Geçen yıl kurban bayramında birbirimize mutlu bayramlar dilerken, dolar 8.4 liraydı.

Benzinin litresi 7.8 liraydı.

Antalya’da Marmaris’te Bodrum’da orman yangınları çıkmamıştı, dünyanın en çok makam uçağına sahipken, yangın söndürme uçağımız olmadığı için ormanlarımızı dokuz gün boyunca söndüremeyeceğimizi, 250 bin futbol sahası büyüklüğündeki ormanlarımızın kül olacağını henüz bilmiyorduk.

Asrın liderimiz henüz, Elazığ’da depremzedelerin kafasına, Rize’de selzedelerin kafasına, Marmaris’te yangınzedelerin suratına “al keyif çayı iç” diye çay poşetleri fırlatmamıştı.

Akpli belediye başkanları henüz “Toki yirmi yıl ödemeli evler yapacak, orman yangınında evleri yanmayan vatandaşlar, keşke bizim evimiz de yansaydı diyecekler” dememişti.

Milli eğitim bakanı Ziya Selçuk’tu, henüz kovulmamıştı.

İran sınırından yürüye yürüye Afgan taburları girmeye başlamamıştı, kamyon kasalarından şehirlerimize boşaltılmıyorlardı henüz.

Aralarında, varlığında onur duyduğumuz Çetin Doğan’ın da bulunduğu 80 yaş üstündeki emekli generallerimizi sahte 28 Şubat belgesiyle henüz hapse atmamışlardı.

Ferhan Şensoy yaşıyordu.

Cumhuriyet bilgesi Profesör Doğan Kuban yaşıyordu.

İşsizlik azaldı denirken, sadece 12 kişilik temizlik işleri kadrosuna yarısı üniversite mezunu 14 bin kişi başvurmamıştı.

17/25 kepazeliğinde istifa ettirilen şehircilik bakanı Erdoğan Bayraktar henüz dobra dobra itiraflarda bulunmamıştı, “tapeler a’dan z’ye doğru, reis beni hırsız çuvalına koydu, halbuki bende para yakalanmadı, beni öbür bakanlarla aynı çuvala koyunca, beni de hırsız diye tasvir ediyorsun” dememişti.

Abd’de itirafçı olan Rıza Sarraf’ın Aaron Goldsmith adını aldığını henüz duymamıştık.

Türkiye henüz kara parada gri listeye alınmamıştı, Uganda’yla Nikaragua’yla henüz aynı sınıfa konmamıştık.

Asrın liderimiz “faiz sebep enflasyon neticedir” dememişti, henüz “ben ekonomistim, ekonominin kitabını yazdım” dememişti.

İnsanlarımız ucuz ekmek kuyruğunda bekleşmiyordu.

Akp milletvekilleri “paranız yoksa, şu yolların güzelliğine bakın, gözünüz gönlünüz açılır, zam yapılıyor ama mini mini yapılıyor, peygamber efendimiz de midesinin üçte birini boş bırakırdı, kuru ekmek yiyorlarsa aç değillerdir” dememişti.

“Ekonomik sıkıntı çekiyorsak, iki kilo yerine yarım kilo et alın, domatesi iki kilo almayın, iki tane alın” diyen Akp milletvekili, henüz “milletvekili maaşım yetmiyor” dememişti.

Asrın liderimiz henüz “nankör bunlar nankör, iş arayana ekmek var, yan gelip yatarak para istiyorlar, yok öyle” dememişti.

Ankapark denilen çakma Disneyland’a 801 milyon dolar döktükleri henüz ortaya çıkmamıştı.

50 milyon dolarımız yok diye tank fabrikamızı Katar’a verirlerken, meğer Ankapark’a 50 milyon dolara teleferik kurdukları ortaya çıkmamıştı.

Lütfi Elvan henüz kovulmamıştı, Nureddin Nebati henüz hazine bakanımız olmamıştı.

Kur korumalı mevduat adıyla Türk doları icat edilmemişti, kur farkı garibanların sırtına yüklenmemişti.

Askıda ekmek, boş baklava, çıkma sebze, dünkü simit kavramlarıyla henüz tanışmamıştık, ayçiçek yağı bardakla, şeker kotayla satılmıyordu.

Asrın liderimiz “ben her akşam manda yoğurduna Medine hurması doğrarım, üstüne kestane balı dökerim, bunu yerim, tavsiye ederim” dememişti.

Elektriğe yüzde 125’le, tarihte ilk kez üç haneli zam yapılmamıştı.

Doğalgaz trafiğini yönetemedikleri için, sanayimiz günlerce elektriksiz kalmamıştı.

Alt tarafı kar yağdığı için, İstanbul Havalimanı’nda dünya çapında rezil rüsva olmamıştık.

Isparta bir hafta boyunca karanlıkta kalmamıştı.

Sedef Kabaş atasözü yüzünden hapse tıkılmamıştı.

Fatma Girik yaşıyordu.

301 madencimiz morgta yatarken, yerlerde sürükledikleri madenciye öldüresiye hınçla tekme atan yusuf yerkel’i henüz Almanya’ya konsolosluk ataşesi olarak gönderip, altı bin euro maaş bağlamamışlardı.

Chp’ye “dinsiz” diyen Diyanet sendikası başkanı ve Yargıtay mescidi imamı Mehmet Ali Güldemir “alkollü araç kullanırken” yakalanmamıştı.

Yetmez ama evet referandumunda, Pkk açılımında Akp’yi canı gönülden destekleyen Sezen Aksu, dini değerleri aşağıladığı iddiasıyla Akp tarafından linç edilmemişti.

Yandaş medyacı İkbal Gürpınar, “15 Temmuz’u kesinlikle Suriyeliler sayesinde kazandık, feci bir kuraklık olacaktı, meteoroloji duyurmuştu, Suriyeliler geldi, yağmur üstüne yağmur yağdı” dememişti.

Binali Yıldırım henüz “1.5 milyar din kardeşimizin sorumluluğu bize ait” dememişti.

Akp milletvekilinin oğlu, babasının Tbmm araç kartını, 48 bin dolara Suriyeli işadamına satmamıştı.

Asrın liderimizin sarayından sadece bir ay içinde 298 koli oyuncak çalındığı ortaya çıkmamıştı.

Asrın liderimiz henüz “köy enstitüleri milletin değerlerine karşı ideoloji yükleme aracı haline geldiği için kapatıldı” dememişti, bunu dediği gün, üniversite öğrencisi bir köy çocuğu olan Enes, tarikat yurdunun yedinci katından atlayarak canına kıymamıştı.

“Tayyip Erdoğan’a teşekkür edilmediği için depremler oluyor” diyen arkadaşı, Türkiye Uzay Ajansı’na başkan müşaviri yapmamışlardı.

Abdülhamid Gül henüz kovulmamıştı.

Bekir Bozdağ gene adalet bakanı yapılmamıştı.

Asrın liderimiz, dokuz yaşındaki çocuğu miting kürsüsüne çıkarıp, mikrofona söyle diyerek eline mikrofon tutuşturup, Chp genel başkanına hain diye bağırılmasını gevrek gevrek gülerek seyretmemişti.

Aynı günlerde, aynı asrın liderimize hakaret ettiği iddiasıyla 14 yaşındaki bir çocuğumuz evinden polisle aldırılıp, karakola çektirilip, savcıya götürülüp, üç yıla kadar hapsi istenmemişti.

Ukrayna’da savaş çıkmamıştı.

Dünyanın en bereketli topraklarında yaşarken, dünyanın en fazla buğday ithal eden ülkesi olduğumuz, buğdayın yüzde 78’ini Rusya’dan, yüzde 10’un Ukrayna’dan aldığımız ortaya çıkmamıştı.

Maden şirketlerine, maden sahalarında istedikleri kadar zeytin ağacı kesme yetkisi verilmemişti.

Asrın liderimiz, hekimlere “gidiyorlarsa gitsinler” diye kapıyı göstermemişti.

Hatay büyükşehir belediye başkanı Lütfü Savaş “Hatay elden gidiyor, acil önlem alınmazsa 12 yıl sonra Hatay belediyesinin Suriyeli başkanı olacak, Hatay’da ithalat, ihracat, altın ticareti Suriyelilerin eline geçti” diye alarm vermemişti.

Türkiye’yi pazarlayan hazine bakanımız, yabancılara garanti vererek “rahat olun, problem yaşarsanız bürokrasiyi alaşağı ederiz” dememişti.

O güne kadar “bu köprüleri bu tünelleri devletin kasasından bir kuruş bile çıkmadan yapıyoruz” diyen asrın liderimiz, “buralar biliyorsunuz yap-işlet-devret, eğer buradan aldığı aylık bedel yüklenici firmanın aleyhineyse, aradaki farkı kim ödeyecek, onu devletin kasasından biz ödeyeceğiz” dememişti.

“Beşli çete” demek, henüz yasaklanmamıştı.

Van münüts dediğimiz İsrail’le henüz sarmaş dolaş olmamıştık.

Şerefsiz dediğimiz Birleşik Arap Emirlikleri prensiyle kucaklaşmamıştık.

Katil dediğimiz Suudi prensini sarayda fasılla ağırlamamıştık.

Dünyanın en büyük 17’inci ekonomisiyken, şahlana şahlana 23’üncü sıraya düştüğümüz ortaya çıkmamıştı.

İçerde bir saniye tutulması bile insanlık suçu olan Osman Kavala’ya müebbet verilmemişti.

En ufak bir çıkarı olmadan, Soma’da Aladağ’da Çorlu’da Hendek’te Validebağ’da Gezi’de, gönüllü olarak halk için mücadele eden avukat Can Atalay’a 18 yıl hapis cezası verilmemişti.

Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Yiğit Ali Ekmekçi, Tayfun Kahraman’a 18’er yıl hapis verilmemişti.

Sayın ahalimiz henüz “kutsal” diyerek, Ayasofya’nın impatorluk kapısını yememişti.

İçişleri bakanımız Süleyman Soylu henüz Ümit Özdağ’a “hayvandan aşağı, Soros çocuğu” dememişti, Ümit Özdağ “erkeksen beni bakanlığın önünde bekle” deyince de, saklanmamıştı.

Chp İstanbul il başkanı Canan Kaftancıoğlu’na siyaset yasağı getirilmemişti.

Tarım bakanı Bekir Pakdemirli henüz kovulmamıştı.

Asrın liderimiz “Japonların atasözü vardır, düşmanınız dahi olsa iplikle bağı sıkı tutun, koparmayın, gün gelir o bağ size lazım olur” dememişti, Japonların böyle bir atasözü olmadığı ortaya çıkmamıştı.

Sivas’ta hiç utanmadan, Aşık Veysel’in adını silmemişlerdi.

Atatürk Havalimanı’nın pistlerini henüz kırmamışlardı.

Asrın liderimiz millete “sürtük” dememişti.

Hazine bakanımız “bizim sistemimizde dar gelirliler hariç herkes kâr yapıyor” dememişti.

Altı milyar dolarlık jelibon rezervi henüz bulunmamıştı.

Fırat Nehri’ne siyanür dökmemişlerdi.

Cüneyt Arkın yaşıyordu.

Asrın liderimiz henüz “İsveç ve Finlandiya ben başta olduğum sürece Nato’ya giremez, asla evet demeyiz” dememişti, henüz evet dememiştik.

Kadına yönelik şiddeti protesto eden kadınlara bibergazı sıkmamışlardı.

Sağlıkta şiddeti protesto eden hekimlere bibergazı sıkmamışlardı.

Sedat Peker henüz iki aydır olağanüstü açıklamalar yapıyordu, servetinin kaynağı belirsiz karanlık oligarkların, devletin zirvesinde itibarlı işadamı muamelesi yapılan küresel karaparacıların, üstü örtülen suikastların, uyuşturucu gemilerinin, kokain baronlarının, casinocuların, kirli siyasetçilerin henüz çok küçük bölümünü anlatmıştı, henüz Mehmet Cengiz’i afişe etmemişti mesela, tüpçü’nün marifetlerini anlatmamıştı, ahlak bekçiliği yapan sayın medyamızın aslında ahlaksızlığın en önünde bayrak taşıyıcısı olduğunu kanıtlamamıştı, “dindar nesiliz” diyen arkadaşların memleketi kanalizasyona çevirdiğini henüz bu kadar bilmiyorduk.



Geçen kurban bayramındaki mutlu bayramlar dileklerimizin neticeleri bunlar oldu.



Bana sorarsanız, bu kadar mutluluğa dayanacak halimiz kalmadı... Bu kurban bayramında mutluluk dilekleri çıtasını biraz düşürmekte fayda var, cümleten makul bayramlar dilerim.