Okur... “Nedir bu Tayyip düşmanlığı? Hiç mi iyi bir şey yapılmadı bu ülkede? Anlıyorum tarafsınız da bu kadar olmaz. Bıktık... Devamlı şakşakçılık nasıl mide bulandırıyorsa, kötülemek de aynı!”


***


Okur... “Yazınızdan dolayı attığım e-maile cevaben, ‘yazı yazmaktan çok anlaşılmak daha güzel sanırım’ demişsiniz... Bu sözünüz bana Stephen Hawking’in ‘mutluluk sizce nedir’ sorusuna verdiği cevabını hatırlattı. O, ‘anlamak’ demiş! Bunu okuduğumda etrafımdakilere şöyle demiştim. Benim cevabım ‘anlaşılmak’ olurdu...”


***


Okur... “Yazınızı okudum. Vicdanı olan insanlar geride kalanları düşünmeli. Dedem demirciydi. Demir döverdi Kilis’te. Yaptığı sabanı 40 yıl kullananlarla karşılaşıp teşekkür aldığına şahit oldum. ‘Kork vicdanı olmayandan’ derdi hep. Vicdan, merhamet azaldı bizlerde, yönetenlerde...”


***


Okur... “Bugün beni de lise yıllarıma götürdünüz. Ben de o paraşüt kulesinden sizin gibi atlayıp yere çakıldım. Güzel yıllardı. Şimdi Amerika’da yaşıyorum ve Türkiye’nin halini üzüntü ile izliyorum. İnşallah kısa sürede güzel günler gelir...”


***


Okur... “Merhaba. Birkaç aydır okuyucunuz oldum. Lütfen biraz daha kısa yazmaya çalışın!”


***


Atatürk konulu bir yazıdan sonra okur... “O ölmedi, çünkü ilahlar ölmez! Tapınmaya devam edin! İla Cehennemüzzümera... (cehenneme kadar yolun var)”


Okura yanıt... “Merhaba. Zaman yaratıp ‘hakaret-alay’ bile olsa yazmanız güzel. Düşman değiliz! Belki, bir yerlerde karşılaştık, ben size adres sordum. Siz tarif ettiniz! Keşke bir selam verseydiniz!”


Okurun yanıtı... “Fikirlerimiz ayrı olsa da çok nezaketli yazmışsın! Ben nezaketli insanları severim. Bir gün karşılaşmak dileği ile Allah’a emanet olun...”


***


Okur... “Fasulyenin faydalarını yaz, bu yazdıkların hikaye oldu...”


Okura yanıt... “Siz, fasulyenin faydasına razıysanız olur, bir ara yazmaya gayret ederim. Sağlıkla beslenebileceğiniz günler dilerim.”


***


Okur... “Yazılarınızı okuyorum. Fakat bugünkü başlığı görünce, okumadım! Söz konusu başlık: 7 Eylül’de başka absürtlük olur mu? Absürt İngilizce’den çalma bir kelimedir. Gayet güzel Türkçe karşılıkları var. Akıl dışı, saçma gibi... Kullanabilirdiniz! Ben Amerika’da yaşıyor ve öz Türkçe kullanabiliyorsam, Türkiye’de yaşayanlar neden kullanmıyor?”


***


Okur... “Yazınızı gözlerim yaşararak okudum. Ne oluyor bizlere, insanlar birbirine düşman gibi bakıyor. Polis memuruyum, inanın insanlar barut fıçısı. Allah sonumuzu hayır eylesin.”


***


Uzun bir yazışmanın ardından okurdan gelen yanıt... “Mesajıma verdiğiniz cevapla beni utandırdınız; kabalığım için özür dilerim! Selamlar.”


***


Bugün 9 Şubat...


Bir yıl önce dolar 7, euro 8.5 liraydı. 1 gram altın 421, çeyrek altın 688, Cumhuriyet altını 2 bin 811, simit 2 liraydı... Maaşla temel gıda alınıyor, ucu ucuna da olsa elektrik, doğalgaz faturası ödeniyordu.


Bir yıl geçti... Dolar 13.6, euro 15.5, 1 gram altın 797, çeyrek altın bin 312, Cumhuriyet altını 5 bin 225, simit 3.5 lira oldu! Maaşlar elektrik, doğalgaz faturasına bile yetmiyor artık!


Yıllarca gazeteciliğin en iyi yeri sokakta muhabirlik yaptım. Ardından mutfağında çalıştım. Yöneticilik yaptım. Habercilik dijitale evrilirken Türkiye’de, işin taa başından itibaren yeraldım. sozcu.com.tr’de 6 yıla yakın bir zamandır çalışıyorum ve 9 Şubat 2021’den beridir de Türkiye’nin en etkili haber sitesinde yazıyorum.


Bir yıl olmuş!


Burak Akbay’ın önerisi ile gazeteciliğin bu yanını deneyimleyince şunu farkettim. Onca yıldır eksik olan şey tepkiymiş, takdirmiş!


Annem bile övse utanırım. Dediğim, pohpohlanmak değil! İnsanın suya yazı yazmadığını görmesi...


Yazmanın zor yanı ‘tek başına sorumluluk’ ise, şahane yanı Amerika’dan, Japonya’dan ya da İzmir’den, Kilis’ten bir insanın zahmet edip iyi ya da kötü, ‘Bak ben buradayım! İşin içindeyim, yaşıyor ve olan biteni gayet iyi biliyorum, kolay kolay kül yutmam’ demesi...


Dertler artarken memlekette; o kül yutmaz, sorgulayan yurttaşlar, kendisinden başka canlıları da düşünen insanlarla tanışmanın üzerinden bir yıl geçti.


Onca kabalık arasında meğer ne zarif bir kalabalıkmış!