Kürt sorunu, Türkiye’yi madden ve manen yormaya devam edecek gibi duruyor. Kürt sorunu, Anadolu’da bir Kürdistan devletinin kurulmak istenmesinden ibarettir.  PKK, bunun ancak savaşarak gerçekleştirilebileceğine inanan silahlı bir örgüttür. Olaylara geniş açıdan bakınca aklıma, PKK’nın ülkenin genel seçim sürecine girmiş olmasını fırsata dönüştürmek isteyebileceği geldi. Bunun için HDP’den, kazanma ihtimali sıfır dahi olsa kendi adayı ile cumhurbaşkanlığı seçimine girmesini istemiş olabilir. HDP, bu ricayı kırmayıp seçime kendi adayıyla girerse, diğer adayların herhangi birinin birinci turda yüzde 50+1 oy alma ihtimali çok düşer. İkinci turda (kendi tabirleriyle sadık seçmeni) HDP hangi adayı işaret ederse ona oy verecek ve böylece yeni cumhurbaşkanı HDP (PKK diye okuyun) tarafından belirlenmiş olacaktır. PKK’ya göre  hem “Altılı Masa” hem “AKP+MHP” ittifakı da bu açmazın bilincindedir. Dolaysıyla, birinci turdan önce veya sonra iki ittifaktan biri, seçimi kazanmak için HDP’ye mutlaka taviz verecektir. Alınacak tavizin mali ve siyasi boyutu ne kadar büyük olursa, PKK’nın savaşı finanse etme gücü ve hareket kabiliyeti o kadar artacaktır.

ETNİK TEMİZLİK, MÜBADELE VE MUHACERET

PKK’ya göre, yatırımlarını devlet yapmış olsa bile Güneydoğu’daki HES’lerde üretilen elektriğin ve az da olsa yer altından çıkan petrolün sahibi Kürtlerdir. PKK şöyle bir propaganda yapmaktadır: Kürtler, Türklerden alacaklıdır.  Alacağımızı da söke söke alır aramızda bölüşürüz. Biz terör örgütü değil, bağımsızlık savaşçısıyız. Bu kutsal savaşta PKK’nın sözünü dinlemeyen Kürtler haindir. Onları tereddüt etmeden etkisiz hale getiririz. Özellikle HDP yöneticileri bunu bir an dahi unutmasınlar. Sakın Kürt davasının patronu biziz zehabına kapılmasınlar. Bu yüzden Kürtlerin kabaca üçte ikisinin oyunu alabilen HDP, istese de PKK ile arasına mesafe koyamaz. Savaşı sürdürebildiği sürece PKK’nın, kendisinin hükümet olacağı sol-otokrat bir Kürt devleti kurma fikrinden vazgeçmeyecektir. Mücadelenin diğer tarafında ise çok uluslu bir imparatorluğun bölünmüş toprakları üzerinde inşa edilmiş “dil birliğine” dayalı Türkiye Cumhuriyeti ulus devleti vardır. Bu devletin  resmi ve tek dili Türkçedir. Kanunları Türkçedir. Sınırları içinde dili olan ayrı bir  devlet kurulmasına razı olamaz. Anadilde eğitim, çift resmi dil, federe devlet, özerk bölge, otonom yönetim, Bask Modeli, Belçika veya Kanada örnekleri onun için örnek değildir. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’ni yaratan şartlar, parçalı tasarımı gayri iktisadi kılmıştır. Bu husus elan varittir. Tüm bunlardan daha önemli olarak, Türkiye Kürtleri tek bir bölgede “Kürt-Kürt’e” yaşamamaktadır. PKK’nın, “Kürdistan bizim, ülkenin geri kalanı hem sizin hem bizim” formülünü Türkler kabul etmez. Bu dayatılırsa ortaya etnik temizlik çıkar. Kürtler ile Türkleri  sosyal ve ekonomik olarak ayrıştırmak vahim hata olur. Kaldı ki; etnik temizlik öncesi, kimin ne kadar Kürt kimin ne kadar Türk olduğunu tespit bile başlı başına bir insani faciadır.

PKK KENDİNİ FESHETMELİDİR

PKK’nın Kürt davasına yapacağı en büyük iyilik, kendini feshetmesidir. Belki  o zaman HDP, Kürt partisi olmaktan vazgeçip, gerçekten “Halkların Demokratik Partisi” olur. Parlamenter sistem içinde “kapatılma davasına” muhatap olmadan siyaset yapabilir. PKK kendini feshettikten sonra, yeni hatta ondan çok daha gaddar bölücü bir örgüt kurulabilir. Ancak kurulsa bile eğer HDP, Türklerle birlikte yaşama iradesini lisani haliyle ortaya koyar, Türkçeyi “birinci” dili, TC vatandaşlığını da milli kimliği olarak benimsediğini açıklamaktan çekinmezse yeni PKK’ların kıymeti harbiyesi olmaz.

Son söz: Kürt sorununu, Kürtler çözer.