklı. Çünkü bir kişi yaptığı yanlıştan bir kere utanmaz ise bir daha utanacak sebep bulamaz!

Ahlak utanmayı bilmektir!

Ekranlara bakın, utanmayı tanımamışlarla dolu olduğunu göreceksiniz...