“İlk ismi, 1971’de inşaat işçilerini sigortalı yapmaya girişen Türkiye İşçi Partisi(TİP) Amasya İl Başkanı’yken suikasta kurban giden amcası Şerafettin Atalay’dan.

Lisedeyken Cemil Çiçek ‘flört fahişeliktir’ deyince, arkadaşıyla gazeteden kestiği kupürü okulun panosuna asmış, altına da ‘Kız arkadaşlarımıza böyle şeyler söylenemez’ yazmıştı. Kim yaptı denilince suçu(!) tek kabul edenin o olduğunu söylemeye gerek var mı?

Hiçbir zaman ‘bir şeyci’ olmadı, ama herkese emek harcayan, kollayan yoldaş oldu.

Askerden sonra Kadıköy’de meslektaşlarıyla büro açtı. Annesine göre oradan kazandığını Soma, Aladağ, Çorlu, Hendek gibi mahkemeler için harcadı. Zor günlerin Can adamıydı.

En yakın arkadaşlarının bile haberi olmazdı. Bir bakarlardı Aladağ’da kucağında bir çocuk oturuyor, bir bakarlardı Soma’da bir teyze omuzunda ağlıyor...”

***

Gazeteci Emel Armutçu, geçen yıl tam da bu ayda Kısa Dalga Haber’de Şerafettin Can Atalay için bunları yazdı...

Hani daha önce ‘beraat’ ettiği Gezi Davası’ndan 18 yıl hapis cezası verilerek 411 gün önce zindana atılan ‘zor günlerin, dara düşmüşlerin avukatı’ Can Atalay!

Haksızlığa inat milletvekili adayı oldu Türkiye İşçi Partisi’nden. İnadına vekil seçti Hataylılar onu.

Yasa ‘çıkar’ dese de çıkarmıyorlar, TBMM’de milletin vekili olmasına izin vermiyorlar!

Tanımam kendisini, hiç karşılaşmadık. Benim için ne büyük kayıp... 

Umarım çok yakında kavuşur özgürlüğüne. Daha lisedeyken ‘flört fahişeliktir’ diyen kafaya tepki gösterdiği gibi dönen dolapların, haksızlıkların hesabını sorar. Belki bir ara tanışırız o vakit.

Milletvekili seçilmesine rağmen bu bozuk düzende içeride tutulmasını anlamak için alim olmaya gerek yok... Vicdanların sesi olduğu için içeride o.

Üç dört gündür Can Atalay’ın yerine koyuyorum kendimi, memleketin fotoğrafına bakıyorum! 

Gördüğüm ne mi? Paylaşayım...

Ne oldu bize böyle ya da biz aslında hep böyle miydik? 

Çabucak unutuyoruz kardeşim!

Keşke sadece kötülükleri unutsak ama iyilikleri, iyi, güzel insanları, şimşek çakmış ortalık aydınlanmış gibi bir an anımsayıp, aynı hızla bir köşede unutuyoruz!

TİP, 36 şehir ve 85 noktada milletvekili seçilen Can Atalay’ın yasalara uygun bir şekilde salıverilmesi, Meclis’te yemin etmesi için eylem yaptı. Videoları, eylem fotoğraflarını uzun uzun inceledim. Coşkulu, kararlı, içten ama her ilde bir avuç yürekli katılımcı!

O kadar.

Murat Can İncel ‘Vefa’ şiirinde şahane anlatmış dilimin dönmediği yeri...

“Vefa nedir bilir misin/ Hayır hayır / Senin dediğin semttir birader / Benim dediğim vefa, unutmamaktır / Senin için yapılan küçücük iyiliği / Ömür boyu hafızandan silmemektir...” 

Benim baktığım memleket fotoğrafında her şey var, tek vefa yok.

Gezi Parkı’na AVM yapılmasına hukuk mücadelesi ile engel olan, İstanbul’da Validebağ Korusu’nun talan edilmesine karşı duranların, Soma’da göz göre göre ölen madencilerin, Aladağ’da diri diri yanan çocukların, Hendek’te havaifişek fabrikasındaki patlamada ölenlerin, Çorlu’da geliyorum diyen tren kazasında ölenlerin yakınlarının avukatlığını ve birçok toplumsal sorunda hak savunuculuğu yapan, elini değil komple kendisini taşın altına koyan bir insana bile vefa yok!

Oysa milletin hem avukatı hem vekili Can Atalay Gezi Davası’ndaki savunmasını şu sözlerle bitirmişti:

Parktaki pankartta yazdığı gibi mahalleme, meydanıma, ağacıma, suyuma, toprağıma, evime, tohumuma, ormanıma, köyüme, kentime, bedenime dokunma! Ben sıradan bir vatandaş olarak, emeği ile geçinen bir yurttaş olarak kendi kaderime karar vermek istiyorum!

Yani sen, ben, biz, çoğumuz unuturken onu, o kendi savunmasında bile yurdunu, yurttaşların  hakkını savunmuştu.

İnsan gibi insan, Can Atalay gibi insanlar böyledir ama...

Özgürlüğüne kavuşsun unutur başına gelenleri, unutur onu unutanları... Başına onca işi açanları, en vefasız olanımızı bile savunur!