MUHALEFETİN gün­deminde cumhurbaşkanlığı seçim kanunun üçüncü maddesi var:

-“Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir. Ancak Cum­hurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tara­fından seçimlerin yeni­lenmesine karar verilmesi halinde, Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabi­lir.”

Bu teknik tartışma ilgimi çekmiyor. (Önceki seçim­de de Erdoğan’ın diploma­sı tartışılmıştı!)

Yasanın yedinci mad­desindeki aday göste­rilme bölümü daha çok ilgimi çekiyor:

-Cumhurbaşkanlığı­na; a) Siyasi parti grup­ları, b) En son yapılan milletvekili genel seçimin­de toplam geçerli oyların tek başına veya birlikte en az yüzde beşini almış olan siyasi partiler, c) En az yüz bin seçmen aday gösterebilir.

İşte... Cumhurbaşkanı adayının belirlenmesin­de, halkın karar alma sürecine katılımını sağ­layan yüz bin seç­men vurgusunu önemsi­yorum.

Yüz bin seçmen vurgu­su, ülkemizde epeydir sorunlu temsili demok­rasinin hayat bulması için hayati önemdedir, fırsat­tır...

Halkın farklı yollarla yö­netime katılmasına ve fi­kirlerini

yansıtmasına daha çok olanak veren de­mokratikleşmenin iyi örneğidir...

Demokrasisinin gelişme­si ve seçmenlerin siyasal sisteme ilgisizliğini önleyen yararlı demokrasi aracıdır...

Yani: Lafta değil özde, egemenlik kayıt­sız şartsız millette oldu­ğunun kuvvetli vurgusudur.

★★★

Günümüzde toplumun tüm kesimleri, işbirli­ği yaparak amaçlarına ulaşabileceğini biliyor artık. EYT örgütlülüğü bunun son örneği oldu...

Belli çıkar ya da ilgi çer­çevesinde bir araya gelen kişiler herhangi örgüt çatısı altında, kamusal-top­lumsal yaşamda etkin olmaya çalışıyor...

Ülkemizde sivil toplum kuruluşları yaygınlaşıyor. (Dernek sayısı son yirmi yılda 50 bin artarak 120 bini aştı. Ki bunun iki katının fesih edildiğini anımsatırım!)

Hele... Sosyal medya etkinliği olağanüstü artar­ken, kitle iletişim araçları yaygınlaşırken, cumhur­başkanı adayını masa­da belirlemek siyaseti darlaştırmak değil mi?

Yapılan araştırmalar göstermektedir ki; kişinin, kitle iletişim araçlarını izleme ve etkisinde kalma yoğunluğu ile siyasal ya­şama katılması arasın­da doğrudan ilişki var. O halde, halkın katılımı olmadan aday belirleme ne demek?

Bakınız:

Hiçbir seçim siyasi seferberlik olmadan kazanılamaz.

Hiçbir seçim geniş kitle­lerin dayanışması olma­dan kazanılamaz.

Seçmeni salt izler ol­maktan/oy vermekten çıkarıp eylemin- tavrın içine katmak şarttır...

★★★

Aday belirleme yönte­minde Cumhur İttifa­kı’nı anlayabiliriz. Fa­kat. Demokratikleşmeyi amaç edinen Millet İtti­fakı tavrının sorgulanması gerekmez mi? Halk yok bu aday belirleme süre­cinde!

Çoğu lider demokrasi­den sürekli övgüyle söz etse de, demokrasinin bütün kurumlarıyla gerçek­leşmesi için çaba göster­diğini söylese de, gerçek başkadır; halkın işlerine karışmasını pek istemez­ler...

Katılımcı siyasi kül­türümüz bir adım geliş­miyor. Bireyi sandıkla/ liderin belirlediği adaya oy vermekle özdeşleşti­ren siyasi mühendisliğin “parmak hesabı” bir türlü aşılamıyor.

Beş yılda bir sandık başına gitmekle katılımcı demokrasinin gerekleri yerine getirilmiyor. Hal­kın iradesi sınırlı kalmaya hep mahkum ediliyor...

Oysa:

Katılımcı demokrasi­de birey/yurttaş siyasal sistemin temel yapı taşıdır. Aksi durum siyasi çürü­meye sebep olur. Ki her geçen yıl siyasi kültürün daha da kirlenmesi bun­dan maalesef...

6’lı Masa’nın cumhur­başkanı adayını belirlemesi bunun son örneği mi ola­cak? Yoksa, halkın iradesi aday belirleme sürecine ortak edilecek mi?

Asıl tartışmamız gereken bu değil mi?

Halk, aday belirleme sürecine katılmazsa se­çim başarısı için seferber olmaz. Ve, lider demeçle­ri/ laf sokmalar ile seçim kazanılmayacağını kaç kez daha yaşayacağız biz...