Çinli bilgin Feng Guifen, 19. Yüzyıl başındaki İngiltere’nin ekonomik başarısının nedenlerini araştırmış yıllarca. Dört başlık bulmuş. İnsan gücü... Üstün tarım... Halkın ve kurumların yöneticiler üzerindeki kontrolü... Sözlerle eylemlerin uyumu, yani dürüstlük...

***

İnsanız sonuçta, dürüstü de var üç kağıtçısı da! Fakat, kandırıkçılıkta bizden daha iyisi var mıdır bilemem!

2015 yılında Brezilya, Çin, Yunanistan, Japonya, Rusya, İsviçre, Türkiye, ABD, Arjantin, Danimarka, İngiltere, Hindistan, Portekiz, Güney Afrika, Güney Kore’den oluşan 15 ülkeyi kapsayan ‘dürüstlük’ deneyi yapılmış.

İnternet üzerinden gerçekleşen deneyde yüzlerce katılımcıya müzikle ilgili 6 soru yöneltilip yanıtlamaları istenmiş, doğru yanıtlara göre de dolar cinsinden minik para ödülü alacakları söylenmiş.

Deneyi tasarlayanlar özellikle ‘süre’ sınırı koymamış, deneklerden soruları kendi bilgileri ile yanıtlamaları istenmiş. Yani, “Süre sınırınız yok ama soruların yanıtlarını sağdan soldan, internetten bulup yazmayın” demek istemişler. İşte o sorular...

1- ‘Für Elise’ kompozisyonunu kim yazdı? 2- Lady Gaga’nın gerçek adı nedir? 3- Nirvana rock grubunun davulcusunun adı nedir? 4- Claude Debussy hangi yılda doğdu? 5- Standart bir modern trompette kaç valf vardır? 6- Michael Jackson’un doğduğu ABD kasabası ve eyaletinin adı nedir?

Ben hiç birini bilemedim.

Fakat, 15 ülke arasında soruların tamamına doğru yanıt verip ‘5-7 dolar arasında değişen’ ödülleri toplayanlar deneye Türkiye’den katılanlar olmuş!

Sonuncu ülke mi? Japonya...

Biz Türkler süper zeka olduğumuz için mesela, ‘trompette kaç valf var’ sorusuna ‘bilmiyorum’ demek yerine internetten bakıp şıppadanak yanıt vermişiz!

Dürüstlük deneyini tasarlayanlar 15 ülkeden gelen yanıtları gayet güzel anlamış ve analizlerden sonra şu sonuca varmış: Ortalama dürüstlük, kişi başına düşen ve toplumun refah düzeyinin ölçülmesi için kullanılan Gayrisafi Yurt İçi Hasıla ile pozitif ilişkilidir!

Entel dantelliği bırakıp neticeyi söyleyelim: Ne kadar refah o kadar dürüstlük...

***

Son bir soru daha... Bir ülkede en düşük seviyedeki gelire ne denir?

Bravo, herkes bildi: Asgari ücret!

Serbest ve de vahşi piyasada birileri, insanların yaşamlarını sürdürebilecekleri en düşük gelir seviyesinin de altında ücretler vermek isteyebilir.

Bu durumda devletler, “Hop, burası dingonun ahırı değil. Benim insanıma köle muamelesi yapamazsın” deyip duruma el koyar! Yani asgari ücret, devletin duruma el koymasıdır!

Bizim yüce gönüllü idareciler işte böyle yaptı geçen yılın sonunda, asgari ücrete el, patron milletine posta koyup, “Memleketteki ücretlerin en alt sınırı 4253 lira! Bundan azıyla geçinilmez! Vermeye kalkanı yakarım” dedi. Patronlar korkup titredi resmen(!)

Daha cüzdana girmeden eriyip gitti zam yapılan asgari ücretler ama yine de milyonlarca memur, milyonlarca emekli ve işsiz oldukları için ana-babasının tekavüt maaşına bakan insan “en az gelir bu ise devlet bize de bi el koyar herhalde” deyip, bekledi!

Boş beleş bir bekleyişti, ‘gözlerinin içine de baksalar’ bi şey olmadı...

Üç maymunu oynayan medya esnafı hariç, medyanın bir bölümünde haberler çıkıyor şimdi; memurlar, emekliler düş kırıklığına uğramış, kendilerini AKP iktidarı ve dünya lideri tarafından aldatılmış hissediyorlarmış, yapılan haksızlık karşısında isyan edecek hale gelmişler, burunlarından soluyorlarmış, pazara üç kuruşla gidip eli boş dönüyorlarmış falan filan...

Şaşırdım şahsen!

20 yıldır alışmanız, hiç olmazsa hazırlıklı olmanız gerekirdi. Hala aldanıyorsanız, suç hep aldatanda mı?

Bakın bir aynaya; yüzünü gördüğünüz kadın, gördüğünüz adamdır aldatan sizi!

Aziz Nesin taa 1982’de yazıp, ihtiyaç halinde camı kırıp okuyunuz diye bırakmış...

Boşuna övünme beni aldattın diye/ Beni kandırmak kolay/ Ben bile kandırırım/ Bulamazsam aldatacak birini/ Kendim kendimi aldatırım...

***

Aldatma, hem ilişkilerde hem de Türk Borçlar Yasası’nda resmen suç!

Aldatanlar suç işliyorsa eğer, yıllar boyunca her defasında keklenip akıllanmayan, aldanmaya devam edenler kendi çocuklarının, kendi torunlarının gözünde ne o zaman? Masum mu!