Dingonun ahırını eminim izlemişsinizdir... Kapalıçarşı’nın kapısında çatışma çıktı, iki esnaf grubu dakikalarca birbirlerine ateş etti, cayır cayır sıktılar, biri polis yedi kişi yaralandı, yaralı polisi karga tulumba sürüklediler, bir başka polis tabancasını kaptırdı, polisin tabancasını kapan esnaf karşı tarafa şarjörü boşalttı, polisin tabancasına bile sahip çıkamayacak durumda olmasını boşver, tabancayı kapan herif polisten bile iyi ateş ediyordu, bir başka polis o kadar paniklemişti ki, şaşkınlıktan elinde pet şişe suyla koşuşturuyordu.



Ömrü boyunca bir tek güvenlik makalesi bile okumayan içişleri bakanımız seyretti mi bilmiyorum... Polislik mesleğinin liyakat istediğini, bu işin televizyondaki tırışkadan polis dizilerine benzemediğini kanıtlayan, acınası bir hadiseydi.

Belinde silahla dolaşan tiplerin, artık devletin polisini bile sallamadığını, polis oradayken bile çıkarıp ateş edebilecek cesarete sahip olduklarını, polisin elindeki silahı kapacak kadar cüretkar olduklarını, hatta polisin suratına ana bacı küfür edebilecek kadar tehditkar olduklarını gösteren, “bu devletin gücü sadece düzgün insanlara mı yetiyor” diye düşündürten, hazin bir hadiseydi.



(Gazetecilik yaşantımız maalesef namlu gölgesinde geçtiği için, hayatın kıymetini bilecek kadar ölüm, özgürlüğün kıymetini bilecek kadar hapishane gördüğüm için, ateşli silahlara karşı mesleki refleksim var... Bu vesileyle, testi kırılmadan yazayım.)



Dikkatinizi çekmiştir mutlaka, özellikle pandemi döneminde neredeyse bütün sektörler küçüldü, sadece bir sektör hormonlanmış gibi büyüdü, atış poligonu sektörü.



Şehirlerde adeta mantar gibi türediler.

Sayfiye beldelerimizde bile peşpeşe açılıyorlar.



Tabancayla sınırlı değil, otomatik silahlarla atış yapılıyor, arzu edene ileri atış teknikleri öğretiliyor, tamir/bakım eğitimi veriliyor.

Güya 18 yaş sınırı var ama, 18 yaşından küçükler ebeveynleriyle girebiliyor; 15 yaşında bir çocuğun mesela, tekel büfesine gidip bira alması yasak ama, poligona girip takır takır ateş edebiliyor.

Üyelik gerekmiyor, kafana göre, gör, gir.

Silah ruhsatı gerekmiyor, poligon envanterinden beğendiğin silahı seçiyorsun, istediğin kadar mermi alıyorsun; mermi fiyatları silahına göre, tanesi beş liradan başlıyor, 30 liraya kadar gidiyor.



Gelelim zurnanın zırt dediği yere...



Mesleki merakla İstanbul’daki atış poligonlarını geziyorum.

İşini düzgün yapanları, düzgün işletmeleri elbette tenzih ederim...

Ama, özellikle bazı semtlerdeki atış poligonlarının tıklım tıklım Suriyelilerle dolu olduğunu görüyorum.



Ateşli silahların onay makamı olan, kimin silah ruhsatı alabileceğine, kimin silah taşıyabileceğine karar veren İstanbul valiliği mesela...

Bazı semtlerdeki atış poligonlarında otomatik silahlarla atış talimi yapanların “gerçek” kimlik bilgilerini kontrol ediyor mu?



Müşteri getiren taksilere komisyon veren poligonlar var.

Taksiciler bile biliyor kimlerin geldiğini...

Peki, sayın yetkililerimiz, atış poligonlarına arkadaş grupları halinde gelenlerin, özellikle gruplar halinde gelen mültecilerin ikametgah adreslerini kontrol ediyor mu?



Ekrem İmamoğlu’nu mobese’yle takip edenler, atış poligonlarına girip çıkanların kim olduğuna bakıyor mu?



“Gariban” denilen mültecilerin, cayır cayır yaktıkları mermilerin parasını hangi gelir kaynaklarıyla ödedikleri takip ediliyor mu?



Kendi ülkesinde savaş var diye kaçan mülteciler, kaçtıkları ülkede niye atış talimi yapar birader?



Bu aralar pek moda ya, o açıdan soruyorum... Sadat’a çalışan emekli askeri personellerin sık sık görüldüğü atış poligonları var mıdır?