Yeni Zelanda’nın Başbakanı 6 yıldır ülkeyi yönetiyordu. Kendi çapında ve dünya ölçüsünde başarıları olmuştu. Ülkesini “Dünyanın en keyifle, neşeyle, hayatın tadını maddi ve manevi açıdan en yüksek düzeyde çıkartarak yaşanabilir 10 ülkesi” içinde tutmuştu. Yeni Zelenda’da bu kadın başbakan döneminde kişi başına milli gelir 47 bin dolara kadar çıkabilmiş, ülke insanlarının ortalama ömrü de 82 yılı devirmişti.

Ancak!

Bir söz vermişti.

Yoksulluğu azaltacaktı.

5 yılı geride bıraktı. Yoksulluğu azaltamadı. Özellikle çocuk yoksulluğunu sıfırlamak istiyordu, onu da başaramadı.

Ve “Yeter!” dedi.

Şubat ayında başbakanlık görevini bırakacağını ve ekim ayında yapılacak seçimlere katılmayacağını açıkladı.

Neden diye sordular.

“Başbakanlığa devam edersem, ülkeme zarar verebilirim” dedi.

★★★

Türkiye’yi; yasama – yürütme – yargı – basın – ordu – polis – din – diyanet – bürokrasi – cami - tarikat bütün güçleri tek elinde toplayarak yöneten hem başbakanlık ve hem Cumhurbaşkanlığı da yapmış mevcut Cumhurbaşkanı, ülkede 21 yıldır iktidar olmuştu.

Sürekli söz vermişti.

Türkiye’yi dünyanın ilk 10 büyük ülkesi arasına sokacağım demişti. 20 yıl bitmiş ama Türkiye dünyanın en keyifli, neşeli, huzurlu yaşanabilir 10 ülkesi içinde değildi.

100 ülkesi içinde…

200 ülkesi içinde…

Bile değildi.

Türkiye’de annesi de, babası da başarılı ve kendisi de başarılı olmuş, iyi okullarda okumuş, aylık gelirleri ortalamanın çok üstünde köklü orta sınıf ailelerin çocukları bile ülkeyi yaşanamaz buluyor, bırakıp Avrupa ülkelerine gidiyorlardı. Çok çok uzak Yeni Zelanda’ya bile gidenler vardı. Bu cumhurbaşkanı, 2010 yılında “Hedef 2023” başlıklı afişlerle yine milletine şu sözü de vermişti: Kişi başına milli geliri 25 bin dolara çıkartacaktı. 9 bin dolarda kaldı. 20 yılın sonunda Türkiye’de çocuk yoksulluğu da zirve yaptı. Son bir yılda 1 milyon yoksul aile çocuklarını okuldan aldı ve aile bütçesine katkı versinler diye çocuk işçi yaptı.

★★★

20 yıl sancılarla geçti.

Hiçbir söz tutulmadı.

Yoksulluk zirve yaptı.

Yolsuzluk tavan yaptı.

Yasaklar tepe yaptı.

Yozlaşma üste çıktı.

Yalancılık bini geçti.

Yardakçılık şahlandı.

Ahlak yalama oldu.

Ülke krizin dibine girdi.

Milli para TL sefil oldu.

Gelir dağılımı bozdu.

Zengin zengin oldu.

Yoksul daha yoksullaştı.

Demokrasi çöktü.

Adalet hançer yedi.

Akıl rehber olmadı.

Eğitim kalitesi düştü.

İnsan kaynağı çürüdü.

Bilim öne çıkmadı.

Dinin özü bile siyasetin altında ezildi. Türkiye dünyadaki yarışın gerisinde kaldı. Bu durum düşük verimli devlet yönetimi, düşük verimli kamu yönetimi, düşük verimli sanayi, düşük verimli tarım, düşük verimli hizmetler, düşük verimli işçilik (istihdam) kalitesiz büyüme, düşük ücret düzeyi, yoksulluk, korkunç gelir dağılımı bozukluğu, zengini daha zengin yoksulu perişan bir düzen getirdi. Türkiye fakirleşerek büyüyen bir çıkmazın içine saplandı. Yeni Zelanda’da 82’ye çıkan ortalama ömür Türkiye’de 78’de kaldı.

★★★

Kaderin rastlantısına (tesadüfüne) bak: Yeni Zelanda’nın 37 yaşında sadece 5 yıl başbakanlık yapmış başbakanı, “ülkeme zararım olabilir” ince düşüncesiyle; “Yeter!” kararını açıkladığı gün Türkiye’yi 20 yıldır yöneten 68 yaşındaki Cumhurbaşkanı, “20 yıl iktidarda kaldım, sözlerimi tutamadım, ülkeme zararım olabilir” diyemedi. Yeniden seçilmek için seçim tarihini öne aldı. Ülkeyi çiftliği ve tapulu malı gibi görüyor. 21 yıl sonra bile “Ben iyiyim-Onlar kötü…” diye böbürleniyor.

Halk ise karar verdi:

Rüşvet, soygun, kişi zengin etme, rantçı peydahlama, ağır vergi yükü, hayasız sömürü, torpil, hısım-akraba-partili kayırma istemiyor.

Boş böbürlenmeyi…

Temelsiz büyüklenmeyi…

Sandığa gömecek.

Yeter söz milletin!