Düşünmeyi unuttuk...

Kavrama yok, karşılaştırma yok, tanımlama yok, formüle edilmiş çözümleme hiç yok...

Vıcık vıcık yüzeyselliğe kurban edildi ülke siyasi hayatı...

İşte... Seçime gidiyoruz; “ben daha çok veririm” sözü dışında ne işitiyorsunuz? Keza, sürekli kaba, tehditkar, saçma sapan “laf salatası” var ortalıkta! Ki şiddetinin artacağını tahmin etmek zor değil...

Siyaset kişiselleştirme/şahıs üzerinden yapılır oldu. Partiler kurumsal, örgütlü yapılar olmaktan çıkarıldı, liderleri var sadece...

Bu ideolojik dönüşüm seçmenlerin oy tercihini de değiştirdi; lider odaklı tercih hakim oldu. Öz/ana öğe konuşulmaz tartışılmaz hale geldi. Mesela:

1995 yılından beri kaybedeni olduğumuz belli Gümrük Birliği Anlaşması’na son vermeyi merkezdeki parti liderleri neden dile getirmiyor?

Bu partilerin milli serveti artıracak ulusal stratejileri ne?

Örneğin:

★★★

Son yirmi yılda AKP iktidarı ne yaptı:

-Üç adet Strateji ve Eylem Planı hazırladı...

-Üç adet Orta Vadeli Plan hazırladı...

-Yedi adet AB Katılım Öncesi Program hazırladı...

-Bir adet Ön Ulusal Kalkınma Planı hazırladı...

-Sekizinci, dokuzuncu, onuncu Kalkınma Planı hazırladı...

Ve Sanayi Strateji Belgesi gibi kalın dosyalar halinde neler neler hazırladı...

Sonuç? Öngörülen hiçbir stratejik plan disiplinine uyulmadı! “Sen bizim babamızsın sen ne derse o olur” anlayışını sürdü. Son örneğini iki hafta önce yaşadık:

-“Dün memura emekliye verdiğim yüzde 25 zammı 5 daha artırıyorum yüzde 30 yapıyorum!”

Bu kronikleşmiş köhnelik hal AKP iktidarıyla sınırlı değil. Atatürk süreci ve 27 Mayıs askeri yönetimin kurduğu Devlet Planlama Teşkilatı’nın ilk dönemi 1963-1967 hariç, hiçbir iktidar stratejik plan disiplinine uymadı partiler...

★★★

Daima halkın çıkarını ön planda tutan Atatürk, yüz yıl önce çağdaş ulus devlet kurmakla kalmadı, ekonomik bağımsızlık için çabaladı. Bunun tek yolu vardı; ülkenin kendisine yeterli hale gelmesi...

Bu amaçla, kongreler düzenledi, Alî İktisat Meclisi, Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti kurdu.

Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı hazırlattı. Planın girişindeki cümleleri aktarayım:

-“Batı, kültürü tekniği ve sanayi ile Doğu’yu kucaklıyor. Sanayileşmemiş uluslara işlenmiş ürünler gönderiyor, bunların tufanı altında kalan dünya pazarlarında üretim araçları çöküntüye uğruyor, daha dün bağımsız topluluklar büyük sanayinin hegemonyası altına girerek, hukuken bağımsız, fakat iktisaden bağımlı birer varlık haline düşüyor. Batı’nın sanayi ülkeleriyle tarımcı ve hammaddeci ülkeler arasındaki bu bağımlılık çökertici durumlar yaratıyor...”

Sanayi Planı, 1938 sonuna kadar kusursuz gerçekleştirildi: Kamuya ait 20 tesis inşa edildi, şeker, çimento, kereste, kauçuk, tekstil ürünlerinde kendi gereksinimi karşılayacak hale geldi. Kükürtte yüzde 70, cam eşyada yüzde 63 gibi verimlilik oranına ulaşıldı. Dış ticaret açığı fazla verdi. Vs.

Atatürk’ün, 1937 yılında TBMM’de son yaptığı konuşmanın metni onsekiz sayfaydı ve bunun on sayfası ekonomiye ayrılmıştı...

★★★

Peki, yıllar sonra -örneğin- Gümrük Birliği sömürüsüne nasıl boyun eğildi? Çünkü:

Çok partili siyasi yaşam “planlama disiplinini” yok etti. 1947’den beri dış ticaret açığı veriyoruz. Orantısız şekilde artan plansızlık, kuralsızlık, israfa yönelik harcamalar ülkeyi daima ekonomik darboğaza soktu...

Aynen, bugün olduğu gibi...

Aynen, liderlerin popülist söylemlerine bakınca yarın da devam edeceği gibi...

Ekonomik bağımsızlığı hedefleyen, milli serveti artıran, refah sağlayıcı programlara oy veriniz.