Konstantin, Yunan kralıydı.

Kayzer’in kızkardeşiyle evliydi.

Alman imparatorunun hem eniştesi, hem kuklasıydı.

Almanya’ya karşı savaşmak istemediği için Birinci Dünya Savaşı’nda İngiltere’nin yanında yeralmadı, tahtından oldu.

İngiltere Konstantin’i devirdi, Konstantin’in oğlu Aleksandros’u Yunan kralı yaptı.

Konstantin tası tarağı topladı, prens kardeşi Andrea’yla birlikte Almanya’ya sığındı.



Babasını ve amcasını sürgüne gönderen Aleksandros, aslında dünya yansa umurunda olmayan, laylaylom bir arkadaştı.

Normal şartlarda kral olma ihtimali bulunmadığı için, piyangodan kral olana kadar Yunanistan’a uğramıyordu.

Oxford’da okuduğu için İngiltere’de yaşıyor, tenis oynuyor, futbol maçlarına gidiyor, otomobil yarıştırıyor, motora biniyor, yelkene biniyor, para saçıyor, kızlarla gününü gün ediyordu.

Bunun kafasına tacı taktılar.

İplerini Venizelos’a verdiler.

Arkandayız dediler...

İzmir’i işgal ettirdiler.



Bizim İngiliz kuklası padişah Vahdettin hazretleri, Mustafa Kemal hakkında idam fermanı çıkardığında, öbür kukla Aleksandros, Atina’daki sarayında sevgili köpeği Fritz’le oynuyordu.

Bir de maymunu vardı, maymunun adı da Moritz’ti.

Maymun Moritz, köpek Fritz’i kıskandı, saldırdı, Aleksandros araya girerek ayırmaya çalıştı, maymun krala da girişti, kralın yüzü gözü paramparça oldu, kan revan içinde kaldı.

Maymun köpeği öldürdü.

Askerler de maymunu vurdu.

Ertesi sabah... Aleksandros’un suratındaki yaralar iltihaplandı, kan zehirlenmesi olmuştu, ateşi 40 dereceyi geçti, cayır cayır yanıyordu, doktorlar seferber oldu ama, nafileydi.

İzmir’i işgal emrini veren kukla, bağıra bağıra öldü.



Sürgündeki Konstantin, maymuna dua ederek, eskisinden daha güçlü şekilde geri döndü, yeniden tahta oturdu.

Birinci Dünya Savaşı bitmişti, Almanya ayvayı yemişti, Konstantin’in artık Alman imparatoru eniştesinin yanında yeralmasına gerek kalmamıştı, dümeni kırdı, İngiltere’yle kanka oldu.

İngiltere pek memnun oldu.

Kukla olmayı kabul ettikten sonra, Aleksandros olmuş, Konstantin olmuş, İngiltere için farketmiyordu.

Konstantin kral olur olmaz, kendi kendini başkomutan ilan etti.

Anadolu’yu komple fethetmek üzere, 53 bin yeni asker takviyesiyle birlikte İzmir’e geldi.

Yanında kardeşi prens Andrea da vardı.

Prens Andrea sarayda el bebek gül bebek büyümüş tırışkadan prenslerden değildi, subaydı, tümgeneral rütbesindeydi, kolordu komutanı olarak gelmişti.



Sonrası malum...

Vahşet sergilediler.

3 yıl 3 ay 22 gün kan kusturdular.

Ama neticede kaybettiler.

Ecel gibi peşlerine düştük, İzmir’den denize dökmek üzere kovalamaya başladık.

Kaçarken daha da barbarlaştılar, sivil halktan öc aldılar.

Her yeri ateşe verdiler.

Özel tahrip taburları vardı.

Görevleri savaşmak değildi, yakarak imha etmekti.

Kendilerine gururla lakap takmışlardı, “şeytan taburuyuz” diyorlardı.

Üç bin kişilik kuvvetti, süvariydiler.

Gazyağı ve dinamit taşıyan kamyonları vardı.

Tulumba kullanıyorlardı, çıkardıkları yangınların daha çabuk ve daha yaygın olması için, gazyağını bu tulumbalarla döküyorlardı.

Esir alınan Yunan askerlerini sorguladık.

Hepsi aynı cevabı veriyordu.

Şeytan taburu’nu prens Andrea yönetiyordu.

“Her yeri yakın” emrini o vermişti.

Hatta, bazı köylerimizi bizzat tutuşturmuştu.



Prens Andrea çok gaddardı.

Kendi askerlerine karşı bile acımasızdı.

İzmir’den denize dökülenler arasındaydı.

Yunanistan’a büyük utançla döndü.

Uğradıkları bozgun nedeniyle ülkesinde vatan haini ilan edildi.

Tutuklandı.

İdama mahkum edildi.

Kurşuna dizilecekti.

İngiltere devreye girdi.

İngiltere’nin diplomatik girişimleriyle affedildi.

Fransa’ya sürgüne gönderildi.

Monako’ya Monte Carlo’ya yerleşti.



(Andrea’nın hem babası, hem ağabeyi Yunan kralıydı, kendisi de Yunan prensiydi ama, aslında hepsi Danimarkalıydılar!

Babaları aslında Danimarka kralının oğluydu, İngiltere tarafından kukla olarak Yunan kralı yapılmıştı.

Andrea’nın annesi Olga, Rus’tu, Romanov hanedanı mensubuydu.

Yani, Yunan milletini Türk milletine saldırtan, Yunanistan’ı yöneten kraliyet ailesinde Yunan yoktu!)



(Andrea ölünce, Nice’te Rus ortodoks kilisesinin bahçesine gömülecek, bilahare Yunanistan’a nakledilecek, Yunan kraliyet ailesinin Atina yakınlarındaki yazlık sarayı Tatoi Sarayı’na gömülecekti.)



Monte Carlo’ya yerleşen prens Andrea’nın beş çocuğu vardı.

Dört kız, bir oğlandı.

Kızları, Alman aristokratlarla evlendiler, hepsi Nazi Partisi’nin üyesiydiler, hatta en küçük kızı, oğluna Adolf Hitler’in adını verdi.



Andrea’nın tek oğlu, Philip’ti.

Philip, Yunanistan’da doğdu.

İngiltere’de okudu.

İngiliz Kraliyet Donanması’na subay oldu.

İkinci Dünya Savaşı’na savaş gemisi komutanı olarak katıldı.

1947 yılında İngiltere tahtının varisi Elizabeth’le evlendi.

Elizabeth 1952’de tahta geçti, kraliçe oldu.

Philip de kraliçenin kocası oldu.



Evet... Anadolu’da Türk kıyımı yapan, Türk köylerini bizzat ateşe veren, şeytan taburu komutanı prens Andrea, önceki gün hayatını kaybeden İngiltere kraliçesi’nin kayınpederiydi.



Kadere bakın ki... Tam 9 Eylül’ün 100’üncü yıldönümünde, Andrea’nın torunu Charles, İngiltere kralı oldu.



Elbette affetmeliyiz, elbette barış içinde hep ileriye bakmalıyız, elbette geçmişte yaşananlara kin gütmemeliyiz, elbette diplomatik ilişkilerimizi geçmişin acılarından arındırmalıyız, elbette dedelerin günahlarını torunlarına fatura etmemeliyiz ama... Unutmamalıyız.



Yunanistan geçen yıl, Osmanlı’ya karşı bağımsızlık savaşı başlatmasının 200’üncü yıldönümünü görkemli törenlerle kutladı.

Askeri geçit törenleri yapıldı.

Savaş uçaklarıyla gövde gösterisi yapıldı.

Hem Yunan “milli bayramı”ydı.

Hem dini açıdan “müjde günü”ydü.

Yunanistan’ın şeref konuğu kimdi biliyor musunuz?

Andrea’nın torunu Charles’tı!

Atina’daki törenlerde, kelimeleri özenle seçilmiş bir konuşma yaptı.

“Batı medeniyetinin kaynağı Yunanistan’dır” dedi.

“Yunanistan’ın cesaretinden ilham alınmalı” dedi.



(Yunan kralı Konstantin’in bir oğlunu maymun öldürdüğü için, öbür oğlu da varislikten çıkarıldığı için, mühür yüzük, prens Andrea’daydı.

Prens Andrea öldüğünde mühür yüzük, oğlu Philip’e kalmıştı.

Philip ölünce, prens Andrea’nın mühür yüzüğü miras olarak Charles’a geçti.)



İngiltere’nin efsane başbakanı Winston Churchill, Kurtuluş Savaşı’nın sonunda, Yunanistan’ın kukla kralı Aleksandros’un sürpriz ölümünü hatırlatarak, tarihi bir tespitte bulunmuştu.

“Bir maymun çırmığı, İstanbul’u kaybetmemize maloldu” demişti.



Churchill bugünleri görseydi, sanırım şöyle derdi...

“Yüz yıl önce Yunanistan’a kral tayin ediyorduk.

Yüz yıl sonra Yunanistan’ın bize kral tayin edeceği aklımıza gelmezdi.

Bir maymun çırmığı, bunu bize kral yaptı!”



İngiltere’nin yeni kralı, Yunanistan’a hayırlı olsun!

[caption id="attachment_7356246" align="alignnone" width="800"] .[/caption]