Seçim kampanyası denildiğinde hepimizin aklına unutulmaz vaatler gelir.

Örneğin Doğruyol Partisi Genel Başkanı merhum Süleyman Demirel, 1991 yılı seçimlerinden önce; “Kim ne veriyorsa 5 lira fazla vereceğim!” diyerek, oy oranını yüzde 27’ye çıkarmayı başarmıştı.

Onun davetiyle siyasete atılan Prof. Tansu Çiller ise vaat yarışında ustası Demirel’i geçmiş, miting meydanlarında iki anahtar sallayarak, herkese birer otomobil ve ev vereceğini söylemişti.

Hızını alamayan Çiller, “Her mahallede yüz trilyoner olacak” demiş, ayrıca her köylüye de bedava traktör taahhüdünde bulunmuştu!..

Tabii hiçbirini gerçekleştirememişti!..

★★★

Unutulmaz seçim vaatlerinden biri de Liberal Demokrat Parti Genel Başkanı Besim Tibuk’un iktidar olduklarında futbolda ofsaytı kaldırma sözünü vermesiydi.

★★★

Genç Parti’nin kurucu lideri Cem Uzan’ın seçmenlere vaatleri ise şöyleydi:

Her işsize 350 TL maaş verilecek, mazotun litresi 1 lira olacak, fındığın taban fiyatı 8 liraya çıkacak, üniversitelere giriş sınavları kalkacağı gibi, üniversite sayısı 4 katına yükselecek...

Uzan bu vaatlerle girdiği 2002 seçimlerinde barajı zorlamış ve ülke genelinde yüzde 7,5 oy almıştı...

★★★

Sanırım en çarpıcı seçim vaatlerini şimdi okuyacaksınız.

Zira Recep Tayyip Erdoğan, 1989’da Refah Partisi’nden Beyoğlu Belediye Başkan adayı olduğunda, Beyoğlu’nda bir meyhaneye girmiş ve oradakilerle oturup konuşarak dertlerini dinlemişti.

Aynı şekilde seks işçisi kadınların da sorunlarıyla ilgilenmiş, seçimi kazanamamış olmasına rağmen oy oranını yüzde 3’lerden 20’ye çıkararak Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na giden yolun taşlarını döşemişti.

Gerek o seçimlerde, gerekse Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidar adayı olduğu 2002 seçimleri öncesinde, Erdoğan tüm televizyonlarda kendisine geniş yer bulmuş, hatta merhum CHP lideri Deniz Baykal ile bu satırların yazarının yönettiği açık oturumda karşı karşıya gelmişti.

Bu tartışma, demokrasi tarihimizin son liderler açık oturumu olarak tarihe geçmişti.

★★★

Bunları neden yazdığıma gelince.

Dünyanın tüm demokratik ülkelerindeki seçim kampanyalarında genellikle vaatler yarışır.

AKP iktidarından önce güzel ülkemizde de kampanyalar böyle olurdu.

Ancak bu dönemde söylemler giderek değişti, dil sertleşti, toplum kutuplaştırıldı, şantaj kasetleri servis edildi ve çok kötü, çok acı olaylar yaşandı.

Ancak bu seçimlerdeki kadar yalan ve iftiraya dayalı, kötülüğün egemenliğinde bir kampanyaya, hiçbir seçim öncesinde başvurulmadı.

İnanıyorum ki gelecek kuşaklar, yalana, iftiraya ve kötülüğe adanmış bu seçim kampanyasını hatırlamak dahi istemeyecekler.

Çünkü kötülük kazanabilir ama asla üstün gelemez!..