Önceki günden itibaren seçim sürecine girdik.

Tüm seçimler önemlidir ama Mayıs ayında yapılacağı anlaşılan seçim, Cumhuriyet tarihinin en kritik seçimi olacak.

Eğer Altılı Masa ve muhalefet seçimi kaybederse Atatürk Cumhuriyeti 100. yılını tamamlayacak ve yeni bir sayfa açılacak.

İktidar ortakları bunu “Türkiye Yüzyılı” olarak tanımlıyor!..

★★★

Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’in devamı için Altılı Masa adayının Cumhurbaşkanlığını, tüm muhalefetin de Milletvekili Seçimlerini kazanması gerekiyor.

★★★

Gerek seçimin tarihinden, gerekse iktidar kanadı sözcülerinin söylemlerinden, propaganda döneminde halkımızın dini duygularının alabildiğince sömürüleceği, oy tabanlarını konsolide edebilmek ve kararsız seçmenleri tekrar kazanabilmek amacıyla da kutuplaştırmaya hız verileceği anlaşılıyor.

Bu durumda muhalefetin kutuplaşma yerine kucaklaşma söylemlerini tercih etmesi, tüm toplumu kapsayıcı yaklaşımlar sergileyerek, hazırladığı ekonomik toparlanma, huzur ve güven içinde kalkınma projelerini anlatması gerekiyor.

Yani en başta Altılı Masa kavgayı değil huzuru, ayrıştırma değil kenetlenmeyi öne çıkarıp, bu paralelde söylemler geliştirmek ve ekonomiden eğitime, hukukun üstünlüğünden hak ve özgürlüklerin teminat altına alınmasına kadar, çok geniş bir yelpazeye yayılan proje ve vaatleriyle karşı mahalleden oy toplamak zorunda...

★★★

Tabii kucaklaşma ve kenetlenme söylemleri 20 yıl boyunca, başta yargı olmak üzere hemen her alanda yaşanan yıkımın ve dudak uçuklatan yolsuzlukların sorumlularından tekrar bağımsızlığına kavuşturulacak yargı eliyle hesap sorulmayacağı anlamına gelmemeli...

★★★

Önceki gün dürüstlüğünden ve yurtseverliğinden en ufak kuşku duymadığım ve uzun zamandır kalkınma projelerine kafa yoran değerli bir siyasetçi dostumla uzun bir sohbet yaptım.

O da benimle aynı fikirde.

O da çok sert bir seçim süreci yaşanacağını öngörüyor. Hatta çok karanlık ve riskli bir dönemin başladığını düşünüyor.

Bu nedenle Altılı Masa başta olmak üzere muhalefetin olası provokasyonlara kapılmadan, tuzaklara düşmeden, halkımızı kucaklayıcı yaklaşımlar sürdürmesinin önemini ve ötekileştirmeden uzak durmanın değerini vurguluyor.

Propaganda döneminde hem yurt çapında düzenlenecek mitinglerle hem de çalınmadık kapı bırakmadan sürdürülecek ev ziyaretleriyle seçimlerin kazanılması halinde ilk 100 günde, ilk 6 ayda, ilk 1 yılda yapılacakların güvencesinin halkımıza verilmesi gerektiğine inanıyor.

★★★

Kendisine TV 100’de program yapmama nasıl baktığını sordum.

Söze “Ben de Kemal Bey (Kılıçdaroğlu) gibi düşünüyorum” diyerek başladı ve “Eğer televizyon haber programcısı olsam, editoryal bağımsızlık tanınsa ve programlarımın virgülüne dokunulmayacağı taahhüt edilse, bırakın TV 100 gibi merkeze oynayan bir kanalı, en yandaş televizyonda bile program yaparım” dedi. Bunun nedenini de şöyle açıkladı:

“Bu süreçte bizim, kendi mahallemize değil, karşı mahalledekilere ulaşmamız önemli. Bağımsız muhalif kanallardaki değerli konuşmacılar, mevzulardan haberdar olanlara, bildiklerini tekrar anlatıyorlar. Böylece yüzde 10’luk seyirci kitlesinde kısır döngü oluşuyor. Oysa dediğim gibi iktidar medyasının kontrolündeki karşı mahalleye gerçekleri anlatıp, oradaki seyircileri doğrularla buluşturabilirsek, çok değerli bir işi başarmış oluruz...”