Mesleğe başladığım haftaydı, henüz 17 yaşındayım, bacaklarım titreye titreye yazıişlerinde olup bitenleri gözlemlemeye çalışıyordum, rahmetli babamın da yakın arkadaşı olan efsane bir gazeteci büyüğüm “oğlum” dedi, “gel seni bir yere götüreceğim...”

Çıktık gazeteden, havadan sudan sohbet ederek durağa kadar yürüdük, belediye otobüsüne bindik, düşünüyorum, acaba beni nereye götürüyor, etrafı seyrederek sessiz sessiz oturuyorum.

“Bak oğlum” dedi, parmağıyla işaret ederek... “Şu şoför arkadaşın hemen arkasında oturan kişiyi tanıyor musun?”

Baktım merakla, belli ki mutlaka tanımam gereken biri ama, tanımıyorum iyi mi, çıkaramadım ağabey dedim.

“İyi tanı oğlum” dedi.

“O vatandaştır!”

“Sadece onun için yaz.”

“Sadece onun çıkarları için.”



Böyle öğrendik.

Meslekte 40 senem doldu, 40 senedir sadece “o vatandaş”ın çıkarları için yazarım.



Ama sanırım yanlış öğrenmişiz.

Çünkü, bakıyoruz şimdi belediyenin otobüsüne...



Balyoz sanıklarının eşleri maarif takvimine soyunsun diyenler orada.

Yarbay Ali Tatar canına kıyarken, Kaşif Kozinoğlu hapiste öldürülürken, Kozmik Oda soyulurken alkışlayanlar orada.

Ergenekon iftiralarını gerçekmiş gibi yazanlar orada.

Profesör Türkan Saylan’ın evi basılırken, Yargıtay onursal başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun evi basılırken, kumpasların tetikçiliğini yapanlar... Ve sonra, rutubet gibi bağımsız medyaya sızarak, bunları unuttuğumuzu zanneden mutantlar orada.

Profesör Mehmet Haberal, Profesör Erol Manisalı, Profesör Fatih Hilmioğlu gibi, varlığıyla onur duyduğumuz biliminsanları “beton tabut”lara tıkılırken, Akp’nin adalet bakanıyla birlikte Silivri cezaevine “turistik tur” düzenleyip, hiç utanmadan, Silivri cezaevinin adeta tatil köyü gibi olduğunu yazanlar orada.

Atatürk’e diktatör diyenler orada.

Benim Atatürk diye atam filan yok diyenler orada.

Hiçbir zaman Atatürkçü olmadım diyenler orada.

Hukuku imha eden “yetmez ama evet”çiler orada.

Pkk açılımının şakşakçıları orada.

“Milletin orasına koyacağını” söyleyen yandaş müteahhite güzellemeler yapanlar orada.

Ekmelettin İhsanoğlu’nun basın danışmanları orada.

Mustafa Kemal ve Kuvayı Milliye hakkında idam fetvası veren şeyhülislam Mustafa Sabri’nin ayağının dibinde yatan adamın oğlunu, Chp adayı olarak, Atatürkçü diye bu millete kakalayanlar orada.

Tayyip Erdoğan’ın peygamber soyundan geldiğini, kan bağı olmadığını ama peygamber karakterine sahip olduğunu yazanlar orada.

Tayyip Erdoğan’ın basın danışmanıyken namuslu gazetecilere akredite uygulayanlar, yasaklayanlar orada.

15 yaşındaki Berkin Elvan kafasından biber gazı kapsülüyle vurularak öldürülürken, Ali İsmail dövüle dövüle öldürülürken, Ethem suratına tabancayla ateş edilerek öldürülürken, bu katledilen çocukları bile suçlu gösterebilmek için “başörtülü bacı”ya saldırıldığını iddia edenler, Gezi direnişine katılanların sırf başörtülü olduğu için kadıncağızın başörtüsüne işediklerini, cinsel organlarını başörtüsüne sürttüklerini söyleyenler, altı aylık bebeğini yaraladıklarını söyleyenler, Kabataş yalancıları orada.

Levent Kırca’yı Tarık Akan’ı Müjdat Gezen’i Fazıl Say’ı “darbeci, militarist, islamafobik” gibi iftiralarla linç edenler orada.



Hepsi orada.

Ama gördüğüm kadarıyla vatandaş yok, belediyenin otobüsünde.