“Hepimize geçmiş olsun,

atlattık bu kışı da burnumuz kanamadan

sıkıntımız kalmadı soğuktan yana...

Çoluk çocuk sokaklara dökülecek,

arkasına düşecek,

mahalleye şarkılarla giren kiraz sepetlerinin” diye yazmış Rıfat Ilgaz.



“Mendilimin içindeki kirazdır

mendilimin içi kiraz

bilmem ki, ne desem, yaz mutluluğu” diye tarif etmiş Edip Cansever.



“Söylemeliyim,

yok, yok, meydanlarda bağırmalıyım

bu küçük güllerin buram buram tüttüğü Anadolu şehri kahvesinde

kiraz mevsiminin

sevişme vakti olduğunu” demiş, Sait Faik.



Pazara gittim dün.

Kiraz 50 lira.

Sevişmezsek kaça olur diye sordum?

Pazarcı arkadaş tuhaf tuhaf baktı suratıma, 50 lira diyebildi...

Yani sevişsek de sevişmesek de kiraz aynı para mı diye sordum?

Sevgili eşim kolumdan tutup çekerek sürükledi beni, seni pazara getirende kabahat dedi.



Dünyanın en çok kiraz üreten ülkesiyiz, dünya birincisiyiz ama... Dünyada en az kiraz yiyebilen çocuklar, bizim çocuklarımız.



Yaz mutluluğuyla kiraz sepetlerinin peşinden sevinçle koşuşturan çocuklarımızın, bugün artık kiraz tezgahlarının önünden yutkunarak geçmesinden utanmıyor mu bu ülke?



Karpuza baktım.

Şöyle orta büyüklükte, 90 lira.



O anda, en sevdiğim bebeklik fotoğraflarımdan biri geliverdi aklıma... Sene 1965, henüz beş aylık filanım, ailece Diyarbakır’dayız, Karayolları’nda görevli dedemi ziyarete gitmişiz, hep birlikte piknik yapıyoruz, bir Diyarbakır karpuzunu ortadan ikiye kesmişler, yarısının içini oymuşlar, tülbent serip beni içine yatırmışlar, yarım karpuz kundak gibi olmuş, gölgede püfür püfür uyuyorum.

Dar gelirli sofralarında bile mutlaka bulunurdu çünkü karpuz... En garibanımız bile alabilirdi, boldu, ucuzdu, benim fotoğrafta olduğu gibi, alınırken en büyüğünden alınırdı, bir karpuz günlerce yeterdi.



E şimdi, karpuz değil, karpuzcuk ebatlarında bile, 90 lira.

Dünyanın en çok karpuz üreten ikinci ülkesiyiz güya.



Dünyanın en çok kavun üreten ikinci ülkesiyiz aynı zamanda.

Nazım Hikmet mesela, “her günüm mis gibi dünya kokan bir kavun dilimi / senin sayende” demişti.

“Somunu yitik bir vida, düştü düşecek yüreğim / bir an önce gel buraya, karpuz kavun yiyelim” demişti, Metin Altıok.

“Kamyonlar kavun taşır / ve ben boyuna onu düşünürdüm” diye yazmıştı Cahit Külebi.

Mazide kaldı hepsi.

Kavun karpuz eskiden pazarlara hakikaten kamyonla gelirdi, şimdi anca kamyonetle geliyor, buna rağmen, hava kararıyor bitmiyor.

Alabilen yok.



“Dutlar düşüyor pıtır pıtır, yaz geldi paldır küldür” demiş, Can Yücel.

Dalından pıtır pıtır düşen dut bile paldır küldür fiyatla, 80 lira.



Dünyanın en çok çilek üreten üçüncü ülkesiyiz.

Dünya çapındaki bolluğumuza rağmen, al alabilirsen, 25 lira.



Kiraz dudaklım

Üzüm gözlüm

Elma yanaklım

Meyveye aşığız...

Çin, Hindistan, Brezilya ve ABD’nin peşinden, dünyanın en fazla meyve üreten beşinci ülkesiyiz, Avrupa’nın birincisiyiz.

Gel gör ki... Dünyanın meyvesini üretip, kişi başına tüketimde, Avrupa’da en az meyve yiyebilen milletiz!



Şu güzelim pazar günü, pazar etiketleriyle canınızı sıkmak istemezdim ama, Turgut Uyar’la bitireyim bari... “Sanırım bu gelen hüzünlü bir yaz olacak / öyle ki, bütün akşamları hüzünlü / dutları ve karpuzları kavruk / sevgilim, dutları ve karpuzları kavruk...”