Memlekette o kadar çok rezalet yaşanıyor ki, o toz duman arasında Akp bakanı Veysel Eroğlu’nun tarihi itirafı gargaraya geldi.

20 yıldır tek başına Türkiye’yi yöneten iktidarın bakanı açık açık “kırsalda çok çocuk var, bunlar okumak için değil, laf olsun diye geliyorlar, sınavlarda puanları bunlar düşürüyor” dedi.



Köy çocukları olmasa, eğitim gayet iyi yani!



Halbuki...



Varlığıyla onur duyduğumuz Profesör Mehmet Haberal, Rize’nin Subaşı köyü’nden geldi, ders kitabını okumaya çalıştığı cılız mum ışığından, odun ateşi ışığından, lazer ışığı seviyesine yükseldi.

Süleyman Demirel, Isparta’nın İslamköy’ünden geldi, tek odalı tezek sobalı köy ilkokulundan, devletin zirvesine çıktı.

Kamer Genç, Tunceli’nin Ramazanköy’ünden geldi, “Atatürk ve Cumhuriyet sayesinde okudum, Atatürk ve Cumhuriyet sayesinde milletvekili oldum, Atatürk olmasaydı kul’a kuldum” diyordu.

Fakir Baykurt, Burdur’un Akçaköy’ünden geldi, onu orada ırgat olarak bırakmayan, çaresizliğe terketmeyen eğitim sistemi sayesinde, memlekete armağan oldu, Türk edebiyatının efsanesi oldu.

Berkant, kerpiç haneli köy çocuğuydu, Ankara’nın Hasanoğlan köyü’nde doğdu, köy enstitüsünde okudu, bir şarkısın sen, ömür boyu sürecek, dudaklarımdan yıllarca düşmeyecek dedi, öyle oldu.

Pandemide mesela, canımızı kurtarmak için can kulağıyla dinlediğimiz profesörlerden Mehmet Ceyhan, köy enstitüsü mezunu öğretmen babanın oğlu olarak, Elazığ’ın Hıdırbaba köyü’nden geldi.

Geçen ay kaybettiğimiz, Türk sinemasının Jön Türk’ü Cüneyt Arkın, Eskişehir’in Karaçay köyü’nden geldi.

“Kırsalda çok çocuk var, bunlar okumak için değil, laf olsun diye geliyorlar” diyen Veysel Eroğlu, Afyon milletvekili... Türk sanayisinin duayenlerinden Asım Kocabıyık, tam olarak Veysel Eroğlu’nun söylediği gibi, Afyon’un kırsalından, Tazlar köyü’nden çıktı geldi.

Ekrem İmamoğlu, Trabzon’un Cevizli köyü’nden geldi.

Bağlamanın yüreği, benim canım Arif Sağ, Erzurum’un Dallı köyü’nden geldi.

Ömrünü klasik müziğin tanınmasına, sevilmesine adayan Hikmet Şimşek, Siirt kırsalından Pervari’den geldi.

Ekran tartışmalarında nalıncı keseri gibi kendine yontmaya çalışanlara bıkıp usanmadan hukuk dersi veren Profesör Ersan Şen, Nevşehir Avanos’un kırsalından Çalış beldesinden geldi.

Nobel ödüllü gururumuz Profesör Aziz Sancar, Mardin kırsalından, Savur’dan geldi.

Elinde aydınlanma meşalesiyle zifiri karanlığın üstüne yürüyen adam, Profesör Yaşar Nuri Öztürk, Trabzon’un Fındıcak köyü’nden geldi.



Sayısız örnek var böyle.

Eğitimde fırsat eşitliği sayesinde sıçrama yapan, memlekete damgasını vuran köy çocukları, sayfalara sığmaz.



Çünkü... Atatürk vizyonuyla, İsmet İnönü himayesinde Köy Enstitüleri’ni kuran milli eğitim bakanımız Hasan Ali Yücel, Cumhuriyet’in eğitim kavramına bakışını şöyle tarif ediyordu...

“Vatanın dağlarında bayırlarında kırlarında, hatta en ücra yerlerinde, kendi başına açıp solan çiçek bırakmayacağız.”



Ama şimdi bakıyoruz...

“Kırsalda çok çocuk var, bunlar okumak için değil, laf olsun diye geliyorlar, sınavlarda puanları bunlar düşürüyor” filan deniyor.



Köy çocuklarına “çiçek” gözüyle bakan Cumhuriyet vizyonundan, köy çocuklarını “yük” olarak gören zihniyete savrulduk.



Akp bakanının bizzat itiraf ettiği gibi, köy çocuklarını şehirdeki yaşıtlarıyla rekabet edemez hale getirdiler.

Mehmet Haberalların Aziz Sancarların Fakir Baykurtların Cüneyt Arkınların Yaşar Nuri Öztürklerin yetişebilmesini imkansız hale getirdiler.



Akp döneminin memlekete açtığı en derin yaralardan biri nedir derseniz... Budur.



“Dindar nesil” yetiştireceğiz diyerek, kırsaldan oy istediler.

Kırsalda “kayıp nesil”e maloldular.