-Yaşam aydınlığı büyük mutluluktur.-

Öğretmenler yaşamımızdaki unutulmaz insanların başında gelir. Eğitim ve bilgi yoluyla bizi donatan katkılarıyla aydınlanmamızın kaynaklarından biridir. Ben ilkokul, ortaokul ve lise öğretmenlerimi her zaman en iyi duygularla anarım. Onları sağlıklarında, ziyaret etmenin mutluluğunu yaşadım. Şimdi de yakınlarıyla görüşerek sıcaklığı koruyor, sürdürüyorum. Üniversitede bizi yaşama hazırlayan bilim adamları büyüklerimizi de saygıyla ve şükranla anıyorum.

Bu doğrultuda değerbilir bir yurttaşımızın öğretmenine yazdığı mektubu örnek olarak okurlarımızın bilgisine sunuyorum:

Saygıdeğer sevgili öğretmenim Zuhal Tecirlioğlu,

Ben, belki de sizin İhsan Sungu İlkokulu’ndaki son öğrencilerinizden biriyim.

Ben (964) numaralı Kâzım Büyükgüçlü, 26 Şubat 1971 Ankara doğumluyum. Okulun hemen yanındaki caminin arka sokağındaki bir evde annem, babam ve beş kardeşten oluşan bir ailemizle yaşıyorduk. Ailem benden çok önce, yaşadıkları köyden Ankara’ya, daha iyi yaşam koşulları olur düşüncesi ile 1960’lı yılların başında göç etmişler.

Ben evin en küçüğü idim. Babam küçük bir esnaf, annem ise ev hanımı. İkisi de okuma yazma imkanlarını, çocukluklarında bulamamışlar. Ancak babam askerde Ali Mektebi denilen okulda öğrenmiş okuma yazmayı. Fakat annem aynı şansa sahip olmadığı için okuma yazmayı hiç öğrenememiş. Buna rağmen okuma yazma bilmemenin eksikliğini hep görmüş olacak ki biz çocuklarına sürekli olarak, “Ben okuyamadım, cahil kaldım; bari siz cahil kalmayın, okuyun öğrenin” diye gece yarılarına kadar telkinde bulunarak üzerimizde titremiştir.

Sevgili öğretmenim, benim için çok özel, çok değerli ve saygınsınız. On altı yıllık eğitim hayatım boyunca; sayısını bilemeyeceğim herbiri bir birinden kıymetli öğretmenlerim oldu. Ama bütün bir eğitim öğretim hayatım boyunca; siz hep bir numara olduğunuz benim için.

Şu an kırk altı yaşındayım ve sizi bildiğim yedi yaşımdan beri hep kalbimde en güzel yerde, sizin şahsınızı sevgi ve saygıyla taşıdım. Çağımızda teknoloji o kadar çok ilerledi ki bizim bulunduğumuz o dönem ile şu an arasında çok büyük bir fark var. Ben sizin elinizi yıllar yıllar sonra öpeceğim için çok heyecanlı ve mutluyum.

Sevgili öğretmenim, size bilgisayarın klavyesinin tuşlarına da basarak duygu ve düşüncelerimi anlattığım bu düşüncelerimi yapabilirdim. Ancak ben kendi elyazım ile sizin bana öğrettiğiniz harfler ile yazmayı çok daha anlamlı buldum ve yazdım. Rahat yedi yaşımda öğretmiş olduğunuz “küçük asker” şarkısı bugün bile tüm tazeliği ile aradan geçen (40) yıla rağmen aklımdadır. Bana, okuma yazmayı öğrendiğimde takmış olduğunuz kırmızı kurdelenin gururunu olimpiyatlarda altın madalya kazanmış bir sporcu gibi hissettim hep içimde.

Sevgili öğretmenim, belki binlerce öğrencinizin adını aklınızda tutamazsınız ama eminim ki binlercesinin hafızasında siz; saygın bir şekilde yer ettiniz. Şahsım adına bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Belki klâsik bir söz ama aradan geçen (40) yıla baktığımda gerçekten de “Bana (1) harf öğretenin (40) yıl kölesi olurum” sözünün doğruluğunu bir kez daha anladım.

Binlerce evlâtlarınızdan biri olarak hem annem hem arkadaşım hem öğrencilik yolumun ilk kapılarını açan öğretmenim olan size çok minnettarım.

Son olarak sevgi ve saygılarımla, evlâdınız maden mühendisi Kâzım Büyükgüçlü.