Altılı Masa’nın üyesi Ali Babacan, AKP’nin kurucularındandır. Uzun yıllar Başkan R. Tayyip Erdoğan’ın önemli bir bakanı ve yardımcısı olarak görev yapmıştır. Kendi ifadesine göre AKP’nin kişisel zenginleşme partisi haline dönüşmesi üzerine, partisinden ayrıldı. Yine kendi sözleriyle, partisinden ayrılmakla, AKP’nin kuruluş ilkelerini savunmaktan vazgeçmiş değil. Aksine AKP, bu ilkelerden uzaklaştığı için onlardan ayrıldım diyor. AKP’nin ülkede yarattığı maddi ve manevi tahribatı ortadan kaldırmak amacıyla, öncelikle onların iktidardan inmesi için canla başla çalışıyor. Ali Babacan (56), ODTÜ Endüstri Mühendisliği bölümünden birincilikle mezun olmuş. Fulbright bursuyla Amerika’ya gitmiş. Seçkin bir okul olan Northwestern’den MBA, (İş İdaresi Master) derecesi almış. İki yıl çalışıp yurda dönüp, aile şirketinde görev almış.

İHA’LARA-SİHA’LARA DEĞİL, PROJENİN TEKEL OLUŞUNA DOKUNACAĞIZ

Babacan, bir televizyon programında şöyle konuşmuş: “Seçim yaklaşıyor. Hükümetin elindeki en önemli propaganda malzemelerinden biri BAYKAR firması tarafından imal edilen SİHA ve İHA’lar. Bu proje adeta kutsallaştırıldı. Dokunulmaz hale getirildi. Dokunanı mahvederiz diyorlar. Kusura bakmayın biz buna dokunacağız.” Babacan’ın bu sözleri üzerine AKP’liler kıyameti kopardı. Onu, ordumuzun güçlenmesini istememekle, Baykar’a rakip yabancı firmaların çıkarını kollamakla hatta vatanın bütünlüğü için canları pahasına PKK ile savaşan askerleri düşünmemekle suçladılar. Bunlar son derece haksız ve çirkin yüklenmelerdi. Babacan “bu projeye dokunacağız” derken, devletin bu alandaki tüm destekleri tek bir firmaya vermesi yanlıştır; kapasiteleri objektif olarak tespit edilecek iki üç firmaya daha teşvik verilebilir ve savunma sanayii sektöründe de rekabet sağlanabilir, demek istemişti. Zaten daha sonra yaptığı açıklamada, savunma sanayii dâhil her sektörde rekabet olmalıdır; tersi bizim ekonomi anlayışımıza aykırıdır; İHA ve SİHA’ların savunmamız için ne kadar önemli olduğunu biliyorum ve geliştirilen araçlarla gurur duyuyorum, dedi.

 BABACAN NEREDE YANILIYOR

Babacan’a yöneltilen eleştiriler konuyu saptırmaktır. Sportmence değildir. Hele hele, “Gitsin fabrikayı görsün, sabahlara kadar çalışan Bayraktar ailesinin ne kadar kişisel fedakârlık yaptığına şahit olsun” gibi tavsiyelerde bulunmak irrasyoneldir, duygu sömürüsüdür. Bunların Babacan’ın yaptığı “projeye dokunacağız” çıkışıyla ilgisi yoktur. Babacan, iktisadi sistem tercihi ile tutarlı olarak tekelciliğe karşı çıkmıştır. Devlet imkânlarının rekabeti yok edici bir şekilde tahsisi hatalıdır demiştir. O kadar. Peki, Babacan’ın bu “soyut” eleştirisi, eldeki “somut” vaka için geçerli midir? Hayır değildir. Serbest piyasa sistemi “görünmez el” yani “fiyat mekanizması” tarafından kontrol edilir. Fiyat mekanizmasının doğru çalışması için de piyasada “rekabet” olmalıdır. Rekabet, girişimcilerin ahlâk polisidir. Tam rekabetin bulunmadığı bir piyasada finansal ve beşerî kaynaklar yanlış tahsis edilir. Ancak iktisatçıların, faziletini öve öve bitiremediği “tam rekabet” teorik bir kavramdır. Gerçek hayatta zor bulunur. Monopsonik, yani yurt içi alıcısı tek (Silahlı Kuvvetler) olan silah sektöründe  tanım icabı tam rekabet olmaz. Hele hele doğal veya teknolojik tekel şartları varsa, sırf rekabet olsun diye devletin destek, teşvik ve “siparişleri” namzet firmalar arasında “kardeş payı” dağıtılırsa, faydadan çok ziyan oluşur. Ortaya bir sürü “ölçek-odak-hız” ekonomisi bulunmayan, dış rekabete dayanıksız “taka” ebadında (KOBİ diye okuyun) firma çıkar. Ürün geliştirme ve üretim mühendisli çok yüksek “sabit gider” yaratır. Üretim/sipariş adedi ne kadar küçük olursa, birim başına maliyet o kadar büyük olur. Bundan da ülke zararlı çıkar. Savunma sanayii sektöründe serbest rekabet değil “planlama, düzenleme ve denetleme” olur.

SON SÖZ: İç rekabeti bırak, dış rekabete bak.