İzmir’deki muhteşem 9 Eylül konserinin yankıları sürüyor.

Tarikat/cemaat/zırcahil atmosferiyle boğmaya çalıştıkları, üstüne karabasan gibi çökmeye çalıştıkları “Atatürk Cumhuriyeti”ni öylesine pırıl pırıl yansıtıyordu ki, çıldırmış vaziyette saldırıyorlar.

İzmirlilere küfrediyorlar.

Tunç Soyer’e küfrediyorlar.

Tarkan’a küfrediyorlar.

Kurtuluşumuzun 100’üncü yıldönümü kutlamaları dengelerini öylesine bozdu ki, adeta meczup oldular, milli mücadeleyi bile inkar eder hale geldiler, işgalci zırhlısıyla kaçan vatan haini Vahdettin’i bile, vatan haini damat Ferit’i bile savunur hale geldiler.



Cumhuriyet tarihinin en kalabalık konseriydi.

Dünya tarihinin gelmiş geçmiş en kalabalık konserlerinden biriydi.



Sizi iki fotoğraf göstereceğim.

Birincisi, 8 Eylül akşamı, tarihi konserden bir gece önce çekildi.

İkincisi, 10 Eylül sabahı, tarihi konserin hemen sabahında çekildi.

Bir tek çiçek bile koparılmadı.

Bir tek dal bile kırılmadı.

(AirTürkHaber’in sahibi değerli gazeteci arkadaşım Ahmet Tunagür tarafından çekilen bu fotoğraflara inanmayan varsa, Kordon orada, sökülen dikilen
bitki belli olur, buyrun gidip kendiniz görün.)



Çünkü...



Dünya tarihinin gelmiş geçmiş en kalabalık konserlerinden biri olmasına rağmen, iğne atsan yere düşmeyecek kadar insan bulunmasına rağmen, itiş kakış olmadı, dalgalanma olmadı, arka taraftan şuursuzca yüklenen olmadığı için, ön tarafta sıkışan olmadı, daralıp baygınlık geçiren olmadı, büyüklerin arasında ezilme tehlikesi yaşayıp, korkudan ağlayan çocuk olmadı, taşkınlık olmadı, sarkıntılık olmadı, kavga çıkmadı, kimse kimsenin ayağına bile basmadı, işte fotoğraflar, yüzbinlerce insanın ortasında saatlerce duran bir tek çiçek bile koparılmadı, bir tek dal bile kırılmadı.



Şairin dediği gibi, bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçesineydi.



Dünya tarihinin gelmiş geçmiş en kalabalık konserlerinden biri olmasına rağmen, kadın-erkek, genç-yaşlı, hiç kimse bira şişesini, pet şişesini sağa sola atmadı, hiç kimse sandviçinin kağıdını poşetini orada bırakmadı, hiç kimse izmaritini çime gömmedi, elbette istisnalar hariç, hiç kimse benden sonrası tufan demedi, neredeyse belediyenin temizlik işçilerine bile gerek kalmadı.



Niye biliyor musunuz?



O konsere katılan insanlar, kırmızı ışıkta duran insanlar... Ondan.

Kurallara uyan, geçmek için yeşil ışığın yanmasını bekleyen insanlar.



 



Kendi özgürlüğünü alabildiğince kullanırken, başkasının özgürlük sınırı aşmayan insanlar, çevresine rahatsızlık vermeyen insanlar.

Farklı etnik köken, farklı mezhep, kadın-erkek, zengin-yoksul gözetmeden, huzur içinde birarada durabilen insanlar.

İzmirliyim, elbette onur duyuyorum.

Ama inanın, bu meselenin İzmirli olmakla alakası yok.

9 Eylül konserindeki insanlar, aslında, Trabzon’da Erzincan’da Bursa’da Manisa’da yaşayan, Van’da Gaziantep’te Samsun’da Kayseri’de yaşayan, Türkiye uygar bir ülke olsun diye dertlenen insanlarımızın, Türkiye hukukun evrensel ilkelerine uyan bir devlet olsun diye çırpınan insanlarımızın “zihniyet hemşerisi”dir.



Pespayelikten,

seviyesizlikten,

vasatlıktan,

vandallıktan,

ilkellikten,

korunup kollanan kötülükten,

sırtı sıvazlanan lümpen küstahlığından bıktık usandık artık.



9 Eylül konseri... Kuvayı Milliye ruhunun, bağımsızlığın, hukukun, bilimin, kültürün, sanatın, tarih şuurunun, ahlakın, vicdanın, emeğin, hayvana sevginin, doğaya saygının, hoşgörünün, zarafetin, estetiğin, kadınların katledilmediği, çocuklarımızın neşeyle çocukluklarını hissedebildiği, gençlerimizin doya doya gençliklerini yaşayabildiği, geleceğe umutla bakabildiği, yaşlılarımızın, kıdemli vatandaşlarımızın hayata gönül rahatlığıyla gülümseyebildiği bir konserdi.



Özgürlüklerimizin üstünü kaplayan kabuğun düştüğünü, kabuğun altından sağlıklı cilt çıktığını gösteren, hepimizin ruhundaki yarayı iyileştiren bir konserdi.