Sevgili okurlarım, Türkiye’nin dört bir yanında Sarıkamış felaketinin yıldönümü toplantıları yapılıyor, şehitler anılıyor.

Şimdi 1914 yılı aralık ve 1915 yılı ocak aylarına kısaca dönüp bakalım...

Birinci Dünya Savaşı olanca hızıyla sürüyor.

Osmanlı da müttefiki Almanya ile birlikte savaşın tam göbeğinde yer alıyor.

Rus ordusu Doğu cephesinden saldırıya geçmiş, Türk ordusu direniyor.

Mevsim kış ayları.

Doğu Anadolu’da korkunç bir kış yaşanıyor.

Sıcaklık her yerde eksi 20’lerde.

★★★

Askerimizi barındıracak yer yok. On binlerce askerimiz ya köylerde, ya da adına zeminlik denilen yer altına kazılmış ‘mezar gibi oyuklarda’ titriyor.

Askerin silahı ve hiçbir şeyi yeterli değil.

Aç ve açıkta.

Yiyecek gelmiyor.

O kış mevsiminde üzerine giyecek kaputu, parkası, ayakkabı ve çorabı bile yok.

Asker altı patlak çarıklar giyiyor.

★★★

Ordunun silah, yiyecek ve giyeceklerini sağlayacak geri bağlantıları ve ikmal hatları yok.

O devirde çok ilginçtir, ordunun hayvanları bile en az askerler kadar değerli zira bütün ulaşım hayvanların sırtında yapılıyor.

Hayvanları da en az askerler kadar iyi besleyecek, yemlerini sağlayacaksınız.

Çevreden sağlanan develer, atlar, katırlar ve eşekler ya açlıktan, ya da soğuktan kırılıyor.

Küçük birlikler ölen her hayvan için tutanak hazırlayıp üst makamlara bilgi vermek zorunda...

Peki ya ikmal yolları!..

Doğu’da yol yok. Tek ikmal yolumuz İstanbul’dan kalkıp Trabzon’a gelen gemiler.

Ancak Karadeniz Rus donanmasının elinde.

İstanbul’dan kalkan malzeme, teçhizat, asker yüklü gemilerin çoğu henüz Trabzon’a varmadan Rus donanması tarafından batırılıyor...

★★★

Durum bizim açımızdan hızla bir felakete doğru gidiyor.

Nitekim Rus ordusu sonuçta Erzurum, Erzincan, Trabzon gibi yerlerin tümünü ele geçiriyor.

Başkomutan Vekili Enver Paşa bunlar olurken İstanbul’da. Savaşı İstanbul’dan verdiği talimatlarla yönetmeye çalışıyor, bir yandan da zafer bildirileri yayınlıyor!

Enver büyük bir maceracı.

Amacı Kars ve Sarıkamış’ı ele geçirip Kafkasya’ya sarkmak ve orada bolluğa kavuşmak!.. Orduya emirler yayınlıyor:

“Her şey Rusya’da. Oraları ele geçirince bereketli topraklar bizim olacak, bol yiyecek sağlayacağız...”

Ama daha da önemlisi, zafer kazanınca Rusya’nın boyunduruğu altındaki Müslümanlar ayaklanıp düşmanı arkadan vuracaklar!

İslam İmparatorluğu kurulacak.

Bir hayal dünyasında yaşıyor.

Kimse bir şey diyemiyor, itiraz edemiyor çünkü kurşuna dizmek dahil bütün güç ve yetki onda.

★★★

Şimdi hedef o koşullarda Sarıkamış’ı ele geçirmek. Eriyerek dağ başlarında sıfırı tüketmiş olan ordumuz o karlı dağları aşıp Sarıkamış’a yaklaşmaya çalışıyor ama bir türlü olmuyor.

Kabahati ordu komutanlarına atan Enver günün birinde bir savaş gemisine binip İstanbul’dan (Trabzon üzerinden) cepheye geliyor. İklim koşullarını görünce ve birkaç çatışmada bulununca son çare olarak İstanbul’a kaçmak zorunda kalıyor. Canını zor kurtarıyor.

★★★

Perişan durumda kalan dökük askerlerimiz şimdi Sarıkamış önlerinde.

Birkaç yüz askerimiz büyük çabalar harcayarak Sarıkamış’ın dış mahallerine girmeyi başarıyor ama onlar da etkisiz duruma getiriliyor.

Enver emirlerini birbiri ardına sıralıyor:

“Mevzisini terk eden kim olursa olsun kurşuna dizilecektir.”

Durum hızla bir felakete doğru gidiyor. Hezimet artık belli olmuştur.

Sancaklar hızla toparlanıp Rus’lardan kaçırılıyor.

Sarıkamış önlerindeki dağlar ve çam ormanları donarak can veren şehitlerimizin cesetleriyle dolu...

Çoğu bir tek silah bile atamadan donarak ölen on binlerce şehidimiz...

Genelde bu sayı 90 bin olarak veriliyor.

★★★

İşin ilginç yanı nedir biliyor musunuz!..

Sarıkamış hezimetine uğrayan aynı ordu, aynı Enver’in kumandası altında birkaç hafta sonra, Mart 1915’de büyük Çanakkale zaferini kazanacaktır.

Sarıkamış’ta sadece on binlerce şehit vermedik.

Rus ordusu her rütbeden binlerce askerimizi esir aldı. Bunlar Sibirya’nın uçsuz bucaksız toplama kamplarına sürüldü ve uzun yıllar oralarda kaldılar. Bu acıklı süreci anlatan nice anı kitapları yazıldı.

Esir olanlardan biri de kurmay yarbay Köprülülü Şerif (İlden) Bey.

Esaret dönüşü yazdığı Sarıkamış isimli kitabında Enver’e ağır suçlamalar yöneltti, onu ‘Hain ve cahil’ olarak tanımladı.

Sarıkamış faciası savaş tarihimizde yerini en büyük hezimet olarak aldı.