London Palladium’da, Madison Square Garden’da sahne alan ilk Türk sanatçısı.

Ümmü Gülsüm’den sonra etnik müzik sazlarıyla Olympia Müzikholü’nde sahneye çıkıp 50 kişilik orkestrasıyla 4 saat süren konser veren ilk Türk sanatçı.

Klasik şarkılar alanında gelmiş geçmiş en önemli yorumculardan biri.

Geniş entervalli ve yüksek volümlü sesi, Japonya’da ses laboratuvarlarında yapılan testler sonucu ‘yüzde yüz kusursuz’ bulundu! ‘Uluslararası Montu Merid Müzik Ses Profesörü’ unvanıyla ödüllendirildi.

Aldığı ödüllerin sayısı belli değil.

Yaptığı, ‘Tuti-i Mucizeyi Guyem Ne Dersem Laf Değil’ uzun çaları rekor satış yaptı. 30’u aşkın ölümsüz albümü var.

Fahrettin Aslan, onu ‘assolist’ olarak sahneye çıkarmaya karar verdi.

Gerçek soy ismi Erkoç’tu, duayen sanatçı Müjdat Gezen tarafından Ersoy olarak değiştirildi.

Büyük ses Müzeyyen Senar’ın temsilcisi olarak başladığı sanat yaşamında, akademik kariyeri, aldığı eğitimin getirileri ile olağanüstü bir yorumcu oldu.

Bülent Ersoy, yani Diva oldu!

Kimseye eyvallahı yoktu. Düşündüğünü hep söyledi.

Eylül 1980’de bir hakime hakaret ettiği gerekçesiyle İzmir’de tutuklandı. Buca Cezaevi’nde yattı.

1981’de dönemin darbecileri tarafından cinsel tercihlerle ilgili bir yasa çıkartıldı. Yasaya göre Bülent Ersoy’a da sahne yasağı getirildi!

Gizli kapaklı yaşamıyordu, söylenenlere de söyleyenlere de aldırmıyordu. Seçimini yaptı, Londra’da ameliyatla kadın oldu.

Danıştay’ın işi yoktu, ‘hukuken erkek olduğuna, gazinolarda ancak erkek kıyafeti ile sahneye çıkabileceğine” karar verdi!

Yasak, yeni bir yasa ile Turgut Özal’la birlikte taa 1988 yılında kalktı, pembe nüfus kağıdı aldı.

Yasağı kalkınca Ali Sami Yen Stadı, İnönü Stadı ve Abdi İpekçi Spor Salonu’nda onbinlerce kişiye bedava ‘Hasret Konserleri’ verdi.

Söz konusu müzik olunca çok ciddiydi. Adana konserinde ‘Çırpınırdı Karadeniz’ şarkısını söylemesini istedi hırtın teki. Programını bozmadı, okumadı. Kurşunladılar! Bir böbreğini kaybetti...

Herkesin sus pus olduğu konularda bile sözünü sakınmadığını artık cümle alem biliyordu. O sırada Popstar yarışmasında jüriydi ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak operasyonu sürüyordu. Acı haber geldi: 15 vatan evladı şehit!

Dayanamadı şunları dedi: “Tamam vatan bölünmez ama, göz göre göre de bu çocukları toprağa versinler diye mi analar doğursun... Bu mu yani? Klişe laflar. Hep bunu söylüyoruz zaten! Çocuklar gidiyor kanlı gözyaşları, cenazeler...”

Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı bu sözler üzerine hakkında, ‘halkı askerlikten soğutma’ suçu işlediği iddiasıyla soruşturma başlattı.

Askerlikten soğutmuyordu, bir insan olarak üzülüyordu sadece... Mahkeme de böyle düşündü! Sözlerini ‘fikir özgürlüğü’ saydı, beraat kararı verdi.

Geçen yıl Instagram hesabından şu paylaşımı yaptı: “Vasiyetimi değiştirdim. Mehmetçik Vakfı ve bir eğitim kurumuna bağış yaptım!”

***

Bülent Ersoy bu...

Darbecilerden korkmamış, hakimden, savcıdan yılmamış, demir parmaklık arkasına girmiş, bir böbreğini verip eli silahlı adamların dediğini yapmamış, herkes kapalı kapılar ardında fısır fısır konuşurken o; beğenirsin, beğenmezsin düşündüğünü orta yerde söylemiş. Anne olmamasına rağmen evladını yitiren anaların acısını yüreğinde hissetmiş, milletin Divası, Japonlar’ın ses profesörü!

Anıtkabir’e gitmiş, tekerlekli sandalye ile Atası’nı ziyaret ederken yağan yağmur yüzünden fidan gibi bir genç subay ona şemsiye tutmuş!

Vay vay vay ne büyük suç?

Bülent Ersoy’a kızmış yetkiyi elinde tutanlar, kınamış onu!

O centilmen genç subay hakkında da ‘Bülent Ersoy’a nasıl şemsiye tutarsın’ diye inceleme başlatmış bir yetkili!

Aferin sizlere...

Soruşturma kesmez ama!

Büyük sanatçıya yaşam boyu sahne yasağı koyun yine, hatta o mükemmel sesi ile sadece hücrede konser versin... O genç subaya da ömür boyu kendisinden başkasına şemsiye tutmama cezası verin...

Verin ki; kabalığın, hoyratlığın, düşüncesizliğin kol gezdiği, otobüste ayakta bir yaşlı görünce uyuma numarası yapılan, insanların değil dünya liderine, öz babasına bile güvenmediği memleketimizde tek tük kalıp nezaket gösterenlere ibret olsun...