Antonio Di Pietro.

Yoksul bir ailenin çocuğuydu.

Savcı oldu.

Milano’da görevliydi.

Önüne sıradan bir nafaka davası geldi.

Milano belediyesinin temizlik işleri taşeronu olan Mario Chiesa, eşini boşamıştı, nafakayı ödemiyordu, eşi de intikam almak için savcılığa ihbar mektubu yazarak, “Mario rüşvetle ihale kapıyor” demişti.

Savcı, dosya üzerinde çalıştı, kadın doğru söylüyordu.

Savcının talimatıyla bir gizli polis işadamı kimliğine sokuldu, Mario’ya temas kurması sağlandı, Milano belediyesinden alınacak bir ihale karşılığında yedi milyon liret rüşveti verdi, Mario parayı aldı, tam o sırada suçüstü yapıldı.

Yedi milyon liret, bugünkü parayla sadece üç bin euroydu.

O an için henüz kimse farkında değildi ama, sadece üç bin euroluk rüşvete suçüstü yapılarak, İtalya’yı temellerinden zangır zangır sarsacak olan “temiz eller” operasyonu başlamış oldu.

Çünkü... Mario Chiesa’nın bilgisayarına el koyan savcı, gözlerine inanamamıştı, yedi bin kişilik rüşvet listesi çıkmıştı.

Namuslu savcı hiç tereddüt etmedi, arı kovanına elini soktu.

Mario Chiesa rüşveti topluyor, Milano belediye başkanı Paolo Pillitteri’nin banka hesabına yatırıyor, belediye ihaleleri de rüşveti verenlere dağıtılıyordu, trafik böyle işliyordu.

Astronomik rakamlar vardı.

Üstelik, Milano belediye başkanı Pillitteri, İtalya’da başbakanlık yapmış olan Sosyalist Parti lideri Bettino Craxi’nin kayınbiraderiydi.

Hadisenin nerelere kadar uzandığını gören savcı, kendisi gibi namuslu savcılardan ekip kurdu, Gherardo Colombo, Camillo Davigo, Saverio Borelli... Hukukun üstünlüğü için, İtalyan vatandaşlarının hakkını korumak için, hayatlarını ortaya koydular, mücadeleye başladılar.

Gerçekten cesaret istiyordu.

İtalya dediğin ülke, mafya cumhuriyetiydi.

Savcılar vuruluyor, hakimler havaya uçuruluyordu.

Gözünü budaktan sakınmayan bu dört savcı kolları sıvadı, beş binden fazla kişi hakkında yolsuzluk davası açtılar.

Siyasetçilerden mafya babalarına, spor kulübü başkanlarından sanatçılara kadar, kirliliğe bulaşmış herkesi hakim önüne çıkardılar.

Beş eski başbakan hakkında dava açtılar.

Adalet bakanları, maliye bakanları, dışişleri bakanları, sağlık bakanları, tarım bakanları, parti genel başkanları, ayrıca 150 milletvekili hakkında dava açtılar.

Tablo korkunçtu.

Rüşvetin bulaşmadığı devlet kurumu kalmamıştı.

Her yıl beş milyar dolardan fazla rüşvet dağıtılıyordu.

Yeniden başbakanlığa aday olan Craxi’nin tek başına 100 milyon dolardan fazla rüşvet aldığı ortaya çıktı, 30 yıl hapse mahkum edildi ama, Tunus’a kaçtı, Tunus’ta ölene kadar İtalya’ya dönemedi.

Hıristiyan Demokrat parti genel başkanı, 33 defa bakanlık, yedi defa başbakanlık yapan Andreotti’nin mafya kuklası olduğu ortaya çıktı.

Sicilya mafyasının “amca” dediği Andreotti’yi ABD’deki İtalyan mafyası yönetiyordu, kirli ilişkilerini haber yapan bir gazeteciyi öldürttüğü iddia ediliyordu, sanık sandalyesine oturtuldu, 24 yıl hapisle yargılandı, allem etti kallem etti, zamanaşımıyla kurtuldu.

800 işadamı itirafçı oldu.

İnsan içine çıkamayıp intihar eden işadamları oldu.

İntihar eden siyasetçiler oldu.

Partiler kapatıldı.

Geçmişini hafızalardan silmek için adını değiştiren partiler oldu.

Ülke genelinde 400’den fazla belediye meclisi feshedildi.

Yolsuzluk İtalya’da her şeyi kirletmişti ama, bağımsız yargı ve kamu vicdanı tertemiz kalmayı başarmıştı.

İtalyan halkı, savcı Di Pietro’ya ve ekibine öylesine yürekten sahip çıktı ki, ne karanlık siyasi güçlerin, ne de mafyanın gücü yetebildi.

Siyaset sahnesinin bütün partileri gırtlağına kadar yolsuzluğa bulaşmışken, parlamentonun yarısı sanık sandalyesinde oturtulurken, farklı farklı dünya görüşlerine sahip milyonlarca vatandaş, ülkenin her şehrinde savcı’ya destek mitingleri düzenledi.

Dünyaya ilham veren, adalet cesareti veren, namuslu siyaset için güç veren “temiz eller” operasyonu, halkın gücüyle başarıya ulaştı.

Hukuk’un sembolü haline gelen savcı Di Pietro’nun ilkesi şuydu, “savcılar, kendileri için değil, toplum için yaşamalı” diyordu.



Peki, tam o yıllarda Türkiye’de neler oluyormuş?



Sedat Peker anlatıyor...

“Sahtekar gazeteciler Türkiye’de temiz toplum çığırtkanlığı yaparken, halkı temiz toplum masallarıyla uyuturlarken, ben devrin başbakanıyla ne filmler çeviriyordum” diyor!



Dindar seçmenleri kafalamaya çalışan sağcı başbakan’ın kumar kasedini, milletin orasına koyacağını söyleyen müteahhit Mehmet Cengiz’in sicilini, bunlarla cezaevinde yaptığı pazarlık neticesinde nasıl tahliye edildiğini, serbest bırakmakla kalmayıp, üstüne beş milyon dolar ödediklerini, parayı Mehmet Cengiz’in verdiğini anlatıyor, şahitleriyle anlatıyor.



Mehmet Cengiz’in Bankasya’yla al takke ver külah olduğunu, bugün Bankasya’ya para yatıranları fetocu diye hapse tıkarlarken, Bankasya’yı yönetenlerin devlette hangi görevlere getirildiğini, milletvekili yapıldığını, rektör yapıldığını anlatıyor.



Tüpçü’yü anlatıyor, tüpçü’nün babasını anlatıyor, boğularak öldürülen Rum vatandaşımız Yorgo Papadopulos’u anlatıyor, imar oyunlarıyla kamu bankalarının hortumlandığını anlatıyor, Türk basınının amiral gemisinin aşk gemisine döndüğünü anlatıyor, bu memlekette kimlere özel tahsisli plakalar verildiğini anlatıyor.



Mutaassıp ayaklarına yatıp, lgbti düşmanı yayınlar yapanların, aslında lgbti’nin hasosu olduğunu gösteriyor.



90’ların başından bugüne kadar, görmek istemeyen gözlere bile projektör tutuyor... Özellikle son 10 yıldır, Türkiye’ye üşüşen karanlık oligarkları, memlekette fink atan küresel karaparacıları, vatandaşlık verilen ithal mafyayı, halının altına süpürülen suikastları, Güney Amerika’dan vızır vızır gelen uyuşturucu gemilerini, kirli siyasetçileri, kokain baronlarını, narkotik marinalarını, çökülen otelleri, yasadışı bahis casinocularını, akaryakıt kaçakçılığını, silah ticaretini, çantacı gazetecileri anlatıyor, bunları anlatmasın diye kendisini öldürmek için Sırp ve İranlı tetikçiler kiralandığını anlatıyor, dindar nesil ayaklarına yatan arkadaşların her türlü kepazeliğini deşifre ediyor, suratlarına vuruyor.



Kırmızı başlıklı kız gerçeğini anlatıyor... “Milletçe, kırmızı başlıklı kız masalındaki kırmızı başlıklı kızın durumuna düşürüldük, sahtekar gazetecilerin televizyonlarda anlattığı masallara kanmayın, sizler bu masaldaki kırmızı başlıklı kızsınız” diyor.



Sedat Peker’in bu vahim iddialarını araştıracak savcı beklenirken, tam tersine... Sedat Peker’e dava açmaları için savcılara baskı yapıldığı, hatta, Sedat Peker’e kumpas kurulmasını kabul etmeyen namuslu savcının terfi tenzille sürüldüğü haberi ortaya çıkıyor.



Sedat Peker’in iddiaları niye hukuken soruşturulmuyor diye soran gazetecilere, suçu ve suçluyu övmekten dava açılıyor, savcılıklara çağrılıyor, karakola çekiliyor, milyonluk tazminat davaları açılıyor.



İtalya’da olduğu gibi, alt tarafı bir nafaka davasından neler çıkarılıyor.

Türkiye’de neler neler ortaya çıktı, hâlâ gık çıkmıyor.



Görünen o ki...

Temiz eller yetmez.

Türkiye’ye artık temiz lağım operasyonu gerekiyor!