En son ne zaman gitmiştim anımsamıyorum ama babamın İzmir’deki mezarının fotoğrafını çekmişim cep telefonu ile!

Fotoğrafa baktım uzun uzun...

Mezar taşında 22 Mart 1987 yazıyor ölüm tarihi.

35 yıldır babasız yaşıyorum demek ki!

Fotoğrafa bakarken düşündüm, son yıllarda babamın yaşadığı zamanlardan daha çok konuşuyorum onunla!

Rahmetli sakin, gereksiz konuşmayı sevmeyen biriydi.

Yine öyle, yıllardır sadece dinliyor beni.

22 Mart’ta İzmir’e gitsem, babamı ziyaret etsem diye geçirdim aklımdan.

Sonra o da rahmetli oldu akrabamız Ayşe Abla’nın hep söylediği gibi, “Babama mektup mu yazsam” dedim!

Sizin gibi ben de şaşırmıştım ilk duyduğumda... Meğer, mezar ziyareti yerine uzaktan sevdikleri için dua ediyor buna da ‘mektup yazmak’ diyormuş.

Acı acı gülümsetir beni mektup yazma fikri... Ama; uzaktan, aradaki korkunç ve bilinmez boşluğu bile bile olmuyor bu işler, hissedemiyorsun değerini bilemediğin zaman parçalarını!

Ben atlar İzmir’e, babama gidebilirim ama tanıdığım biri var, o da 2019 yılının 7 Mart’ından bu yana babasız kalanlardan... Çok istemesine rağmen babasının mezarına, İstanbul’a gelemez!

Babası Ertuğrul Akbay bir kandil günü vefat ettiğinde de koşup gelememişti!

Kimsenin haberi yoktur yüreklerde kopan fırtınalardan, olanlardan. O gün cenaze törenini baştan sona canlı yayınlamıştık...

Ve o canlı yayını tek bir kişi izlemişti, rahmetlinin tabutuna omuz veremeyen, mezarına toprak atamayan oğlu!

Ben, belki 22 Mart’ta giderim İzmir’e babamı ziyarete.

Burak Akbay ise yarın, sadece mektup yazabilecek babasına!

Siz! Her haksızlıkta babaları dağ gibi yanlarında duranlar... Beklemeyin babalar gününü, bayramı, seyranı... Bugün, yarın, sabah, akşam fark etmez; kalkıp gidin babanızın yanına. Öyle havadan sudan değil, çatır çatır olan biteni konuşun! Onun ne halde olduğunu, neler düşündüğünü sorun. Kendi halinizi, çocuklarınızı bekleyen geleceği, memleketimizin halini konuşun onunla...

Susuyorlarsa, bir bildikleri vardır; sessizliklerini iyi dinleyin!