İngiliz kuklası Vahdettin’le damat Ferit’in Heyet-i Nasiha’sı vardı, nasihat heyetiydi... Şehir şehir dolaşıyorlar, ahaliyi ikna etmeye çalışıyorlardı, işgale direnmeyin diyorlardı, işgalin geçici olduğunu söylüyorlardı, büyüklerimiz ne diyorsa onu yapın diye nasihat ediyorlardı. Sayın ahalimiz sükunet içinde kalırsa, “muhabbetin temin edileceğini, nifakın yok edileceğini” söylüyorlardı.

Nifak dedikleri, Kuvayı Milliye’ydi, işgal güçlerine kuzu kuzu teslimiyet gösterin, sakın Kuvvacılara katılmayın diyorlardı.

Milli şuuru uyuşturmaya çalışıyorlardı.

Kurtuluş Savaşı’nın sonunda yurtdışına kaçtılar, kimisi Yunanistan’a gitti, kimisi Fransa’ya, kimisi İngiltere’ye sığındı.



Pkk açılımı yapıldı.

Günahlarına günah keçisi arıyorlardı.

Bugünün sarayı, o günün sarayıyla aynı taktiği uyguladı.

Tıpkı nasihat heyeti gibi, akiller heyeti kurdular.

Şehir şehir dolaştırdılar, terörle mücadeleden vazgeçip, terörle müzakere etmek için ahaliyi ikna etmeye çalıştılar, “çözüm sürecini hayvanlar bile anladı, bazıları hâlâ anlamıyor” dediler, Apo’yu barış güvercini ilan ettiler, Pkk’yı sivil toplum örgütü gibi sundular.

Hangi televizyon kanalı açsak, akiller vardı, saray ne istiyorsa onu söylediler, saraya kefil oldular, millete garanti verdiler.

Milli şuuru uyuşturmaya çalıştılar.

Netice?

Saray bunları kullanılmış kağıt mendil gibi fırlatıp attı.

İnsan içine çıkamaz hale geldiler.

“Bizi kullandılar, hepimiz kandırıldık, bütün olanlar kandırmacaydı, artık ailem bile beni vatana ihanetle suçluyor, akrabalarım benimle telefonda bile görüşmüyor, akil falan değildik, akil adamlık filan yoktu, lüzumsuz adamlardık, aklımızı kullanmıyorduk, konu mankeniydik” diye itiraf ettiler.



Covid çıktı.

Günahlara günah keçisi aranıyordu.

Saray yine aynı taktiği uyguladı.

Tıpkı nasihat heyeti gibi, tıpkı akiller heyeti gibi, bilim kurulu kuruldu.

Ekran ekran dolaştırdılar, ana haber bültenlerinde, tartışma programlarında, kadın programlarında, 24 saat onlar vardı.

Saray ne istiyorsa onu söylediler.

Fahrettinden masallara kefil oldular.

Millete garanti verdiler.

Gerçek hasta sayısını, gerçek ölüm sayısını kamufle ettiler, insanlarımızı tabutla gömüp, üstüne kireç attılar, doğal ölüm dediler, virüse karşı konut kredisi verdiler, hem “evde kalın” hem “işe gidin” dediler, yaşlılara kolonya dağıtacağız dediler, salgını kontrol altına aldık dediler, salgınla mücadelede destan yazdık dediler, yerli ilaç ürettik dediler, dut pekmezi yiyin dediler, köme yiyene korona bulaşmaz dediler, kar yağışı koronayı öldürür dediler, dünyanın en iyi hastanelerine sahibiz dediler, Almanya şehir hastanelerimizi kıskanıyor dediler, sağlık sistemi çöken ABD’ye tıbbi yardım yaptık dediler, milyonlarca insanı belediye otobüsleriyle metroyla toplu taşımayı serbest bırakıp, parktaki bankta tek başına oturmayı yasakladılar, restoranlara gitmeyi serbest bırakıp, restoranda müziği yasakladılar, penceresi bile olmayan alışveriş merkezlerini serbest bırakıp, açık havada piknik yapmayı yasakladılar, vatandaşa haber vermeden sokağa çıkma yasağı ilan ettiler, vatandaşı geceyarısı alışveriş için sokaklara döktüler, 65 yaşındakilere sokağa çıkma yasağı koydular, bu yasak dünyanın en saçma kararı olduğu için, bütün dünyada sadece Türkiye’de uyguladılar, lebaleb kongreler yapıp, salgınla mücadele ayaklarıyla 19 Mayıs’ı 23 Nisan’ı 30 Ağustos’u yasakladılar, henüz kimseye bulaşmamışken okulları kapatıp, ölümler patladıktan sonra okulları açtılar, Türk milletini Çin aşısına mahkum ettiler, Çin aşısının yüzde 100 etkili olduğunu söylediler, Biontech’in işe yaramadığını söylediler, Almanya bizim Çin aşımızı kıskanıyor dediler, ulusal çıkarları korumak için pozitif çıkanları açıklamıyoruz dediler, üç kuruşluk tırışkadan maskeyi dağıtamadıkları halde, günde iki milyon kişiye aşı yapacaklarını söylediler, hidroksiklorokin ilacını kullandığımızı övüne övüne anlattılar, erken davrandık bu ilaçtan bir milyon kutu depoladık dediler, dünyada kimsenin akıl edemediğini, sayın hükümetimizin akıl ettiğini anlattılar, filyasyon ekiplerinin eline tutuşturup, millete içirdiler, bu ilacın kalpten ölümlere yolaçtığı ortaya çıktı, bu ilacı yasakladılar, gümbür gümbür başlattılar, sessiz sedasız durdurdular.

Bilim kurulu bunların hepsine onay verdi.

Biliminsanı olarak millete gerçekleri anlatacaklarına, sarayın borazanı oldular.

Salgını yönetmediler, algıyı yönettiler.

Gözümüzün içine baka baka yanlış’a doğru dediler.

Milli şuuru uyuşturmaya çalıştılar.

Netice?

Bırak ekranlara çıkmayı, insan içine çıkamaz hale geldiler.

“Bugüne kadar alınan kararları biz vermedik, biz hiç karar filan almadık, bizim yetkimiz yok” diye itiraf ettiler.

Bilim kurulu değil “ne biliim abi” kurulu olduklarını itiraf ettiler.



İtiraf ettiler ama...

Bilim kurulu sessiz kaldığı için, pandemi döneminde, Kurtuluş Savaşı’ndan daha fazla sayıda insanımız hayatını kaybetti, terörle mücadeleden daha fazla sayıda insanımızın hayatını kaybetti.

Sıradan insanlar açısından, bilim kurulunun sonuçları, nasihat heyetinden, akiller heyetinden çok daha ağır oldu.



Ve en son...

PCR testi zorunluluğu kaldırıldı.



Bana sorarsanız, nihayet ilk defa doğru karar alındı...

Çünkü, hâlâ bunların önlemlerinden medet umanların PCR testi yaptırmasına gerek yok, zeka testi yaptırılması lazım!