İnsanlarımız eksi beş derecede sokakta kalmışken, beton enkaz yığınlarının altında hâlâ nefes alıp veren insanlarımız olduğunu bilirken, sıcacık evlerimizde oturmaktan utanıyoruz.

Moloz yığınlarının önünde evlatlarının akıbetini bekleyen anneleri babaları gördükçe, evlatlarımıza sarılmaya utanıyoruz.

Üç gündür ekmek dağıtamadılar kardeşim, bir tas çorba veremediler, lokmalar boğazımızdan geçmiyor, yemek yerken utanıyoruz.

Çaresizlikle dizlerimizi döve döve seyrediyoruz, ağlamaktan başka elimizden bir şey gelmediği için kendimizi suçlu hissediyoruz.



Ama aslında, hep aynı kapıya çıkmıyor muyuz?



Sürpriz mi oldu bizim için bu kurtarma beceriksizlikleri?



Liyakatsiz, yeteneksiz tiplerin devletin hayati kurumlarına doldurulduğunu bilmiyor muyduk?

Tecrübeli uzmanların devredışı bırakıldığını, donanımlı profesyonellerin uzaklaştırıldığını, onların yerine tarikatların çöreklendiğini bilmiyor muyduk?

Allah aşkına hatırlayalım, orman yangınlarına söndürme uçağı gönderemeyen zihniyet, deprem bölgelerine kurtarma helikopteri gönderebilir mi?

Allah aşkına hatırlayalım, herkes evinde otururken, üç kuruşluk tırışkadan bez parçasını, alt tarafı maskeyi dağıtmayı beceremeyen zihniyet, herkesin evi yıkılmışken ekmek dağıtabilir mi?

Gata’yı kapattıklarını bilmiyor muyduk?

Tee İsrail’den gelen yardım ekipleri, tee İspanya’dan gelen yardım ekipleri deprem bölgemizde bizden önce sahra hastaneleri kurarken, bizim sahra hastanesi kuramıyor olmamız tuhaf mıdır?

Van depreminden sonra “Tayyip Erdoğan’a teşekkür edilmediği için depremler oluyor” diyen arkadaşı, Türkiye Uzay Ajansı’na başkan müşaviri yapmadılar mı?

Bu zihniyetle “Ay’a gidiyoruz” denirken, üç gündür Hatay’a bile gidemiyor olmamız yadırgatıcı mıdır?

Senden-benden diye ayırmıyorlar mı yıllardır bu milleti?

Pandemide Chpli belediyelerin bağış hesaplarını bloke etmediler mi?

Şimdi aynı Chpli belediyelerin yardım konvoylarına engel olmaya çalışmaları şaşırtıcı mıdır?

Utanmasalar, enkaz altındaki insanlarımıza “hangi partiye oy verdin, ona göre kurtaralım” diye sormaz mı bunlar?

Kızılay’ın çocuk tecavüzüyle gündeme gelen Ensar vakfı’na 8 milyon dolar bağışladığı ortaya çıkmadı mı?

Kızılay’a yaptığımız bağışlarla, New York’a gökdelen diktikleri ortaya çıkmadı mı?

Şimdi aynı Kızılay’ın kasasında para olmadığı için, deprem bölgesine yardım olarak milletten 20’şer lira bağış dilenmesi acayip midir?



Bu liyakatsizlik, bu yeteneksizlik, bu sorumsuzluk, bu ülkede yaşanan her hadisede tekrar tekrar karşımıza çıkmadı mı?

Şimdi aynı liyakatsizliğin, aynı yeteneksizliğin, aynı sorumsuzluğun, yeniden karşımıza çıkması hayret verici midir?



Diyanet işleri bütçesi, bilim bakanlığı bütçesinin beş katı değil mi?

İmamlara biliminsanlarının beş katı para ayrılıyorsa, canımızı kurtarmak yerine sela okumaları tuhaf mıdır?



Afetle mücadelede yetkin yöneticilere ihtiyacımız varken... Afad’ın afetlere müdahale genel müdürü imam hatip mezunu değil mi?

İlahiyatçı değil mi?

Yüksek lisansı “tasavvuf” değil mi?

Sıradan vatandaşların bu detayları bilmemesi normal...

Peki, buna bu makamı verenler bilmiyor muydu sanıyorsunuz?



Bu yaşadığımız çaresizlik maalesef sürpriz değildir.

Bile bile’dir.

Göz göre göre’dir.

Milletçe istediğimiz kadar seferber olalım, istediğimiz kadar yardım yağdıralım, istediğimiz kadar kurtarma gönüllüsü olalım...

Bu liyakatsizliğin organize olabilmesi mümkün değildir.



Binalar yıkıldı zannediliyor ama, aslında, kemire kemire devletin kolonlarını yıktılar.

Bu kafayı değiştirmeden, 85 milyon insanımızı enkazdan çıkarmak imkansızdır.