Çalışkan Atatürkçü aydınlarımızdan Sayın Prof. Dr. Özer OZANKAYA’nın anlamlı bir yazısını okurlarımızla paylaşmak mutluluğuyla köşemize alıyorum.

TARİKAT, TEKKE VE ZAVİYELERİN KAPATILMASININ 92. YILINDA

92 yıl önce, 30 Kasım 1925 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilen yasayla tekke, zaviye ve tarikatlar gibi ortaçağ kalıntısı, baskıcı, insanları yurttaş değil, iktidar sahibinin her buyruğuna sorgulaması boyun eğecek uyruklar olarak koşullandıran kurumlar kapatıldı; “şeyh. mürit, mansıp, çelebi, hâlife, nakip, falcı, büyücü” gibi sanların ve bunlara özgü giyim kuşamların kullanılması, bu sanların anlattığı etkinliklerde bulunulması yasaklandı.

Bu ortaçağ kalıntısı, kara-bilgisizlik üreten örgütlerin kapatılarak halkın şeyhler, dervişler, dedeler, postnişinler, nakipler... elinde sömürülmesi yollarının tıkanması; bey, paşa, paşazade, hacı, hâfız, molla, hazret gibi sanlar kullanılarak toplumsal ayrıcalıklar oluşturulmasının yasaklanması; bunların yerine Cumhuriyet düzeninin kültür evleri olan halkevleri açılarak tüm bu önlemlerin en uzak yurt köşelerindeki yurttaşlara değin ulaşmasına çalışılması ve böylece Türk ulusal kimliğini oluşturan ve besleyen kaynakların her türlü engellerden kurtarılıp özgürce geliştirilerek çağdaş Türk ulusal kültürünün geliştirilmesi, bugün Atatürk Cumhuriyeti’nin ve onunla özdeşleşen büyük Türk Ulusu’nın, süregelen dış ve iç destekli tüm demokrasi düşmanı gerici örgütlenmelere karşın dimdik ayakta olmasının yıkılmaz temelleri olageldiler.

Türk Devriminin özellikle bu laik boyutlarından en çok gocunanlar, başta İngiltere ve ABD olmak üzere, Batılısı ve Doğulusuyla TÜM sömürgeci devletler olagelmişlerdir.

Çünkü sömürgeciliğin kökünü kazıyacak olan asıl güç, ussal ve bilimsel düşüncenin, yani özgür düşüncenin egemen durumda olduğu ulus varlığıdır.

Ussal, yani lâik düşüncenin Türkiye’de egemen konuma gelmesi tüm Türk ve İslâm dünyasına örnek olacak, oralarda da özgür düşüncenin geniş kitlelere kazandırılmasını, böylece sömürgeci boyunduruğundan kurtularak hem siyasal, hem de ekonomik bağımsızlığa kavuşmalarını sağlayacaktır.

İşte bu nedenledir kî sömürgeci ülkelerin hiç istemediği, olur vermeği hiç düşünmediği gelişme, bu ülkelerde özgür düşüncenin yerleşmesini sağlayacak siyasal ve eğitsel devrimlerdir.

Türkiye’de de, gerek Atatürk dönemindeki Şeyh Sait ve Dersim ayaklanmaları, Menemen vahşiliği ve İzmir suikastında, gerekse 1946’dan sonraki çok partili siyasal yaşamımızı zehirleyegelen yine hepsi dinsel kılıflı gericilik kalkışmalarında, başta İngiltere ve ABD olmak üzere sömürgeci “yetiştirmesinden” geçirilmiş öğeler kilit işlev göregelmişlerdir.

Tekke ve tarikatların yasaklanmasıyla simgelenen bu ulus-kurtarıcı, insanlık onuru koruyucu devrimlerin temelindeki ölümsüz düşünceler, tarihsel, toplumbilimsel, hukuksal, ekonomik, ahlâki- inançsal temelleriyle Atatürk tarafından, hem de kafalara ve gönüllere nakış gibi işlenen bir güzellikle anlatıma kavuşturulmuştur.

Tekke ve tarikatların kapatılışına ilişkin bu düşünceleri 91. Yıldönümünde, Atatürk’ümüzün kendi anlatımından okuyalım.

Atatürk 5 Kasım 1925 günü Ankara Hukuk Fakültesi’nin açılışı dolayısıyla bu konuda şunları vurgulamaktaydı:

“Türk ulusunun varlığını sürdürmek için bireyleri arasında düşündüğü ortak bağ, yüzyıllardan beri gelen biçim ve niteliğini değiştirmiş, yeni ulus dinsel ve mezhepsel bağlantı yerine Türk Ulusluğu bağıyla bireylerini toplamıştır.

Ulus, uluslararası genel mücadele alanında yaşama ve güç nedeni olacak ortam ve araçların ancak çağdaş uygarlıkta bulunabileceğini, kanıtlanmış bir gerçek olarak ilke edinmiştir.”

Atatürk, 30 Ağustos 1925 günü de Kastamonu’dan ulusumuza şöyle seslenmişti:

“Efendiler ve ey ulus, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mansıplar ülkesi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat, uygarlık tarikatıdır. Uygarlığın buyurduğunu ve istediğini yapmak, insan olmak için yeterlidir. Tarikat başkanları hemen bu dediğim gerçeği bütün açıklığıyla kavrayacak ve kendiliklerinden hemen tekkelerini kapatacak, müritlerinin artık erginliğe ulaşmış olduklarını elbette kabul edeceklerdir.”

SÖYLEV’de de:

“Birtakım şeyhlerin, dedelerin, seyyitlerin, çelebilerin, babaların, emirlerin arkasından sürüklenen ve talihlerini, yaşamlarını falcıların, büyücülerin, üfürükçülerin, muskacıların ellerine bırakan insanlardan oluşmuş bir topluluk, uygar bir ulus olarak görülebilir mi? İşte biz ulusumuzun alnını, olduğu gibi, açık ve temiz göstermek, ulusumuzun bağnaz ve ortaçağcıl olmadığını kanıtlamak istedik.” demekteydi.

Türk Ulusunu bilim dışı düşüncenin baskıcılığından, inanç sömürüsünden kurtararak özgürleştirmek üzere tarikat, tekke ve zaviyelerin kapatılışının 91. yıldönümünü kutlar, Türk demokrasi devriminin baş mimari ölümsüz önderimiz Atatürk’ü en derin bağlılık duyguları, sevgi ve saygılarla anarken bütün siyasal kurum ve kişilikleri bu demokrasi yasalarına aykırı örgütlenme ve eylemleri önlemeğe çağırıyoruz.