Sonunda söyleyeceğimi başında söyleyeyim. Türkiye Kızılay Derneği’nin bir iktisadi işletmesi olan “Kızılay Çadır ve Tekstil A.Ş.”nin AHBAP Derneği’ne, afet bölgesine gönderilmek üzere, hem de kârlı (?) fiyatla çadır satmasında hiçbir yanlışlık yoktur. Bu hükmümün gerekçesini üçüncü paragrafta açıklayacağım. Ortada bir yanlışlık varsa o da Kızılay’ın “çadır fabrikatörü” olmasındadır. Hristiyan ülkelerdeki Kızılhaç örgütlerinin çadır fabrikaları olduğunu sanmıyorum. Piyasa ekonomisinde verimlilik (yüksek kaliteli malların düşük maliyetle üretilmesi) “görev bölümü/uzmanlaşma” ve “âdil rekabet” sayesinde artar. Kızılay’ın görevi afetzedelere yardımdır. Çadır, battaniye, giysi veya ilaç üretmek değildir. Bunları girişimci gerçek veya tüzel kişiler yapar. Erken cumhuriyet döneminde ortada yeterli sermaye birikimi ve girişimci olmadığı için “devlet” kuruluşları kendi ihtiyaçları olan malları kendileri üretmek zorunda kalmıştı. Bu geçici bir yapılanmaydı. Bu otarşiyi (kendin pişir kendin ye) sürdürmek, kaynak israfından başka bir şey yaratmaz. Doğru olan Kızılay’ın da AFAD’ın da AHBAP’ın da ihtiyacı olan çadırları ve diğer afet yardım malzemelerini ihaleyle piyasadan satın almasıdır. Diyeceksiniz ki; o zaman da “ihale  yolsuzlukları” haberleri çıkacaktı. O da doğru.

PARLAYAN YILDIZ HALUK LEVENT

Asrın felaketi (Allah beterinden saklasın) olan 6 Şubat 2023 Maraş-Hatay çifte depremi, toplumumuzun zayıf ve güçlü yönlerini bir kez daha ortaya çıkardı. 1999 Depre-
mi’nden sonra nasıl Nasuh Mahruki bir toplum kahramanı haline geldiyse bu depremde de Haluk Levent bir yıldız gibi parladı. Pek tabii Haluk Levent derken yakın arkadaşlarını da mesela Mahsun Kırmızgül’ü de adını bilmediğim daha nice “meçhul hero”yu da yardımsever kahramanlar kümesine dahil ediyorum. AHBAP (Anadolu Halk ve Barış Platformu) başkanı Haluk Levent’in bu sözde şaibeli “çadır satışı” dolayısıyla gazeteciler tarafından nasıl AFAD ve Kızılay aleyhine konuşmaya zorlandığını ve onun bu tuzağa düşmemek için nasıl çırpındığını video kayıtlarından izledim. “Sevginin ve gerçeğin peşindeyiz” mottosunu düstur edinen “AHBAP”lar, kendilerine “ayrımcılık ve nefrete karşı şiddetsiz iletişim”i eylem tarzı ve “Anadolu’yu Geleceğe Güncellemeyi” de hedef olarak seçmiş. Bundan daha yüce ne olabilir?

KIZILAY AHBAP’A ÇADIR SATMASAYDI

AHBAP Başkanı Haluk Levent, deprem felaketini duyar duymaz depremzedelerin sorunlarını dernek olarak nasıl azaltabiliriz diye plan yapmaya başlıyor. Bu sırada Mahsun Kırmızgül de felaket bölgesinde. Telefonla konuşuyorlar. Mahsun, Haluk’a “acil olarak ısı yalıtımlı çadıra ihtiyaç var” diyor. Derneğin çadır alacak parası var. Haluk, bu nitelikte çadırlardan teslime hazır durumda, Kızılay Çadır ve Tekstil A.Ş. dışında hiçbir üreticide bulunmadığını öğreniyor. İthal edebilir. Ancak durum acil. Bizim de bu çorbada tuzumuz olsun diye 46 milyon liraya bu çadırlardan 2.050 adet alıp derhal afet bölgesine yollayıp kurduruyor. Yani ister AFAD ister Kızılay yoluyla gitsin deprem bölgesine ulaşması gereken çadırlar (muhtemelen daha hızlı bir şekilde) yine o bölgeye gidiyor ve depremzedelerin hizmetine sunuluyor. Kızılay çadır satmamalıydı diyenlerin iki önerisi olabilir: 1. Bu çadırları AHBAP’a bedava vermeliydi. 2. AHBAP’a hiç çadır vermemeli, bunları Kızılay Derneği’ne ve AFAD’a devretmeliydi. Bu çadırları onlar bölgeye taşıyıp kurmalıydı. Eğer çadırları bedava verseydi, işte o zaman esas gümbürtü kopardı. Hiç vermeseydi, çadırlar muhtemelen daha geç hizmete girecek, Kızılay da kendi cebinden hayır yapmak isteyen vatandaşı engellemiş olacak, üstelik mali külfet vergi verenlerin sırtına binecekti.

Son söz: En kötü yargı, ön yargıdır.