Ali İsmail Korkmaz, Eskişehir’de üniversite öğrencisiydi.

Haziran 2013’te Gezi Parkı’nın yok edilmesi girişimine karşı başlayan ve dalga dalga bütün yurda yayılan protestolara o da katıldı.

Eskişehir’de bir grup polis ve fırıncı tarafından ara sokakta vahşice darp edilerek öldürüldü. Polisler, kendisini çok rahatlıkla derdest edip gözaltına alabilecekken, ölümüne dövmeyi tercih ettiler. Polis abilerine “yalakalık” etmek isteyen bir grup fırıncı da polislerin linç girişimine dahil oldu.

Neticede Ali İsmail aldığı darbeler nedeniyle beyin kanaması geçirdi ve 30 gün boyunca verdiği yaşam mücadelesini kaybetti.

★★★

Ali İsmail’e karşı işlenen suç, insanlığa karşı bir suçtu.

Ali İsmail’e kalkan cop, aslında hepimize kalkmıştı.

Ancak katiller, yargılandıkları davada en klişe gerekçeye sığındı:

“Devletimiz için yaptık.”

“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” sözünün dillere pelesenk olduğu bir ülkede “devlet için” öldürmenin “cezasızlık gerekçesi” olması ne acıdır değil mi?

Kayseri’deki yerel mahkeme de aynı gerekçeye sığındı ve 2015’teki ilk kararında Ali İsmail Korkmaz’a son cop darbesini indiren Hüseyin Engin isimli polis memurunun beraatına karar verdi.

Neyse ki Yargıtay, sanığın eyleminin “kasten yaralama sonucu ölüme neden olma” suçundan cezalandırılması gerektiğine karar verdi ve Hüseyin Engin’in yeniden yargılanmasına karar verdi.

Kayseri 3. Ağır Ceza Mahkemesi davayı sanık açısından yeniden gördü ve 2017’de kasten yaralama suçunu işlemekten 7 ay 15 gün hapis cezası verdi. Ancak hükmün açıklanmasını geri bıraktı. Yani Hüseyin Engin’i beş yıl içinde aynı suçu işlememesi şartıyla cezasız bıraktı.

★★★

Ali İsmail Korkmaz’ın avukatları, bireysel başvuru kapsamında kararı Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı.

Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 17. Maddesi’nde güvence altına alınan “eziyet yasağının maddi ve usul boyutunun” ihlal edildiğine oy birliğiyle hükmetti ve polis memuru Hüseyin Engin’in yeniden yargılanmasını istedi.

Peki Kayseri’deki 3. Ağır Ceza Mahkemesi AYM’nin bu kararı doğrultusunda ne yaptı?

Öncelikle “yeniden yargılama” sürecini başlattı.

Bu önemli bir gelişmeydi ve hukuk devleti açısından umut verici bir gelişmeydi.

Ancak aynı mahkeme dün tamamladığı yeniden yargılama sürecinde sanık polis Hüseyin Engin hakkında “basit yaralama” suçundan 7 ay 15 gün hapis cezası verdi.

Sanığa 5 ay hak mahrumiyeti de verildi ancak bir kez daha hükmün ertelenmesi yoluna gidildi.

Yani Anayasa Mahkemesi’nin yeniden yargılama talebini yerine getirdi ama AYM kararından önceki son kararını tekrarladı.

Netice şu:

Bu ülkede 19 yaşındaki bir genç, rahatlıkla kollarından tutularak karakola götürülebilecekken, kuytu bir sokakta bir grup polis ve fırıncı tarafından dövülerek öldürüldü.

Bir belediye başkanının sırf “ahmak” dediği için 2 yıl 7 ay 15 gün hapis ve aynı süre boyunca siyasi yasak aldığı aynı ülkede, vahşice bir cinayete dahil olmak neredeyse cezasız kaldı.

Başka ne söylenebilir ki?

Kim takar Anayasa Mahkemesi’ni?

Resmen sermaye transferi!


Bir kamu bankasıyla yandaş şirket Kiler arasındaki “Sapphire AVM ve Seyir Terası” trafiğini daha önce yazmıştım. Şirket borçları karşılığında bankaya 100 milyon dolara sattığı Sapphire AVM ve Seyir Terası’nı 48 milyon dolara geri almıştı.



Trafiğe konu olan gayrimenkullerle ilgili 2016, 2019 ve 2023’te hazırlatılmış üç adet “değerleme raporunu” inceledim.

Sapphire AVM ve Seyir Terası, şirketten bankaya satılırken “değerli”, bankadan şirkete satılırken “değersiz” oluvermiş.

İstanbul’da emlak fiyatları uçarken, Sapphire AVM ve Seyir Terası’nın değeri iki yılda dolar bazında yarı yarıya düşmüş.

Kamu bankası, 100 milyon dolar borç karşılığında aldığı 146 dükkân ve seyir terasını 48 milyon dolara geri satmış (Bu paraya bir bakanın Zekeriyaköy’de sahip olduğu villanın aynısından 20 tane dahi alamazsınız).

Bu tam bir “sermaye transferi”.

Tüyü bitmemiş yetimin hakkının, kamu bankası aracılığıyla bir yandaşa aktarılma yöntemi.

Yazık, çok yazık!